Yüce Allah insanı en güzel şekilde yaratmış ve ona sayısız nimetler vermiştir. Bu nimetleri saymakla bitiremeyiz. Tesadüflerle izah edilemeyecek kadar karmaşık ve ince bir hesaba dayanan bu düzen Allah’ın yarattıklarına olan sevgisinden ve merhametinden kaynaklanmaktadır.

 

Toplumsal kültürümüzün en önemli kavramlarından biri olan Allah korkusu hepimizin içinde yaygın bir şekilde bulunmaktadır. Allah korkusu, daha küçük yaşlarda aile ortamlarında, sonrasında Kuran kurslarında ve başta İmam Hatipler olmak üzere tüm eğitim kurumlarında öğretilmektedir. Camilerde, cemaatlerde, tarikatlarda velhasıl erişkinlerin gönül dünyasını şekillendiren tüm dini yapılarda öğretilen ilk şey Allah korkusudur. Sözün kısası yediden yetmişe toplumun her kesimi Allah korkusu ile yetiştirilmektedir.

 

Allah’ı tam anlamıyla tanıyamamış, işin ehli olmayan bazı yobazlar insanlara Allah’ı korkulması gereken bir varlık olarak tanıtıyor. Onlara göre insan ister suçlu, isterse suçsuz olsun önce Allah’tan kokmalısınız. Çünkü Allah cezalandıran, çarpan, zebanilerle tutup, ateşe atan ve yakan bir varlıktır.

Hemen, “Acaba vaaz edilen bu Allah korkusu doğru bir korku mudur?” gibi bir soru geliyor insanın aklına. Öyle ya,  Allah’a karşı bir suç işlemeyen insan neden ondan korksun ki!  Hele “sabi” olarak tanımladığımız bir küçük çocuk neden Allah’tan korksun ki, dinimize göre zaten günahsız değil mi o?

Dini anlamda tartışmalı her konuda olduğu gibi bu konuda da Kuran’a başvuracağız elbette. Kuran’da “Allahtan korkusu” orada nasıl anlatılıyor, ayetlerde nasıl ifade ediliyor bir okuyalım birlikte…

 Diyanet İşleri Başkanlığı’nın mealinde, Azhab suresinin 1. ayetine şu şekilde mana verilmiştir.“Ey Peygamber! Allah'tan kork, kâfirlere ve münafıklara boyun eğme. Elbette Allah her şeyi bilmekte ve yerli yerince yapmaktadır”.

 

Kuran’da “takva” ile  “Allah” kelimesi birçok ayette beraber geçmektedir. Burada “takva” kelimesi “korkmak” sözcüğüyle tercüme edilince ayettin manası da, “Ey Peygamber Allah’tan kork” olarak şekline dönüşüyor. 

 

Bir başka mealdeyse aynı ayet, “Ey Peygamber Allah’ı gözet, inkarcılara ve ikiyüzlülere uyma. Allah bilendir, bilgedir.” şeklinde tefsir ediliyor. Burada takva kelimesi sözlük anlamına uygun olarak, ‘Bir şeyi korumak, himaye etmek, zarar verecek şeylerden çekinmek, bir şeyi başka bir şeyle, bir tehlikeye karşı korumaya almak’ şeklinde kullanılıyor. Öz olarak ifade edersek, takvanın, “Zararlı şey ile kendi arasına bir engel koymak” gibi bir anlamı olduğu ortaya çıkıyor.

 

Şimdi “takva” kelimesinin yalnızca sözlük anlamını göz önünde bulundurduğumuzda bile sözünü ettiğimiz ayetten “Ey Peygamber Allah’ı gözet” manasını çıkarmak çok daha uygun düşüyor. Kelime anlamına uygun düştüğü gibi ayetin bütünlüğünü de koruyan bir içerik kazanıyor. Yani bu ayette Allah, peygambere “Benden kork” değil, “Ey Peygamber! Allah’ı hesaba kat, onu gözet, sözünü dinle ve önem ver” diyerek kötü amellerden korkulması gerektiğini anlatıyor. “Ayı gösteren parmağa değil parmağın gösterdiği aya bakmak gerektiği” gibi kendisinden değil, yapılmakta olunan kötü amellerden korkulmasını işaret ediyor.

 

İnsan, önce Allah’ı gereği gibi Kuran’dan okuyup iyi tanımalıdır.  İnsan Allah’ı gereği gibi tanıdığı zaman ondan korkmaz, çekinmez, kaçmaz. Artık ona yönelir ve onu sever. Kendi arzu, istek ve heveslerine sahip olmaya çalışır. Onun sözlerine ve öğütlerine önem verir. İlk sözü ona bırakır ve onun sözünü dinler. Yoksa insan, gereği gibi Allah’ı tanımazsa o zaman da başkalarının tanıtmış olduğu gibi korkulan bir Allah anlayışına sahip olur. Yani insan, Kuran’ı dikkatli okuduğunda Allah’tan korkmayacak aksine onu sevecektir ve onun durup dururken hiç kimseye bir kötülük yapmayan ve ceza vermeyen bir varlık olduğunu da anlayacaktır.

 

ALLAH SEVİLEN BİR VARLIKTIR.

Bakalım Allah sevilen bir varlık mıdır, yoksa o korkulan bir varlık mıdır bir kaç ayet örnek gösterelim.“Ey insan! Seni yaratıp seni düzgün ve dengeli kılan, seni istediği bir şekilde birleştiren, ihsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?” (İnfitar Suresi 6-8) “O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütfu olmak üzere) size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (Casiye 13)

 

Allah, insanı ve kainat içerisinde bulunan tüm varlıkları yaratmış ve bu nimetleri insanin hizmetine sunarak ona boyun eğdirmiştir. Allah, insanoğlundan bunca nimetlere karşılık olarak geriye bir kuruş almamak şartıyla vermiştir. Hatta insanlık için uğraş veren güzel ameller işleyenlere karşılık olarak da ahrette kat kat fazla mükafat vereceğinin sözünü de vermiştir. Ancak Allah kullarından bunca yarattığı nimetlere karşılık olarak sorumluluk bilinci içerisinde yaşamalarını istemektedir.

Anlaşılmaktadır ki insanlar Allah’tan korkmaları değil aksine onu sevmesi gerekmektedir. Tıpkı kişi sevdiğini kızdıracak bir davranış içerisine girdiğinde sevdiğiyle arası bozulacak, kendisine duyulan güven duygusunun zedelenecek olması gibi. Bu yüzden sevdiğine yanlış yapmama düşüncesi kişiyi daha dikkatli davranmaya sevk edecek ve sevdiğini kaybetmekten, daha doğrusu onu kaybettirecek davranışlardan korkacaktır.