İtfaiyecilik haftası dün başladı, ülkede bazı illerde itfaiyecilerin sorunları tartışılıyor ama bizim itfaiyecilerin sorunları bitmez…
Teknik kadro yok, özerk yapıları yok, yıpranma payları yok, itfaiye eğitimi almadan işe başlayanlar da çok!

Gelişmiş ülkelerde itfaiyeler üç sacayağı üzerine kuruludur. Birincisi önleme ve eğitim, ikincisi kurtarma üçüncüsü ise söndürmedir. İtfaiyenin temel görevlerinden biri, binalarda alınacak önlemleri belirlemek ve halkı yangın önlemleri konusunda eğitmektir. Bizde sadece söndürme kısmı bulunmaktadır. Kurtarma konusunda yeni gelişmeler var ama gerçek anlamda yeterli değil. Ne yazık ki ülkemizde itfaiyeciler hortum tutan kişiler olarak görülüyor. İtfaiyecilik, teknik bir sınıf ve uzmanlık gerektiren bir meslek olarak görülmelidir. İtfaiyecilik en riskli mesleklerden olan ileri teknik bilgi, tecrübe ve cesaret isteyen bir meslektir.

İtfaiyeler, dünyada birçok yerde İçişleri Bakanlığı’na bağlı ayrı bir genel müdürlük şeklindedir. Bazı ülkelerde askeri teşkilâtlara bağlıdır. Eskiden Osmanlı Devleti’nde de itfaiyeciler askerdi. Kıbrıs ve İngiltere gibi bazı ülkelerde ise itfaiyeler polis teşkilatı ile aynı çatı altındadır. Belediyelere bağlı olan ülkeler de var ama Türkiye’deki gibi değil. Kendi bütçesi yoksa belediye başkanının inisiyatifine bağlıysa, itfaiyeci özelliğinde olmayan kişiler itfaiyeci olarak alınıyorsa, itfaiyenin özerk bir yapısı yoksa gerçek itfaiye denemez. Yıpranma payı yok gibi, kadrosu teknik kadro değil, hastanesi yok, sahipsiz, sokakları sulayan, kanalizasyon temizleyen, pankart asan bir kuruma itfaiye denemez.

Birçok ülkede gönüllü itfaiye teşkilatları bulunmaktadır. Batı toplumlarında, itfaiyenin halk içindeki olumlu imajı ve itfaiyecilere sağladığı haklar nedeniyle gönüllü itfaiyeci olmak bir onur kaynağı olmaktadır. Bir olay durumunda, çevrede bulunanların yardım etmeleri gönüllü itfaiyecilik veya gönüllü kurtarıcılık değildir. Belli bir organizasyonu, eğitimi, malzemesi ve en önemlisi yasal yönetmeliği ve yasal hakları yoksa bunlara gönüllü itfaiyeci denemez. Yasal hakları verilmemişse bir yangında yaralanan gönüllü itfaiyeciye kim bakacak Hayatını kaybetmiş bir itfaiyecinin ailesine kim tazminat ödeyecek kim aylık bağlayacak? Allah korusun şu anda gönüllü denilen kişilerden biri yangında kaza geçirse yangına götüren amirler doğrudan sorumlu olur. Gelişmiş ülkelerde gönüllü itfaiyeci her türlü yasal hakka sahiptir. Bizde birkaç kişiyi toplayarak adına gönüllü itfaiye denilmesi uygun değildir. Gönüllü itfaiyecilik kanunu çıkarılması batı ülkelerinde olduğu gibi hakları belirtilmelidir.

İtfaiyelerin Belediyelere bağlı olmasının sakıncası yok ama mevcut durumdaki gibi olmamalıdır. Merkezi olarak İçişleri Bakanlığı bünyesinde ayrı bir genel müdürlük olmalı ama yerel olarak belediyelere bağlı olmalıdır. Belediyenin bütçesinin yüzde 2-3’ü itfaiyeye ayrılmalı, itfaiye kendi bütçesini yapabilmeli, kendi aracını, elemanını alabilmeli kısaca özerk bir yapıya sahip olmalıdır. Şimdi belediye başkanı ister araç alır, ister almaz, istediği elamanı alır istediği elamanı atar. Polis, asker itfaiye terfi düzenleri çalışma sistemleri birbirine benzer, ülke genelinde uygulanan terfi ve atama sistemi olmalıdır. İtfaiyecilerin alınmasında da çıkarılmasında da belli kurallar olmalıdır. Belki birkaç Büyükşehirde bu şekilde uygulansa da genel yönetmelik olmadığından ülkenin her yerinde farklı uygulanmaktadır.

Diğer taraftan, bir şehrin yangın güvenliği denildiği zaman birinci planda insanlarının eğitimi gelir. İkinci sırada binalarda alınan önlemler, kaçış yolları, uyarı sistemleri vs önemlidir. Üçüncü planda şehrin alt yapısı, yol durumu, su durumu önem kazanır. Dördüncüsü ise itfaiyenin teknik gücü ve eğitimi seviyesidir. Bunların bir bütün olarak gelişmesi gerekir. Biri diğerinden önde olamaz. Dünyanın en iyi itfaiyesini, Londra ya da New York itfaiyesini getirseniz bile, binada yeterli önlem yoksa başarılı olması mümkün değildir.

Arabalarımızda yangın tüpü bulundurmuyoruz, okullarda yangın tatbikatı yapmıyoruz. Yangın önleme tedbirlerine ölü yatırım olarak bakıyoruz. En önemli konu zihniyettir. Çok eskiden beri yangın konusunda kaderci bir yaklaşımımız var. Oysa önce tedbir, sonra tevekkül olması gerekir. Koruma tedbirleri almayı hep ileri atıyoruz. Korunma ve mücadele için gerekli yatırımlara da ölü yatırım mantığıyla bakıyoruz. “Ne zaman olacağı belli değil, şimdiye kadar olmadı, bundan sonra da olmaz” diye düşünürüz. Tehlikeli olan olayları yok sayarak korunduğumuzu sanıyoruz. Yangın ile ilgili küçük uyarıcı filmler hazırlamıştık 1992’de. “Çocuklar korkutuluyor” diye tepki aldık. Yangından korunma ve tehlikelerini anlatmak yerine, uzaklaşıp kaçmayı düşünüyoruz. Çocuklara ne yapmalarını gerektiğini öğretmiyoruz yani gerçeklerden kaçıyoruz. Daha ilkokul seviyesinde çocukların tehlikelere karşı eğitilmeleri gerekir.

Yangına sebep olacak faktörlerin ortadan kaldırılması için insanların eğitilmesi lâzım. Ama insanları ne kadar eğitirseniz eğitin, ne kadar tedbir alırsanız alın yine de yangın çıkabilir. Yani eğitim şarttır ama yeterli değildir. Bir binanın önce fonksiyonel olması lâzım, okul mu, hastane mi, konut mu, kullanım amacına uygun olmalıdır? İkincisi ise güvenlikli olması lâzım. Güvenlik denilince ilk akla gelen binanın mekanik dayanımı yani depreme dayanaklığı ikincisi ise yangına dayanaklığıdır. Enerji tüketim seviyesi gelişmişliğin bir göstergesidir ve her geçen gün binalarda kullanılan enerji miktarı artacaktır. Enerjinin kullanıldığı her yerde yangın çıkma ihtimali vardır. Bu nedenle yangının çıkabileceği göz önünde bulundurularak hareket etmek lâzım. Önlem alınmalı, tatbikat yapmalıdır. Yangın çıktığında en kısa sürede haber almak için yangın detektörü, gaz kullanılan yerde gaz kaçağını öğrenmek için gaz dedektörü kullanmalıyız. İnsanların nasıl tahliye edileceğini planlamalıyız.

Bizler yangın olayına yaklaşımı yanlış yapıyoruz. Sadece “yangın neden çıkmış?” diye yaklaşırsak bu hatadır. “Yangın neden genişledi, insanlar neden öldü?” diye düşünmemiz gerekir. Kayıtlara geçen yangın sayısı Londra’da, Paris’te, İstanbul’dakinden daha fazladır ama ölüm oranı ve zarar miktarı daha azdır. Çünkü binalarda alınan önlemler bizden çok daha iyidir, yangın çıktığı zaman genişlemeden söndürülmektedir. Bir katta iki kaçış varsa, patlama hariç kimse ölmez. Ölümlerin nedeni, patlama ve bir çıkışlı mekânlardır. Yangın elektrikten çıktı ise insanlar hayatını kaybetmişse, suçlu elektrik değildir. Bir panoda elektrik yangını çıkmışsa, pano neden uygun yapılmamış, neden bakımı yapılmamış, neden kaçış yolu yokmuş, neden söndürme sistemi yapılmamış, uygulamada mı yanlışlık var, denetleme mi eksik, bunları sorgulamak lazım.

Ülkemizde itfaiye ve itfaiyeciler yeterince tanınmamaktadır. İtfaiyeciler, yangın söndürmek, doğal afetlerle mücadele etmek gibi asli görevlerine ek olarak, trafik kazaları ve intihar girişimlerinden baca temizliğine kadar uzanan geniş bir faaliyet alanında etkili olmaktadırlar. Ağaçtaki bir kediyi, alevler arasındaki bir köpeği kurtaranların itfaiyeciler olduğunu duyanlar şaşırıyorlar. Deprem olmadan, hafriyat veya çürüyen kolonları nedeniyle yıkılan binalara çok sık rastlanır. Kuyuya düşen bir atı çıkarmak için saatlerce çalışan ve hayatını riske atanların yanında bir köpeği kurtarırken hayatını kaybedenler de bulunmaktadır.

Türkiye’de, bir kaç yeni itfaiyeci aracı alan itfaiyenin çağdaş olduğu, itfaiyeyi çağdaş seviyeye çıkardıklarını söylüyor. Sadece itfaiye aracı ile itfaiye olmaz. Önce insana yatırım yapılması gerekir. Araç birkaç sene sonra özelliğini kaybeder. Kaybetmese de önemli değil zira onu tam olarak kullanabilecek çağdaş itfaiyeciye ihtiyaç vardır. İtfaiyecilerin bir kısmı memur, bir kısmı kadrolu işçi bir kısmı taşeron işçi olarak çalışıyor. Can ve mal kaybını önlemek için büyük cesaret örnekleri veren itfaiyeciler ise ne kahraman, ne gazi, ne de şehit olarak görülüyor. Görev başında yaralanan veya ölen itfaiyeciler tazminat bile alamaz. Yasalara göre yardımcı hizmetler sınıfında görev yapan memurlardır. İtfaiyeci yangında geçim derdi aklına geliyorsa dikkati dağılır, kaza yapabilir. Gelişmiş ülkelerde itfaiyeci olmanın ayrıcalıklı olmasının sebebi, yaptıkları kutsal görevin yanında sosyal haklarının diğer mesleklere göre daha iyi olmasındandır. Ülkelerin medeniyet seviyesi itfaiyeye ve itfaiyeciye verdiği değerle doğru orantılıdır.
İnsana değer veren ülkeler itfaiye ve itfaiyeciye değer verir. Ülkemizde itfaiyeci imajını yükseltmek ve itfaiyeciye değerini vermek için sosyal hakları artırılmalı, teknik kadro verilmeli, yıpranma payı genişletilmeli yasal hakları artırılmalı ayrıca itfaiyeler özerk yapıya kavuşturulmalıdır. İtfaiyecilik küçümsenecek bir meslek değildir. İtfaiyecinin zorlu bir yaşamı vardır ve aldıkları ücret yeterli değildir. İtfaiyecinin yangında ölümü kader olmamalı plastik yağmurlukla yangına gönderilmemelidir. Kişisel koruyucu teçhizatı tamamlanmalıdır. Kutsal bir görevi yerine getiren itfaiyecilik mesleği cazip duruma getirilmeli ve eğitimine önem verilmelidir.