Kadın cinayetleri ve sapıklık…
Erkeklerin bacak arasındaki uzuvlarından dolayı bu kadar cüretkâr davranmalarının nedenlerini irdelemek ve bu konuda bir tespit yapmak elbette akademisyenlerin işi olmalı. “Bilirkişiler bazen bilmeyebilirler orası da ayrı.”
Lakin onların da bu konuda sıradan insanlardan hiçbir farkı yok, zira şiddet ve sapıklık sınıf ayrımı gözetmeksizin, cinsiyet ayırt etmeksizin yapacağını yapıyor.
Bir et parçasının bu denli esiri olan erkeklerin, bir kadın olmazsa, girecek bir delik bulamazlarsa, bir işe yaramayacak oldukları uzuvlarıyla yüzleşmeleri gerekiyor, durum tam da bu minvalde. Tabi ki seksüel sapık değillerse.
Cinsellikle ilgili toplumsal köşeler törpülenmediği sürece, cinselliği erkeklere hak görüp kadına ayıp kılan zihniyet değişmediği sürece, biz bu ölümlerin önüne asla geçemeyiz. Biz kadınları, çocukları, hayvanları, ölmekten kurtaramayız.
Sanırım bundan sonra da birçok kadına, erkeğe, çocuğa, köpeğe, ineğe öküze tecavüz edilecek ve daha çok cinayet haberiyle kan ağlayacak insanlık. Bir kaç gün tepki göstereceğiz sonra yine seyirci olacağız istemesek de.
Eğitim denilen olgunun içeriğini biçimlendiremedikten sonra, söylenen her söz havada kalacak, acıların ardından gösterilen tepkiler ise günün sonunda buhar olup unutulmaya karışacak.
Kadının rahmine ekilen tohumla çoğalan insan türü, onu eken erkeğin kalitesiyle de şekilleniyor, biçimleniyor.
 Salt kadının DNA’sı ile oluşmuyor insan canlısı.
Dolayısıyla bu konuda, özellikle toplum bazında erkeklerin de, erkek çocuklarını biçimlendirme konusunda, çok büyük sorumluluğu olduğunu belirtelim.
Çocukları sadece anneler yetiştirmemeli, kadını, sınırlarını erkeklerin çizdiği bir yaşam yolculuğunda pasivize edenlerin, kadınlardan mucize beklemeleri aptallık olur kanaatindeyim.
Erkekler cinsellik üzerinden egolarını yükseltirken, diğer yandan da bir kadına bağımlı olduklarını hazmedemiyorlar sanırım.
Kurulan ilişkilerin, birlikte yaşama özverisinin yükünü daha çok kadınlar çekiyor çünkü kurallar erkekler tarafından böyle konuluyor.
Ve toplum bu konuda kendi kurallarını her zaman kendi menfaati üzerinden yönetiyor, zira erkeklerin yaptırım gücü olarak egemen olduğu bir sistemi oluşturmuş geçmiş yüzyıllar.
Anne olan kadında, erkek çocuğunu bu sisteme ayak uydurma konusunda beslemiş.
Anne olan kadın, diğer yandan şiddete dur diyememiş. Namus bildiği yerden vurulmuş çok kez önüne geçememiş.
Genelevler ve fuhuş piyasası oluşturan zihniyetin kurbanı olmaktan kurtulamamış kadın. Erkeğin onu pazarlamasından ve bir kadının bacak arasından geçinmesine seyirci kalmış. Hatta bedeniyle erkeğine hizmet etmeye mahkûm etmiş, ettirmiş kendini.
Yine zaman içinde kadınlar erkekler tarafından damgalanmış, aşağılanmış, onların diliyle orospu olmuş, fahişe olmuş, arsız yolsuz olmuş ne kadınlığını yaşayabilmiş ne de analığını.
Kadın cinayetlerinde ki kilit nokta, erkeğin, cinsellik başta olmak üzere yetersizliğinden kaynaklanıyor. Gereksiz bir güç oluşturma çabası, onları psikolojik olarak çökertiyor sanırım. Güç eksikliği onları hastalıklı bir ruh haline büründürüyor.
Kendini üstün kılmak adına kadınını sindiremeyenler de şiddete başvuruyor.
Bu konuda çocukluk ve genç kızlık dönemlerimde gözlemlediğim acı gerçeklerde bir fikir yolu gösteriyor haliyle.
Şiddetin göbeğinde büyümüş bir birey olarak, konuya dair bir tespit yapabilecek deneyimimde oldukça fazla doğrusu.
Bir kız çocuğu olarak ilk önce anneyi gözlemliyorsunuz, onun yaşadığı her şey sizin kadınlığa geçiş halinizde söz sahibi oluyor.
Erkeklerin aslında acizliklerinin farkına varıp, kadından güç aldıklarını görebilirsek ve biz kadınlar farkımızın farkına varabilirsek, taciz tecavüz ve cinayet gibi aşağılık ahlaksız yaptırımların ve ölümlerin önüne geçebiliriz.
Ve cinsellik erkeklerin özgürlüğü değil yalnızca, kadınlarında ihtiyacı ve özgürlüğü diye düşünebilirsek, eşitleyebilirsek, toplumsal baskılara kafa tutabilirsek, namus tek taraflı bir sorumluluk değil diyebilirsek, bir çıkış yolu bulabiliriz.
Aksi halde bacak arasından çıkamayacak ve çok çocuk, kadın ve hayvanları kurban edeceğiz.
Allah ıslah etsin demekle bu işlerin önüne geçilmiyor ne yazık ki…