Halkın Sesi Gazetesindeki yazılarıma 67’nci yazıda ara vermiştim. Okumaya başladığınız bu yazı 68. yazım!
68 Rakamı bizim için önemlidir bilirsiniz! 68 Kuşağını simgeler o rakam! 78. Yazıya gelince kim bilir nerelere parmak basıp dürteceğim!
...
Evet! Hoş geldim. Son yazımda yorulduğumu, dinlenmek; enerji depolamak istediğimi, “Koralı” romanı için çalışmam gerektiğini söylemiştim.
Koronavirüs karabasanını saymazsak yaz günleri verimli geçti diyebilirim. Şiir çoğunlukta olmak üzere bolca kitap okudum. Birikmiş dergilerimi okudum. Hem Şiir Evi üretim alanındaki yapıp ettiklerimiz hem de Koralı roman dosyasında aldığım yol pek de azımsanmaz! Sanırım yılbaşına doğru dosyayı bitirip dil ve anlatım işçiliğine başlayacağım.
Gündemin içine sıkışmış birçok ayrıntıyı zaman içerisinde çekip çekiştireceğiz. Ben yazarken keyif alacağımı biliyorum. Umarım siz de sıkılmaz, keyifle okursunuz.
Yeniden; M e r h a b a !
 
ÖZÜ, SÖZÜ, İNSAN!
Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu TRT’nin televizyon kanallarında, kanal adının yanına uzun zamandır üstteki tümceyi ekliyorlar.
Araştırdım, soruşturdum, ne demek istediklerini öğrenemedim.
Acaba bu TRT yönetimi “Özü, sözü, insan!” göndermesini, kime, neye ve niye yapıyor? Bu arada “insan” sözcüğünün altını da çiziyorlar.
Acaba diyorum, TRT’nin yaptığı yayınların, özü ve sözü insan içindir falan mı demek istiyorlar! Eğer öyleyse yandı gülüm keten helva! Geçen hafta TBMM Grup Toplantısında konuşma yapan ana muhalefet liderinin konuşmasını yarıda kestiler! Özü ve sözü insan odaklı olmayan bir yayını ısrarla ve inatla sürdürdüklerini hepimiz görüyoruz. A Haber TV ile TRT TV arasında bir fark var; A Haber TV, “Cumhurbaşkanı” değil, “Başkan” diyor. Kalanı ortak yayın gibi!
TRT, bir zamanlar toplumun ortak paydasıydı! BBC’yle kıyaslardık. Toplumun yalnızca bir kesiminin “borazanı” konumuna gelen TRT, toplumun sırtına yük olmuş durumda! Bir yurttaş olarak söylemek isterim ki “Benim ödediğim vergilerden bu TRT yöneticilerinin kursağına giden her bir lokma boğazlarında kalsın!
 
DEVLETİN BELLEĞİ!
Koralı roman dosyası için Kore Savaşı belgelerine ulaşıp roman kahramanına ilişkin kimi ayrıntıları bulabilmek adına yoğun çaba harcadım. İlgili kademelerde görevli çalışanların özverili çabalarına karşın ne yazık ki yazılı bir belleği olmadığını söyleye geldiğimiz Osmanlı Devletinden çok da farkımız yok!
1950’li yıllarda yaşanan savaşa gönderdiğimiz askerlere ilişkin safahatın bulunmuyor olmasını açıklayacak bir söz yok! Adnan Menderes ve yandaşlarının apar topar ölüme gönderdiği askerlerimize ilişkin ciddi bir belgelik oluşturmamış olmasına ben şaşırmadım ama bu kadarını da beklemiyordum. Oysa modern devletlerin belleği ve bu belleğin kayıtlı olduğu belgeliği olmalı. Bilgiçlik yapıp bilgi sınırımı aşmak istemem ama ikide bir “Osmanlı arşivlerini açalım!” diyenlerin neyle karşılaşacaklarını görebiliyorum.
Janet Klein’ın “Hamidiye Alayları” adlı araştırma kitabını okurken de hep aynı duyguyu yaşamıştım. Bizim toplumumuzun lafazanları ikiye ayrılıyor; “Taraf olanlar!” ve “Karşıt olanlar!” Bu ‘dedim-dedi’ orta oyununun ana düşüncesi ‘hiçbir şey anlamama’, ‘hiçbir şey anlatmama’ üzerine kurguludur! Belleği olmayan devletin söyleyecek sözü de kalmıyor!
Keşke, -daha dün olan- Kore Savaşına ilişkin ayrıntılı kayıtlar tutulmuş olsaydı. Babam ve diğer “Koralılar” adına üzüldüm!
 
MALUM KONULAR ÜZERİNE...
Kamuoyunun yakından izlediği bilinen konulara ilişkin hukuksal süreç sürüyor! Muhatabı olduğum iki davayı da kazanacağız! Er ya da geç, birinci aşamada ya da sonrasında mutlaka kazanacağız! Elbette o gün geldiğinde söyleyeceklerim olacak.
Artık öğrenecek bir şeyim kaldı mı bilmem ama bu süreç ve diğerleri bize bininci kez gösterdi ki sömürü odaklı kapitalist düzende emeğiyle geçinenlerin, yani yoksul ve güçsüzlerin eşit ve insanca yaşama olasılığı hiç yok! Ha iktidar ha muhalefet; hiçbir şey fark etmiyor! Yoksul ve güçsüzseniz ve en kötü üzüm bile olsanız kurtuluşunuz yok! Bu düzenin dişlileri sizden en iyi ‘konyağı’ damıtma işlevini yerine getirmek için seferber oluyor!
Onlar, ortada bir kucak ot varsa anlaşıp sırayla yiyor! Bakmayın siz üst perdeden konuşmalara! Onlar hava civa!
Ben ve benim gibiler mi? Biz ayakta ölüp, dik gömülmeyi vasiyet edenleriz! Onların hiçbirinin gücü bize yetmez! Bizim ölümüz bile onları korkutur! Pisa Kulesinin tanınmışlığı eğriliğinde, Eifel Kulesinin ihtişamı dikliğindedir! Biz tükürdüğümüzü yalamayız! Biz halkız ve kazanacağız!