Capu, Wolinski, Tıgnous, Charp, Honoré… Dünyanın en muhalif mizah dergisinin (cesur da demek lazım) büyük karikatürist ve mizahçıları. Din veya uluslar arası büyük bir komplo adına acımasızca katledildiler. Öldürülen karikatüristler ve mizahçılar, dergiciler insanlık değerleri için her türünden faşist siyasiye karşı duruyor ve 30 yıldır aralıksız çiziyorlardı. Filistin için İsrail aleyhinde de çizmişlerdi. Katolik çoğunluğu olan Fransa da defalarca din adamlarını eleştirdiler. Varlık nedenleri ateizm değildi. Din üzerinden yapılan tüccarlığı açığa çıkaran espriler yapıyorlardı. Üstlerine yağdırılmış onlarca dava ile de uğraşıyorlardı. Zaten bu iş Fransa’da başlayan bir gelenektir ve mizah dergileri kralların, zorbaların, yobaz din adamlarının, para için her şeyi yapabilen tüccarların yalanlarına, baskılarına karşı insani iç sesi çizgi ve satir yazıları ile dile getirirler. Yani resmedildiği gibi bir yanda ateşli silahlar, devlet gücü, fetvalar, toplumsal linççiler, büyük para kaynakları, çıkarcılar diğer yanda sadece kâğıt ve kalem vardır. Ya da bazılarının nitelendirdiği şekliyle kalem-kâğıdın gücü, fikir özgürlüğü, ifade özgürlüğü veya aydın düşünce, basın özgürlüğü başlıkları altında oluşturulmaya çalışılan insani değerleri savunanların buluştuğu çatılar…

 

Kendimize bir bakalım. Charlie Hebdo’nun benzeri temsilcileri bugün ülkemizde LeMan, Penguen, Uykusuz mizah dergileri. Buradaki çizerlerin yaşça büyük olanları Gırgır geleneğinden geliyor, yeniler LeMan ile filizlenen bir kuşak. Bizde mizah dergiciliği geçmişi 1970’lerde Gırgır ile başlamıyor. Hatta Cumhuriyetle ile birlikte çizer ve gazeteci Haldun Simavi ile de başlamıyor. Öncesi var. En baskıcı Abdülhamit devrinde bile Babıali de basın ve muhalif gazeteciler vardı. Osmanlı İmparatorluğunda da onlarca mizah dergisi yayımlandı. Baskının ve matbaanın olduğu her yerde olan şeyler bu topraklarda da oluyordu. İstanbul monarşisi diretse de bazen gidip Kahire’de, bazen de Paris’te yayınlar basılıyordu. O dönemin mizahçıları Abdülhamit’in büyüyen burnunu çizmekten dahası “Burun” adlı mizah dergisi çıkartmaktan korkmadılar. Abdülhamit’e yani bazılarının “halife efendimiz” demek için can attığı Osmanlı padişahına mizah ile o günün düşünce dünyasından hicivler aktarmaya çalıştılar.

 

Basın özgürlüğü ne mi? Uğrunda böyle ölebilmek sonuçta. Başka bir özgürlük yok gerçekte bugünün dünyasında. Kıçını kollamaktan başka işi gücü olmayanlara iyice duyurulur. Beraber yürüyün o yollarda. Beraber çürüyün. Korkmuyoruz. Bunca açıktan tehdide ve nefrete karşı durabilmek ve pısmamak, tırsmamak, korkmamaktır basın özgürlüğü. Basın özgürlüğü “senin iktidarın, benim iktidarım bende düdüğüm, tarafımı savunurum” demek değildir. İşte biz bugün bu pislik izlerini silmeye, yeni pislikleri meşrulaştırmayı gelenek haline getiren onlarca tabakçı kalemşora dayanmaya çalışıyoruz.


 


















Bir önceki yazının girişiydi

 

"Olay şiddet kullanımına dönüşmeye başladığı zaman, sistemin oyununa geliyorsunuz demektir! Yerleşik düzen sizi kavgaya sokmak için kızdırmaya çalışacak, sakalınızı çekecek, yüzünüze fiske atacaktır... Çünkü siz bir kere şiddete başvurduktan sonra sizle nasıl baş edeceklerini bilirler. Nasıl baş edeceklerini bilmedikleri tek şey, şiddet dışı eylemler ve mizahtır…" John Lennon

 

Önceki yazımın girişi de buydu. Yani kendisi de bir silahlı saldırı sonucu öldürülen birçok kişi tarafından düşünür olduğu tartışmasız büyük müzisyen John Lennon’un “Nasıl baş edeceklerini bilmedikleri tek şey, şiddet dışı eylemler ve mizahtır…"diye biten sözü. Bazılarına çelişkili gelebilir, şiddeti uygulayarak mizahı ve şiddet dışı eylemlerini susturduklarını söyleyecekler. Hatta sosyal medyada nefret söylemleri ile örneğin bizim mizah dergileri Leman ve Penguen’e gözdağı verdiklerini sanan yobazlar çıkacaktır. Anladıkları bu işte. Katledip yok ettiğini sanan katilin yok edemediğini gördükçe çileden çıkacağı kendi cehaleti. Charlie Hebdo katliamı yeni din ulemalarının nasıl dizginsiz cinnet ve cehalet içinde olduklarını daha da gösterdi. Nasıl bir dünya ise tasavvur ettikleri öldürmenin ve korkunun kanunları ile kendilerinin bile üretemedikleri silahlarla sınırladıkları alçakça bir kaos planı üzerine yapılandırılmış. Düşünceye yer yok. Düşünene yer yok. Ve öteden beri en korktuklarının insanın gülmesi olduğu ortaya çıkıyor. İnsanın gülmesini asla çekemiyor ve istemiyorlar. Gülme zekice bir hamledir. Bazen sadece gülüp geçmek gerçekten zekicedir. Felsefe diyorlar. Felsefenin bunları konu aldığını biliyorlar mı acaba? Mizah ve hoşgörü felsefeleri yok. Ne tartışacaksınız? Dolayısı ile ne sanat ne bilim yapacak kapasiteleri yok. İfade özgürlüğü zaten yok. Varsa yoksa fetvaları ve cinayetleri… Bu tür dinciler ister Müslüman ister Hıristiyan ister Yahudi olsun. İnsanlık düşmanıdır. Devir onların büyük silah ve uyuşturucu tüccarlarıyla gayet iyi kullanıldığı bir devir. Dünyanın maddi imkânlarını kendi imparatorluklarının gerçekleşmesi için sömürmeye çekinmedikleri bir devir. Onlarca haksız işlemin uyutulduğu, insanların aptal yerine konduğu bir devir. “Aptallık kazanamayacak” diyor geride kalan Charlie Hebdo çalışanları gözleri yaşlı. Buna inanıyoruz.

 

Yerel basında karikatürcüye zavallı bir bakış açısı geleneği

 

Bizim bir kaçı dışında korkak yerel gazetelerin öteden beri Zonguldak’ta yetişen karikatürcüleri yer doldurmak amaçlı ve kendi yalakalıklarına alet amaçlı kullanmak istemelerini yaşadım ve bilirim. Birçoğu karikatüriste bunu çizme, şunu yapma diye anlaşmanın başından telkinde bulunur. Birçoğu mesela “şu işadamı hakkında çizmesini istesek çizer misin” demenin alt yapısını kurarak karikatürcüye nasıl baktığını ortaya koyar. Birçoğu karikatürcüyü adam yerine koymaz bile mizanpajcıların kopyala, yapıştırıcılığı varken “olmasa da olur” diye bakar. Çünkü gazetesinin orijinalliği kendisi için önemli değildir; gerçekte tüccardır o. İşte yeri gelmişken bunları da belirtelim. Karikatürcülük hakkında biraz bunlar da bilinsin. Karikatürcüler bugünün yerel ve ulusal basınında niye gazetelerden kaçırıldılar? Niye iktidardan korkan patronlar tarafından tercih edilmediler? Okur sorsun.

 

Karikatür ciddi bir iştir. Montaigne söylemiş olmalı bu sözü. Tarihi Akbaba dergisinin künyesinde gördüğümü hatırlıyorum yıllar evvel. Çakılmış hafızama. Oysa ciddi olan karikatürün ele aldığı konulardır. Ciddi karikatürcülerden de kimse alınmasın ama hoşlanmadım pek. Ciddiyeti iş görenlerden de. Bu yüzden ciddi bir iştir karikatür. Ciddiyeti bile yumuşatmaya, o konuda güldürmeye, düşündürmeye çalışır insanları. Hoşgörü yerleşsin ve insan birikimiyle düşünelim, uygarca konuşabilelim ister karikatürcü. Yani aslında özlenen bir dünyayı karikatür mantığı içinde kurmaya çalışır. Gücü eline geçirip, sürekli onu çıkarları adına kullananlarla dalgasını geçer. Basında bu gelenek eskiden ustaca yapılırdı. Çünkü edebiyatın bir kolu gibiydi hiciv yazıları. Gazete sayfalarının olmazsa olmazlarındandı. Herkes de yapamazdı. Geçen de yazdım. Mağara ağzıyla konuşmak sanat olmuyor. Ağzını doldura doldura küfrü herkes ediyor. Mizahı ise herkes yapamıyor. Kopyala yapıştır kolaycılığı ile kıvırıyorlar. Bu da niteliği çekiyor aşağılara. Bunun dersini mi vereceğiz? Bir zahmet açıp birkaç kitap karıştırsınlar artık.