Hangisi ilk önceliktir bunu okura bırakıyorum, başlıktaki sıralama ise kendiliğinden oturdu satıra. Belki içgüdüsel, belki de şifresi budur hayatın kim bilir, bunu tam manasıyla hayata hangi pencereden bakıyorsa insanlar ona göre sıralayacaklar. Öncelik kişilere ve ihtiyaçlara göre değişecektir mutlaka ama hepsinin bir kadında bulunuyor olması yazının daha ilk başlığında, kadın zenginliğinin değerini kıymetini yüklüyor omuzlara.
“Siz hangi sıfatı daha çok önemsiyorsunuz” gibi saçma sapan bir soru sormayacağım çünkü birbirine bağlı ve ayrıştırılmayacak kadar değerli bir hazineden söz ediyoruz.  Bunun adı kadın, bunun adı anne, bunun adı eş ve bunun adı insan.
Kadın, görünüşünden hissiyatına kadar karşı cinse ve bu dünyaya en gerekli hazinedir, öyle kişisel beklentilere göre şekillendirip yontulmayacak kadarda kendine has özellikler barındırır bünyesinde. Doksan altmış doksan gibi şekilciliğin tezini çürüterek, görünüşü nasıl olursa olsun, kendine hayran bırakabilir karşı cinsi ve hemcinsini. Bunun formülü her kadının kendine has kendine özgü olarak ruhuna giydiği zenginliğin altında yatıyor.
Elbette biyolojik geçişlerin seçme hakkı olmadığının bilincinde olanlar, fiziksel görünüşüne kendilerince ruh güzelliği katarak ne kadar çok zenginleştirebilirse kendilerini,  enerjileri de o oranda yayılıyor çevreye ve manyetik alanına giren görmüyor fiziksel görünüşündeki doksan altmış doksanla hiç örtüşmeyen biçimlendirmeyi!
“Kadınların obje olmadığını anlayamıyor karşı cins, hatta anlamış gibi yapıyor kurnazca .”
Kadın kendindeki zenginliğin farkını görmezden gelmediği sürece damga vuruyor hayata. Beyninin içine algı çekiciyle ha bire vurup, kazınmaya çalışılan dış görünüşüyle alakalı güvensizlik gibi saçma sapan yüklemeler, aralıksız çakılmaya kalkılsa da yenilmeyenler, yenik düşmeyenler, kendine her koşulda hayran bırakıyor çevresini.
 Bu ne kadar önemlidir ne kadar gereklidir, buda bakış açısına ve önceliğe göre değişir ama bir kadın kendini sever ve sayarsa, işte o zaman şekilci hastalıklara bulaşmadan ve kendini bulaştırmadan kadına has diğer sıfatlarında hakkını verir kendi değerinin kendi de farkına varır.
Bu dirayeti gösterebilmek her daim mümkün olamayabiliyor zira kadın denilen cins, o biyolojik donanımda duygusallık gibi en hassas en zayıf parçayı barındırıyor ruhunda. Bu hassasiyetin farkında olan karşı cins en çok oradan vuruyor kadını. Yaralı bir kuş nasıl uçamaz ve yaralıyken kuş olma özelliğini gerçekleştiremezse, işte yaralı kadınlarda özelliklerini kaybedebiliyor zaman zaman. Sadece bir fark var arada, kadın kendini kendisi iyileştirebiliyor zaman alsa da ama yaralıyken uçamayanlar kuşlar yalnızca…
ANNE…
Bu sıfatın içini doldurabilmek anlamını satırlara tam manasıyla dökebilmek kolay ve dar zamanların işi değil. Bunun için günlerce ve hatta bir ömür konuşulabilir, kitaplar dolusu yazı kaleme alınabilir. Sorumlulukların en ağırı olması dolayısıyla, öğretici, eğitici kişiliğiyle örnek olabilmek adına başı çekiyor anne. Annelerin yetiştirdiği geliştirdiği çocuklar, toplumu oluşturuyor. Bu diğer sıfatların çok ötesinde bir sıfat, kutsallığı, dokunulmazlığı olan, kusurlarının, yetersizliğinin bile görmezden gelindiği çok değerli bir sıfat annelik. Klasik olarak kutlanan günler bazında yılda bir kere hatırlatmak, hatırlamakla mümkün değil annelerin hakkını verebilmek.
Annelik, dünya üzerindeki en zor, en ağır, en cefalı iş ve karşılıksız duygu hamallığıdır. Emekli olmak kıdem almak gibi yüzeysel sisteme kurban etmez kendini, ömürlük işçidir çünkü gönüllü hizmete kendini hiç düşünmeden adar. Bir annenin yapabileceklerinin sınırı çizilemez kolay kolay.
EŞ….
Kelimenin kendisi bile tek başına öylesine anlamlı geliyor ki kulağa, eş. Birine eş olabilmek gerçekten ona eşlik edebilmek çok büyük özveri gerektiriyor. Tek başınıza iken yapabileceğiniz tüm özgürlüklerinizi kısıtlayabiliyorsunuz eş olduğunuzda. Kendinizden çok olmasa bile, en az kendiniz kadar eş olduğunuzu da düşünmek zorunda kalıyorsunuz. Bunu belki gönüllü yapıyorsunuz, belki sorumluluk aldığınız için yapıyorsunuz, bu kişilere ve yaşanılan ortaklığa göre şekillenip değişebilir ama nihayetinde eş olmak, eşlik etmek, hiç küçümsenmeyecek kadar büyük sorumluluk yüklüyor insana.
Sorumluluk almak ve alınan sorumluluğun hakkını verebilmek sanıldığı kadar kolay değil, uzun birlikteliklerde yılgınlığa düşebiliyor insan, vazgeçmek isteyebiliyor eşlik etmekten. Kendisi için yaşaması gereken duyguları, hayalleri, umutları sadece eş olduğu, eşlik etmek zorunda olduğu için yok saydığında ise, yaşadığı duygusal tranvalarda  keş kelerin ağırlığının altında ezilebiliyor.
Eş olmak, eşlik etmek zorunda hissetmek, kişileri mutsuzlukla imtihan edebiliyor zaman zaman. Vazgeçemeyecek kadar sorumluluk sahibi olduğunuzda ise ziyan edilen hayatların denekleri olmakla kalıyorsunuz. Şu durumda birine eş olmak, eşlik etmek, karar verme aşamasında üzerinde en çok düşünülmesi gereken kavram. Gözü kara ve  gönül rehberliğinde yola koyulmalar yol ayrımlarında sarsıcı izler bırakabiliyor ve sanıldığından daha çok yıpratıyor kişileri.
İNSAN…
Yukarıda özet bile denemeyecek kadar üzerinde durduğum sıfatların kalbi, beyni, ruhu, insan olmanın insan olabilmenin yükümlülüğünden geçiyor. Tüm bu sıfatların hakkını verebilmek ve sorumluluğunu alıp onu devam ettirebilmek için hakikatli insan olmak gerekiyor. Vazgeçişler “annelik dışında” mümkün olduğunda bile insani yanınızın üzerinize yüklediği sorumlulukla bocalamanız kaçınılmaz oluyor.
Doğru karar olarak belirlediğiniz her durumda bile insanlığınızla iç hesaplaşmaya giriyorsunuz.
İnsan olmak yalnızca kadına mahsus bir sıfat değil, yükümlülükleri iki cinsi de kapsıyor, Kadın erkek her ikisinin kalitesi insanlıklarının seviyesiyle değerleniyor. Kadınlardaki ayrıcalık anneliğin üzerlerine yükledikleri sorumlulukla daha çok önem kazanıyor.
Üzerimize yüklenen ya da bizlerin gönüllü ve yahut zorunlu seçtiği tüm sıfatların ağır sorumlulukları var beraberinde, hayat ardı arkası kesilmeyen sınavlara tabi tutuyor bizleri. Yaşamaya çalıştığımız zaman dilimlerinden en az hasarla yolculuğa devam edebilmek için yapıyoruz bütün işlemleri. Toplayıp çoğaltmak, sürprizler yapabiliyor bizlere bazen. Çıkartmak bölmek ve çarpmak zorunda kaldığımızda ise toplayabilmenin önemini kavrıyoruz.
Bir kadında paylaşmak için toplanan sıfatların paylaşımcısı olabilenler bu şanslarını iyi kullansınlar diliyorum. Bünyesinden çıkartıldıktan sonra yeniden ruha ve bedene dâhil olabilmek, eş olabilmek, eşlik edebilmek, ha deyince olmuyor, bu böyle biline.
 Kendi başlarına ayağa kalkanlar ve yaralarını saranlar sadece kendilerine eşlik etmeleri gerektiğini öğreniyorlar zamanın birinde. Sıfatlar ağır sorumluluklar yüklese de, kurallar çiğnenebiliyor yürek incindiğinde…