Ak Parti İl Başkanı Zeki Tosun, bir dönem daha yetki aldı. Yönetim listesine kimler alınmış, kimler çizik yemiş merakı dışında, kongrelerde eski heyecan kalmadı.

Kendimi bildim bileli politikacılar, 'siyasi partiler kanununu değiştirelim, daha şeffaf hale getirelim' derler ama bu konuda bir arpa boyu yol alınmış değildir.

İşin özü, parti tabanının kendi hür iradesiyle il yöneticisini seçmesi değil midir? Son kertede siyasi partilerde, tabanın eğilimi mi tavanın işaret ettiği mi koltuğa oturuyor diye sorsam, sanırım meramımı anlatmış olurum. Ki buna milli irade deniyor!  

Bu cümleden hareketle, ne dün ne bugün, ne iktidar ne de muhalefet partilerinde bu yönüyle sağlıklı bir işleyiş olduğu söylenebilir mi?   

*

Dünkü kongrede il başkanının seçiminden çok yönetimde kimlerin olup olmayacağı merak konusuydu.
Eğer, genel merkezden tamamen bağımsız bir şekilde birden fazla aday seçime gitmiş olsaydı, tabanın sesi sandıkta nasıl tecelli edecek, bunu herkes büyük bir heyecanla takip edecekti. Fakat genel merkez referanslı ve tek adaylı bir kongre olunca, açıkçası, sonucu günlerce önceden belli heyecansız bir kongreden ibaret kalmış oldu. Bu heyecansız havayı, parti lideri de videokonferanslarla katıldığı kongrelerde sık sık dile getiriyor. 

İl yönetimi listesinde en önemli sürpriz, Mustafa Çağlayan'ın bulunmayışıydı. Yerel seçimin kazanılmasında büyük özveri gösteren ve nihayet kazanılmış olan bir seçimden sonra tuhaf bir müdahale ile görevi bırakmak zorunda kalan eski merkez ilçe başkanı Mustafa Çağlayan'ın il yönetimine girmesine kesin gözüyle bakılıyordu. Hatta Çağlayan'ın il başkanı Tosun ile listeyi beraber hazırladıkları ve bunun Selim Alan'ın da bilgisi ve onayı dahilinde yapıldığı kulislerde dillendiriliyordu. 

Son anda genel merkez ikna edilerek, Çağlayan'ın ismi listeden çıkarıldı. Yerel hizmetlerde il yönetimi ile belediye arasında bir uyum sorunu oluşacağı yönünde bir telkinle mi Çağlayan'a çizik atıldı yoksa ta baştan (seçimden hemen sonra merkez ilçe başkanlığından alınmasını isteyen iradenin devamı olarak mı) ikili oynandı, bunu zaman gösterecektir.

Burada kesin bilgi şu ki siyasette vefa yoktur.

21. yüzyıl insanı için hangi sıfatı verelim derseniz, 'vefa-sız-lık' derim. 

Vefa arama dostum eskidendi o/ İyi günde herkes koşa koşa gelirdi/ Kötü gün oldu, hepsi tüydü gitti/ 'Duvara dayanma yıkılır, insana güvenme ölür', derler idi/ İnanmadım, çok büyük yanıldım/ Asıl ölen, vefa imiş, çok iyi belledim/ Bugün ne gam ne keder, vefalılar vefasını buldum zira, ben/ Gayri dokunmaz benceğize hiçbir keder..."
mısralarını da peşi sıra eklerim.

***

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı eliyle şehrimizde bir takım çalışmalar başlatılmıştır. Sahil ve lavuar alanı projelerini, 12 katlı iş merkezi, merkez çarşısı ve Fevkani köprünün yıkılmasının takip edeceği belirtilmektedir.

Gönül ister ki bütün bu hizmetler, yerel yönetimler eliyle bizzat halkın beklentilerine cevap verecek şekilde yerine getirilsin. Doğamıza, denizimize, tarihimize ve kültürel mirasımıza dokunmadan daha yaşanabilir bir Zonguldak inşa edilebilsin.

Siyasi partilerde oluşan bu yönetimler halkın bu beklentilerine ne kadar cevap verebilecek?

Asıl mesele bu...

Aynı eleştiri ve öneriler, muhalefet partileri için de geçerli. Onlar da yapılan hizmetleri Zonguldak halkı adına sorgulamalı.

Mesela yolun ortasına binalar dikilirken, kaçak katlar, balkonlar inşa edilirken ses çıkarılmıyorsa, benim nazarımda bunu yapanlarla susanlar arasında fark yoktur. Hele hele doğru ve yanlışlar, 'senin adam - benim adam'a göre değişiyorsa, toplum olarak hepimiz önce kendimizi sorgulamalıyız.

***

Daha asıl konuya gelecektik.

Koronanın cirit attığı bir dönemde kongre yapmak, salgına davetiye çıkarmak değil midir diyecektim.

Bunlar kötü örnek teşkil etmez diyecektim; ama vardır büyüklerin bir bildiği...