Kentimizde kaldırım işgalleri devam ediyor. Her ne kadar belediye geçen seneden bu yana iş yerleri önlerine konulan tezgah ve taburelere yönelik bir takım tedbirler ortaya koysa da benzer görüntülere ne yazık ki halen şahit oluyoruz.

Köprü altından Soğuksu'ya doğru şöyle bir yürüseniz siz de bana hak vereceksiniz. Özellikle Soğuksu köprü ayağına doğru koskocaman 6-7 katlı mağazaların ve marketlerin, işportacı mantığıyla hareket etmesini anlayamıyorum. Bu kadar açgözlülük niye? Üç kuruşluk şeye mi muhtaçsınız ki vatandaşın iki metrelik kaldırımına göz dikiyorsunuz?

Zaten sosyal mesafe hak getire... İnsanlar düşmüş geçim derdine... Herkesin psikolojisi farklı bir durumda. Adlarını buraya yazarak rencide etmek istemiyorum; ama iki insanın yan yana zor geçebildiği kaldırımın 1 metresini işgal eden açgözlülere artık dur demek gerekiyor. Hele hele koronavirüsün kol gezdiği bir dönemde, vatandaşın geçiş yolunu kapatarak sosyal mesafe imkanlarını ortadan kaldıranlara ne zaman dur denilecek?

Kaldırımları insanlara dar edenlere; belediye de hayatı zor etse, keşke..!

Belediye zabıtaları kuralları çiğneyen iş yerlerini iyi bilir. Talimat verilmesi yeterlidir. Küçük gariban esnaf ve işportacılardan önce asıl büyük firmalara el atılsın ki, herkes hizaya gelsin! 

NİHAT AMİR GİTTİ AMA...

Kaldırım işgalleri demişken, Nihat Amiri hatırlamadan olmaz. Zonguldak'ın sevilen Zabıta Komiseri Nihat Köseoğlu'nun vefatı hepimizi derinden üzdü. Vefat haberini öğrendiğim an, elinde telsizi, çarşıda pazarda görev aşkıyla gezerkenki halleri ve göz göze gelip selamlaşmalarımız aklıma geldi. Hep saygılı ve efendi bir duruşu vardı. Nisan ayından bu yana koronavirüs tedavisi görüyordu. Daha fazla dayanamayarak aramızdan ayrıldı.

Kendisine Allah'tan rahmet, yakınlarına da sabırlar diliyorum.  

Fakat herkes tarafından sevilen ve mesleğinde başarılı bulunan bir zabıta komiserinin Mezarlıklar Müdürlüğü'ne sürülmesi; bu yetmezmiş gibi kronik şeker hastası olmasına rağmen bu süreçte çalıştırılması, insana ayrıca hüzün veriyor.

Mesai arkadaşlarından öğrendiğime göre mezarlıklar müdürlüğünde koronavirüsten ölen bir cenazenin defin işlemi sırasında kapmış virüsü Nihat amir. Ben 'Aslında yaklaşmasa belki kapmayacaktı' dedim, 'Ama o görev adamıydı, duramazdı' diye cevap verdi, eski mesai arkadaşı.

Ve sonrası herkesin malumu... Önce annesi Sevim Köseoğlu, sonra oğlu Nihat komiser göçtü bu dünyadan...

Anlayacağınız adam kahrından gitti.

Peki değer miydi, onu bu kadar üzmeye?

Hangi kasıtla sürüldüyse, buna sebep olanların vicdanı rahat mı şimdi  acaba?

Bakın, artık Nihat amir yok aramızda!

Eski CHP İl Başkanı Halil Furat, olayla ilgili neler demişti, tekrar hatırlatalım ve bu mevzuyu da tarihe emanet edelim:
"Kronik şeker hastası olduğu için çalıştırılmaması gereken zabıta komiseri, 'Nihat Köseoğlu'nun mezarlıklar müdürlüğüne sürülmesi manidardır. Asıl mesleği doktorluk olan Zonguldak Belediye Başkanı Ömer Selim Alan'ın bu konuya hassasiyet göstererek sebep olanlara gereğini yapacağına inanmaktayım."

İNSANDAN DOĞANLAR İNSAN OLURLAR...

İzmir depremi, turnusol kağıdı gibi bizim iyi ve kötü yanlarımızı bir kez daha gösterdi. Öyle tablolar yaşandı ki; acılara mı üzülelim, cehalete mi, bilemedik! Kimisi evsiz barksız kalanlara, misafirlere kalacak yer için otelinin kapısını ücretsiz açarken, bazıları fırsatçılık yapmaktan geri durmadı. Ülkece milletçe birlik beraberlik sergilenmesi gereken yerde bazıları yüzlerimizi kızarttı yine...

Birilerinin işkembeden attığı 'gavur İzmir' lafına, küçücük masum ve günahsız bir kızın "Allah'ım bizi koru, lütfen Allah'ım!" haykırışı, Kader'in güzel bir tokadıydı. Tabi anlayana... Ve insan olana...

Ne diyordu rahmetli Neşet Ertaş; "İnsandan doğanlar insan olurlar, hayvandan doğanlar hayvan olurlar... Hepsi de bu dünyaya gelirler. Ana haktır, sen bu sırra erdin mi?"

İki bina yapılmış, yan yana... Birisi çökmüş, onlarca insan altında can vermiş. Hemen yanındaki sapasağlam... Farkı ne? Birisi sağlam, diğeri çürük... Bu, şu anlama geliyor: Binayı sağlam yapan(yaptıran) sağlam insan, çürük yapan(yaptıran) da çürük insan.

İzmir böyleyse, Zonguldak'ta halimiz ne olur? Knetimizde adam utanmadan sıkılmadan kaldırımın üzerine ev yapıyor. Ana yolları daraltıyor. Bunların yaptığı/yapacağı evler, ne kadar sağlam ve güvenli olur? 

Öte yandan şehrin ortasındaki sallantıda olan Fevkani köprü, duvarları çatlayan Merkez Çarşı gibi bir yığın çürük çarık yapılarımız var. Bu binalar böylesi sarsıntılara dayanabilir mi sanıyorsunuz?

Allah korusun diyorum, başka bir şey demiyorum.

'İnsandan doğanlar insan olurlar, hayvandan doğanlar hayvan olurlar...'

Sen bu sırra erdin mi?