Cumhuriyetçiler ve laikler, demokrasinin zayıf kalan sol kanadı güçlensin de demokrasi kuşu iyi uçabilsin diye, CHP'ye yıllardır sabırla destek vermeyi sürdürürken; CHP sürekli yanlışlar yapmaya devam ediyor. Adeta kendisine destek ve gönül verenleri hayal kırıklıklarına uğratmak için elinden geleni yapıyor.
   Bundan önceki ''Vatan Cephesi'' başlıklı yazımı okuyanlar hatırlayacaktır; orada özetle şöyle demiştim: ''AKP ile MHP arasındaki ittifak; 2019 yılında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçiminde % 50+1'i tutturamama telaşı içindeki AKP ile ilk seçimde % 10 seçim barajının altında kalma korkusuna kapılan MHP'nin birleşmesidir.'' Bana göre aslında boşuna telaşlanıyorlar. Çünkü karşılarında CHP gibi bir ana muhalefet partisi varken korkmalarına gerek yoktur!
   Neden yoktur? Çünkü bu partinin iktidar alternatifi olmaya niyeti yoktur. Eğer olsaydı aynı yanlışları tekrar edip durmazdı.
   Kalite Felsefesinde iki kere ikinin dört ettiği kadar kesin bir tespit vardır: ''Eğer bir işi her defasında aynı şekilde yapıyorsanız; ve günün birinde bundan daha iyi bir sonuç bekliyorsanız; bu aptallıktır!'' Yani diyor ki; daha iyi sonuç almanız için bir şeyleri değiştirmeniz lazım. Bu kadar basit!
   Yazılarımda fıkra kullanmayı severim biliyorsunuz. Yine araya küçük bir fıkra sıkıştırayım.
   Temel İlyas'ı bir kovboy filmine götürmüş. Filmin bir sahnesinde, atıyla son sürat giden kovboy aniden önüne çıkan bir uçurumdan aşağı yuvarlanıyormuş. Bu esnada, Temel İlyas'a dönmüş ve, ''Yahu on defadır bu filme geliyorum, bu kovboy her seferinde aynı hatayı yapıp uçurumdan düşüyor. Hiç ders alıp akıllanmıyor!'' demiş.
   İşte CHP de Temel'in dediği kovboy gibi hiç ders alıp değişmiyor. Her seçimde uçurumdan aşağı yuvarlanıyor. Sadece kendisi yuvarlansa neyse! Kendisine bel bağlayanları da arkasından sürüklüyor!
   Yukarıda bahsettiğim Kalite Felsefesindeki bilimsel tespitten de haberi yok herhalde.. Oysaki bilime inanmak lazım. Ne demiş büyük devlet adamı Atatürk? ''Hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici) ilimdir!'' Atatürkçü olduğunu söyleyen bir parti neden Atatürk'ün gösterdiği yoldan gitmez ki..
   Şimdi bu kadar eleştiriyi neden yaptığımı bir örnek vaka ile anlatmak istiyorum.
   Biliyorsunuz evvelki hafta CHP İstanbul il başkanlığı seçimi yapıldı ve seçimi Canan Kaftancıoğlu kazandı. Erkek egemen bir partide seçimi bir kadın kazandığı için herkes de memnun oldu.
   Ama seçimden sonra bu hanımefendinin sosyal medyada öyle paylaşımları ve tweet'leri ortaya döküldü ki; her biri sanki CHP'ye düşen tahrip gücü yüksek bir bomba!
   Peki nedir bu paylaşımlar ve tweetler? Bazılarını sayalım.
   - Tarihte bu gün Ermeni soykırımı başladı. Katledilen Ermeni vatandaşlarımızı anıyoruz.
   - Devlet katil değil; seri katildir.
   - Mustafa Kemal'in askerleri değiliz; yoldaşlarıyız.
   - İnandığınız Allah'ınız topunuzun belasını versin!
   - Kocasının yediği domuz etinin kemiklerinin resimleri.
   - HDP'ye sempati mesajları.
   - Gezi olayları sırasında Erdoğan'ın annesine küfür eden bir duvar yazısı.
   Canan Kaftancıoğlu Erdoğan'ın annesi ile ilgili paylaşım için Erdoğan'dan özür diledi. Ama diğerlerinin arkasında durdu. O zaman biz de bunları doğru kabul edeceğiz.
   Değerli okuyucular, Canan Hanım paylaşımlarında haklı da olabilir. Ayrıca ifade özgürlüğü var. Bu yüzden kimse bir şey diyemez. Ama bu Hanım İstanbul gibi bir mega şehre CHP il başkanı olursa o zaman işler değişir.
   İstanbul'un nüfusu Türkiye'nin beşte biri.. Dünyada nüfusu İstanbul'dan daha az olan bir sürü ülke var.. İstanbul'un nüfusu İsrail'in iki buçuk katı dersem CHP İstanbul il başkanlığının önemi daha iyi anlaşılır her halde..
   Kaftancıoğlu, işte bu İstanbul'un merkezde kalmaya özen gösteren, toplumun tüm kesimlerini kucaklamaya ve oy tabanını genişletmeye çalışan, mevcut iktidara alternatif olma iddiasında olan; ve yaklaşan başkanlık seçiminde % 50+1'i bir araya getirmeye çalışan CHP'nin il başkanı.
   Şimdi söyleyin Allah aşkına; bu paylaşımları yapan bir il başkanı CHP'nin bu hedeflere ulaşmasını sağlayabilir mi? Sağlayabilirim diyorsa acaba nerede yaşadığını sanıyor? Mars'ta mı, İsveç'te mi? Türk insanını zerre kadar tanıyan biri, CHP'ye oy vermeyi düşünen bir vatandaşa bu paylaşımların sempatik gelebileceğini düşünebilir mi?
   Kısacası neresinden tutsan bir fecaat. Eğer Kaftancıoğlu Türk milletini tanıyarak bu paylaşımları yaptı ise ayrı bir fecaat; tanımadan yaptıysa daha da fecaat. Zira Türk milletini tanımayan ve onlarla empati yapamayan bir kişinin il başkanı yapılması kadar ahmakça bir şey olabilir mi?
   Neyse, bu konular yazılı ve görsel medyada yeteri kadar yazıldı ve konuşuldu. CHP'nin aymazlarından başka savunanını da görmedim. Bu yüzden ben aynı şeyleri tekrar etmek istemiyorum.
   Benim asıl gelmek istediğim yer; Kaftancıoğlu gibi vatandaşı tanımayan, antipatik ve partiye oy kaybettirecek bir insan nasıl oldu da İstanbul gibi bir mega şehrin CHP il başkanı seçilebildi? Ben size söyleyeyim mi? Çünkü onu vatandaş değil, asker delegeler seçti de ondan! Eğer vatandaş seçse idi kendine tepeden bakanı değil; yakın olan birini seçerdi.
   Neden böyle düşündüğümü anlatayım.
   Aynı dönemde genel müdürlük yaptığımız için Sayın Kılıçdaroğlu ile bir hukukumuz olmuştu. Bu yüzden 7 Haziran seçimlerinden önce kendisine  bir rapor sunmuştum. Raporumu değerlendirdi ve bana bir teşekkür mektubu da yolladı.
   İzin verirseniz önce o rapordaki maddelerden konumuzla ilgili olanını burada özetlemek istiyorum.
   ''Tüm il ve ilçe başkanlıklarına, gerekirse köy köy ve ev ev dolaşarak olabildiğince üye kaydetmeleri talimatı verilmeli. Teşkilatların başarısı kaydettiği gerçek üye sayısı ile değerlendirilmeli ve başarısız olanlar görevden alınmalıdır.
   GEREKÇE: Yaşadığım tecrübeler ve yaptığım gözlemlere göre, teşkilatlar yıllardır belli grupların, hatta belli ailelerin tekelinde. Ve bu teşkilatlar maalesef vatandaşlarla yeteri kadar empati yapamıyor. Bu nedenle de topluma açılamıyor ve dar kadroculuktan kurtulamıyor. Ahbap çavuş veya hısım akraba ilişkileri ön planda tutularak sınırlı sayıda üye kaydediliyor. İl ve ilçe başkanlıkları tarafından kaydedilen (seçilen) bu üyeler de il ve ilçe başkanlarını seçiyor. Böylece il ve ilçe başkanları kendilerinin seçilmesini sözde güvence altına alıyor. Sonuçta herkes birbirini seçiyor. Ama burada halk yok! Halbuki bu parti, isminden de anlaşılacağı gibi, 'halk  partisi'dir.
   Bu sistem geniş kitleleri dışlayan bir sistem olduğu için bu geniş kitleler de katılımcı olamıyor ve partiye mesafeli duruyor. Teşkilatlar partili vatandaşa dahi soğuk görünüyor. Öyle ki, teşkilatlar partiye üye olmak isteyen vatandaşa bile acaba bizim yönetime uzak mı yakın mı diye şüphe ile yaklaşıyor.
   ÖNERİ: Teşkilatlar bu kısır anlayışı bir an önce terk etmeli ve halka açılarak üye tabanını genişletmelidir. Genişleyen taban hem motive edilmiş olacak ve hem de katılımcı olacaktır.. Ayrıca, bu sayede teşkilatların yönetim kademelerinde, mevcut sistem nedeniyle, yıllardır çöreklenmiş olan ve halka sempatik gelmeyen, vatandaşa tepeden bakan, 'küçük olsun benim olsun' zihniyetindeki isimler elenerek daha sevilen ve halkçı isimlerin yönetime gelmesi sağlanmış olacaktır.
   Çoğulcu katılımla yapılan seçimler de daha objektif ve daha demokratik olacağından, nitelikli yöneticilerin seçilmesine de yardımcı olunacaktır.''
  
   Değerli okuyucular, ben bu raporu hazırlamadan önce, CHP Genel Merkezi teşkilatlara, ''tanımadığınız kişileri üye yapmayın'' diye bir genelge gönderdi, iyi mi!..Zaten onların da canına minnet.. Tanıdıkları kim? Tabii ki kafa kola alabilecekleri kişiler; yani eş, dost, akraba, ideoloji veya örgüt arkadaşları, hemşehri v.s...Peki tanımadıkları kim? Halkın geniş tabanı tabii ki.. Böyle akılsızca bir genelge olabilir mi?
   Bu kadar ayrıntıdan sonra, kısacası demem o ki; Kaftancıoğlu işte bu kafa kola almaya müsait hale getirilmiş asker delegeler tarafından seçilmiştir..Eğer İstanbul'daki parti örgütleri belli hemşehri gruplarının veya ideolojik dayanışma içindeki örgütlerin tekelinde olmasaydı; yani halkın oyu geçerli olsaydı, ben Kaftancıoğlu gibi birinin seçileceğine inanmıyorum.
   CHP eğer gerçekten iktidara gelmek istiyorsa; bunun için oyuna ihtiyacı olduğu vatandaşı iyi tanımalıdır. Ona antipatik değil; sempatik gelen yöneticileri vitrine koymalıdır. Bunun için ise,  halka sempatik gelen yöneticilerin seçimini yine halka yaptırmalıdır.
   Yani partinin tabanını halka açmalıdır. Bunun yolu da kısıtlı sayıda üye kaydetmek değil; çok sayıda üye kaydetmekten geçer..Çünkü çok sayda üyeyi kafa kola alamazsınız..
   Hala bildikleri gibi gideceklerse, yukarıda bahsettiğim Kalite Felsefesindeki tespiti hatırlatırım! Ayrıca, kendilerine hala oy verenlerin sabrını da daha fazla zorlamamalarını öneririm!
 
   NOT:Bu hafta sonu yapılacak olan CHP Kurultayında genel başkan seçimi de yapılacak. CHP'nin bundan sonra daha iyi sonuçlar alabilmesi için, yukarıda bahsettiğim değişime genel başkandan başlaması lazım. Çünkü eğer Kılıçdaroğlu tekrar seçilirse hiç bir şey değişmeyecek demektir. Muharrem İnce'de ise lider karizması olmadığı gibi sivri laflardan başka bir marifeti de yoktur. Mevcut adayların içine en uygunu Ümit Kocasakal gibi görünüyor. Partiye yeni bir heyecan ve hareket getirebilir. Ama seçilmesi asker delegeler nedeniyle zor.