İşsizlik; hele de evli ve birde çocuklu olan anne-baba için en acı bir yaşam. Bu insanlar hele birde kirada oturuyorlarsa hayat onlar için bir ıstıraptır.
İşsiz anne- baba her gün daha gece olmadan bir sonraki gün için “ekmek parasını nasıl bulacağını” düşünür durur sabahı zor eder.
Bu durumda eşlerin birbirlerine anlayış ve özveri göstermesi gelecek için bir sınav günüdür. İşsiz anne veya baba genelde çocukları onu görmeden görürlerse ondan bir şeyler isteyebilirler korkusuyla sabah erkenden adeta onlardan kaçarlar.
Bu işsiz anne veya babanın sabah erkenden gittikleri yerler genelde amele kahveleri veya günlük ev temizliğine gidecek kadınların toplandıkları yerler olur.
Zonguldak’ta böylesi yerlerden birisi istasyon yolu üzerinde inşaat malzemelerinin satıldığı iş yerlerinin oradaki kahvehane ile yeni çarşıdaki kahvehanedir.
Sabah erkenden iş buldu buldu, bulamadı o gün iş bulan arkadaşlarından birinin işi bittikten sonra kahveye dönmesini bekler.
Neden mi? Amele kahvelerinde çok azda olsa bu şartlarda çalışanların kendi arasında bir dayanışma vardır. O nedenle o gün iş bulamayan kişi iş bulan arkadaşından on –on beş lira borç para alır.
Bu parayla bayat ekmek satan fırınların birinden önce ucuza satılan bayat ekmeklerden sonra en acil olan ucuz zeytin peynirden alır. Bu arada eşi de pazaryerindeki atık sebzelerden yenilebilecekleri toplar.
Evde kahvaltılık bir şey varsa anne veya baba çocuklarıyla kahvaltı yapar, yeterli kahvaltılık yoksa evden erken çıkar çıkarken de açlığını bastırmak için yanına birkaç haşlanmış patates veya soğan alır.
Bu ülkede bu koşullarda yaşayanların sayısı en az on milyon kişidir.
 İşsizler ordusuna; 15 Temmuz bahane edilerek sudan sebeplerle KHK ile çoluk çocuk bir milyondan fazla insan katıldı.
Son birkaç aydır ise korona nedeniyle işsizler ordusuna on beş milyondan fazla insan katıldı.
Çalışanların işsiz kalması daha vahim.
Gerek KHK olarak gerek Korana nedeniyle işsiz kalanların çoğunun bir işi varken işsiz kalmaları insanların büyük bir depresyona girmesine neden oldu.
Çünkü çokları nasıl olsa sabit bir işleri olduğu için bankalardan kredi kullandı, ev aldı, araba aldı, çocuğunun okula gitmesi için onu okul servisine verdi vb.
Aniden işten çıkarıldığı için bu aldıklarının parasını geri ödeyemeyenlerin aldıkları mallar icralık-hacizli oldu yani yaşamı-dünyası karardı.
Şimdi ise; biraz sermaye bulup kendi işini kuran küçük esnaf sanatkârın yanı sıra küçük sanayii işverenleri de bir zamanlar beğenmedikleri onlara yukarıdan baktıkları işçi emekçi sınıfın yanına işsizler ordusuna katılacak.
Genel bir toplam yaptığımızda bu karanlık işkence dolu acılı yaşamı ortak yaşayacakların sayısı nüfusun en az yetmiş milyonunu sefil yaşamda buluşturacak.
Ülkeyi yönetenler birkaç aydır birazda ramazan nedeniyle üç beş kuruş verip toplumun bir kesimini şimdilik susturdular.
Ama taşıma suyla değirmen dönmez bir koli yiyecekle aylarca açlık bastırılmaz.
“ ülke kalkınmasının bir bedeli vardır” derler (örneğin; Maden mükellefiyeti, Erzurum Aşkale mükellefiyeti, karneli ekmek, yol mükellefiyeti vb”
Doğrudur ülkenin kalkınması için bir bedel tabii ki olmalı amma bu bedel eşit ödenmeli.
Öyle yağma yok! Sen asil sınıftan mısın ki bu bedeli hep benim sınıfım ödeyecek!
Bu eşitsizliğin hiç olmazsa bir nebze giderilmesi ve çocukların boğazına insan gibi yaşamaları ve besleyici yemek yemeleri için her hane ferdine ayda en az bin beş yüz lira para verilmeli.
Elektrik, Su, Doğal gaz ücretleri yarı yarıya inmeli.
Okullar açıldığında tüm özel servis ücretleri (taşımalı eğitim) sisteminde olduğu gibi devlet tarafından ödenmeli.
Korona geçtikten sonra her bireye sadaka değil iş verilmeli vb. vb.