Yahuda İskariot, İsa Mesih’in on iki havarisinden birisidir. Mesih karşıtlarıyla işbirliğine girer ve davasına, düşüncesine ve inancına ihanet edip İsa Mesih’in yerini bildirerek tutuklanmasına, devamında da ölümüne neden olur! Kendisi de lanetlenir...
İsa Mesih, sorgulardan, işkencelerden sonra elleri ve ayakları çiviyle çakılarak çarmıha gerilir.
Mesih, birlikte yürüdüğü havarilerini iyi seçememiş olmalı ki dost dediklerinin ihaneti acılar çekerek ölümüne neden olmuştur.
İsa Mesih, ‘Tanrı Baba’nın kendisini kurtaracağına inanmaktadır. Çarmıha gerili ölüme yürürken son ana kadar bu beklenti içindedir. Ne ki “Tanrı Baba” İsa Mesih’i kurtarmamış, ölümünü engellememiştir.
İsa Mesih ölmek üzere olduğunu anlayınca kafasını gökyüzüne kaldırır ve şöyle der; “Elohi, Elohi! Lema şevaktani?
 
LEMA ŞEVAKTANİ!
Tanrım, Tanrım! Neden beni terk ettin?
Bu bir isyandır! İsa Mesih, bu son sözleriyle, “Tanrı Baba”nın baba falan olmadığını, göklerden gelecek bir gücün kendisini kurtarmayacağını, kurtuluşun gene insan eliyle olabileceğini anlamıştır ama geçmiş ola!
Teologlar, İsa Mesih’in, son nefesinde tanrı inancını yitirdiğini ve inançsız olarak öldüğünü söylerler!
 
İSA MESİH, YAHUDA İSKARİOT ÜZERİNE...
Ah bu insanoğlu! Önce tanrısını yaratır, sonra onu öldürür! Böyledir işte! İsa Mesih, hem havarilerine güvenmiştir hem de “Tanrı Baba”sına! Her ikisi de ‘fos’ çıkmıştır!
Biri kendini satmış; çıkarı için düşüncesine, inancına ve davasına ihanet etmiştir. Onurlu duruşunu yok edip maddenin gücüne sığınmıştır! İhanet ettiği değerleri onu lanetlemiştir!
İkincisi, İsa Mesih, arkadaşları dışında inandığı güvendiği gücü de yanlış seçmiştir! Son ana kadar kurtarılmayı beklemiş, düş kırıklığı içinde isyan sözlerini haykırarak ölmüştür!
Dram, dram üstüne!
 
BÜTÜN BUNLARI...
Bütün bunları niye yazdığımı merak ediyorsunuz!
Çevremize baktığımızda, dünyevi kimi çıkarlar için davasına, inancına ve düşüncesine ihanet etmiş, halkın yanında değil, gücün yanında kendini konumlandırmış nicelerini göreceksiniz!
Ortalık, Yahuda İskariot ve İsa Mesih kaynamaktadır! Hal böyleyken, “Taşlar niye yerine oturmuyor? Nedir bu yaşananlar? Bu mudur doğrusu?” diye hayıflanmanın ne kadar gereksiz ve insani bir bilinç körlüğü olduğunu görürsünüz!
 
GÜNÜ DOLUNCA...
Günü dolunca o dağlara kar yağacak, herkes fıtratına dönecektir! Sizin boyun eğmenize neden olan güçler çekip gidecek! Siz o küçük çıkarlarınızın sizi nasıl da çürümeye götürdüğünü göreceksiniz! Lanetleneceksiniz!
Sonrası faslı bahar! Toplum sosyolojisi de doğanın bir parçasıdır, temelinde de Diyalektik Materyalizm vardır!
Sermaye sizi tutsaklaştırır! Dün kol kola yürüdüğünüz dostlarınızın ve ekmeğiniz olan halkınızın yüzüne bakamazsınız!
 
NEYSE...
Neyse, bu kadar vaaz yeter!
Ancak madem sözü İncil ve İsa Mesih’ten açtık, İncil’den aforizma güzelliğinde birkaç ayetle bu bölümü bağlayalım.
Buyurun;
İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın!
İnsanın ağzı, yüreğinden taşanları söyler!
Kötülük yapan herkes ışıktan nefret eder ve yaptıkları açığa çıkmasın diye ışığa yaklaşmaz!
Tanrıyı seviyorum deyip de kardeşinden nefret eden yalancıdır! Çünkü gördüğü kardeşini sevmeyen, görmediği Tanrı’yı sevemez!
 
ÇAĞRI...
İşyerlerinin kapanması veya faaliyetlerini durdurması, işten çıkarma ve ücretsiz izinler ve birçok meslek grubuna sağlık önlemleri çerçevesinde getirilen yasaklar, işsizliğin ani ve büyük oranda artmasına, dolayısıyla yaşayabilmek için acil yardım ihtiyacı bulunan vatandaş sayısının öngörülemez biçimde yükselmesine yol açmaktadır. Bu artan ihtiyaçların yerel olanaklarla ve zaten zor durumda bulunan vatandaşların katkılarıyla karşılanması olasılığı bulunmamaktadır.
...
Üstteki paragrafta yazılanları ben neredeyse bir yıldır söylüyorum! Benim, iktidarın ekonomik çöküntüsü kaynaklı söylediklerimi Çaycuma Belediye Başkanı koronavirüs bağlantılı söylüyor! Fark etmez, ikisi de aynı kapıya çıkıyor!
İçinde bulunulan krize ilişkin, Türkiye Belediyeler Birliğine (TBB) yaptığı ‘haklı’ çağrının bu paragrafını sizinle paylaşayım istedim!
Büyük bir olasılıkla bu çağrıyı iktidar ve onun işleyiş mekanizması duymayacak, duymazdan gelecek, duysa da dikkate almayacaktır!
Tıpkı, Çaycuma Belediyesinin kaldırım katkı payları ‘garabetine’ ilişkin kendisine verilen yedi yüzü aşkın dilekçeyi duymadığı, duymazdan geldiği ve dikkate almadığı gibi!
2464 Sayılı Yasaya atıf yaparak üç bin beş yüzü aşkın (3500) Çaycumalıdan istenen ve abartılı rakamlardan oluşan kaldırım katkı payı tahakkukları karşısında halkın durumu neyse, şimdi belediyenin iktidar karşısındaki durumu da odur!
Ne diyeceğimi bilemiyorum! Esnaf işyerlerini açamıyor! Millet işini gücünü kaybetti! Özellikle 2020 yılı başı itibariyle halkın sırtına vurulan zamlar, vergiler, piyasanın kontrol edilemez yükselişi, insanların aylık bütçesini oluşturamaz duruma düşmesi ortadayken, belediyenin böylesi duyarsızlığının nedeni ne olabilir?
Çeşitli kişi ve kurumlar şöyle ya da böyle halka yardım paketleri ulaştırmaya çalışırken, evinin önündeki kaldırım kalker taşından yapıldı diye sırtına yüklenen paraları nasıl ödeyecek?
Söyler misiniz nasıl ödeyecek?
Hafta içinde birkaç esnaf ardı ardına bana aynı konuyu sordu; “Hocam, açtığınız mahkemeler ne aşamada?
Ne aşamada olacak? Mahkemeler çalışmıyor. Çalışsa ne olacak? Halkın yararına mı çalışacak? Türkiye’de hukuk ne zamandır halkın yararına çalışıyor? Velev ki halkın yararına çalıştı, yaşanan sürecin bıraktığı hasar nasıl telafi edilecek?
Bu gidişin iyi bir gidiş olmadığını, halktan kaldırım, yol bilmem ne parası adı altında ödeyemeyeceği paraların istenmesinin sosyal demokrat belediyeciliğe uymadığını bağıra çağıra defalarca, günlerce söyledik! Belediye yönetiminin kulakları tıkalıydı ve dili başka şeyler konuştu!
Halk soluk alamazken, iktidar ve onun payandası kurumlar durmadan mesaj göndererek 10.-TL istiyor! Söyler misiniz, belediyenin aynı halktan on bin, on üç bin, on yedi bin, yirmi iki bin lira istemesi aynı yolun yolcusu olduklarının göstergesi değil mi?
Farkınız nerede Allah aşkına?
Sosyal Tesislerde gölgede çay içip, çektiği üç beş fotoğrafı göstererek; “Başganım, nö gözel olmuuuş!” demekle bu işler yürümüyor! Halkçılık böyle söylemlerin üfürülmesi değil! Yoksul halkın yanında olmak, klavye gevişkenliğiyle olmuyor! Kafayı kaldırıp insanları dinleyeceksiniz! Onları anlayacaksınız!
Güce ve çıkara göre kendisini konumlandıran Çaycumalı arkadaşlarıma soruyorum; “Bu muydu öngördüğünüz tablo?
Çaycuma Belediye Başkanının TBB’ye yaptığı ‘haklı’ çağrı metninin facebook paylaşımının altına bir arkadaş, “Başkanım bir kampanya açın, destek kampanyası! İmkânı olanlar su parası, Emlak Vergisi gibi ödemelerini bir yıllık olarak erken versinler. Bugün dayanışma günü, daha ne zaman hayata geçecek?” diye yazmış.
Basında da kalem oynatan bu arkadaşa seslenmek istiyorum, bir yıldır neredesiniz? Halk tarumar edilirken sesiniz çıkmadı, görmezden geldiniz! Başkan bildirisinde, ‘Bu artan ihtiyaçların yerel olanaklarla ve zaten zor durumda bulunan vatandaşların katkılarıyla karşılanması olasılığı bulunmamaktadır’ diyor. Yoksa üstteki öneriyi, başkanın bildirisini okumadan mı yazdınız? Ben okudum, hem de satır satır ve “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?” dedim.
...
Neyse, sözü uzatmayayım. Daha önce de birkaç kez söylediğim gibi, umarım Zonguldak İdare Mahkemesi ‘insaflı davranır’ da belediyenin katkı payı uygulamasını iptal eder. Biz kazanırsak, bir şeyleri telafi edebiliriz ama kaybedersek bu halk sizi kapının önüne koyacak!
Keşke Belediye Meclisi, Belediye Başkanlığı, CHP İlçe Yönetimi, İl Yönetimi, durumu anlatmaya çalıştığımız milletvekilleri öngörülü davranabilseydi! Keşke bütün bunlar yaşanmasaydı! Çalıyı yiyenin gelmesi bir şeyi değiştirmiyor. Sosyal ortam baskısı uygulamak görüntüyü kurtarmıyor.
Unutmayın, iki kere iki Japonya’da da dört ediyor!