Emin olun toplumca ruh sağlığımızı yitirmek üzereyiz. Yaşadığımız hayatın acımasızlığı tüm dengelerimizi altüst etmekle kalmadı, akli melekelerimizi sarstı derinden… Bir meseleyi serinkanlı bir şekilde ele alıp, etraflıca tartışmaktan aciziz. Tüm boyutlarıyla konuşmaktan vazgeçtim, kendi bağlamında ele alıp sonuçlandırmamız bile mümkün olmuyor çok zaman… Ön kabullerimiz, ezber cümlelerimiz, paranoyalarımız, kuşkularımız, baskın geliyor. Bu da fikri hayatımızı zehirliyor bütünüyle. İçine düştüğümüz karanlıkta debelenirken, kolayına kaçıyor hep yaptığımız gibi olmadık komplo teorileri üretiyoruz. Son derece gülünç durumlara düşüyoruz bu arada…
 
Doğrusu ya çok da meşgulüz… İşin derinine inip cerahati deşmek yerine kâh yel değirmenleriyle savaşıyor, kâh “gölge boksu” yapıyoruz gölgelerimizle… Yalnızca hayatın gaileleriyle uğraşırken değil, bu nafile çabanın yorgunluğuyla datükeniyor nefesimiz. Yine de dimdik ayakta tutuyoruz kendimizi… Zorlukla nefes alıp verirken bile, “Dünyanın tüm zalimlerini alt eden cesur yürek” duygusu çoğalıyor içimizde… İşin kötü yanı şu ki, bu “En kahraman Rıdvan” hallerimize en çok da kendimiz inanıyoruz. Kendimize insanüstü güçler vehmediyor, korkaklıklarımızı, hatalarımızı unutup en çiçekli yüzümüzü yöneltiyoruz aynaya… Hepimiz insan olmakla malulüz oysa…
 
Bununla da kalmıyor garipliğimiz; yanılmaz güç olduğumuza, gerçeğin tekelini elimizde tuttuğumuza, her şeyin doğrusunu bildiğimize sarsılmaz bir inançla bağlanırken, hayata da bağlanıyoruz aslında… İyi bir şey mi yoksa kötü mü karar veremedim bir türlü,bu duygu içine düştüğümüz tüm anlamsızlıkları çok da yara almadan aşmamızı sağlıyor… Bizi uçurumların kıyısından alıp alıp hayatın ortasına atmakla kalmıyor, kendimizle barışmamızın en kestirme yolunu da önümüzekoyuyor ayrıca…Yaşadığımız hayatın acımasızlığı, çaresizliklerimiz, yetersizliklerimiz, zaaflarımız açıklamakta zorlandığımız absürtlüklerin en temel nedeni elbette…
 
İŞ GÜVENLİĞİNİ TALEP ETMEK TTK’NİN KAPATILMASINI İSTEMEK Mİ
Kalemimi tutmayı beceremediğim için uzun uzun yaptığım girizgâhın nedeni şu: Bildiğiniz gibiÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı iş güvenliği müfettişleri, TTK’nin kimi müesseselerinde “İş güvenliğine aykırı çalışıldığı” iddiasıyla üretimi durdurdu. Kimi yorumcular bunu, TTK’nin tümden kapatılmasına yönelik bir girişim olarak açıkladı. İşin garip yanı bu açıklamaya kimi sendikacılarla solculuğundan asla şüphe etmediğimsiyaset insanlarının da katılmasıydı. Düşünebiliyor musunuz garabeti,“Emekçi düşmanı namıyla maruf”AKP iktidarı döneminde, iş güvenliği olmadığı gerekçesiyle bir ocak kapatılıyor, işçi sağlığı konusunda en küçük bir risk görüldüğünde, “Maden ocaklarında can güvenliği” sloganıyla ortalığı ayağa kaldırması gereken sendikalarla solcularsa, bunu art niyetli girişim olarak açıklamaya çalışıyor…
 
Aynı absürtlük yeraltında işçi ücretlerini artıran yasaya karşı işçilerin yaptığı eylemde de görülmüştü. Tatlı kârlarından ödün vermek istemeyen patronlar büyük bir acımasızlıkla tüm işçileri kapının önüne koyunca, evine ekmek getirmekten aciz garibanlar yasaya karşı ayaklan(dırıl)mıştı adeta… Patronları protesto etmek, insanlık dışı tutumlarını açığa çıkarmak yerine kendilerine bir parça da olsa haklar kazandıran yasanın geri çekilmesini istemişlerdi. Son derece kötü şartlarda dünyanın en zor işini yapan madenciler çok daha yüksek ücretleri hak ediyorlardı oysa…
 
 
Otuz bir yıl görev yaptım TTK’de… İş güvenliği konusunda kimilerini algısı kapalı olsa da emin olun çoğu insan elinden geleni yapıyor… Ancak olanaksızlıklar çok fazla… Kilometrelerce açıklığın ayakta durması için onarımları yapacak tahkimat işçisi sayısı yok denecek kadar az örneğin. Bu yüzden ana yollarda bile sık sık göçük oluyor. Olası bir elektrik kesintisinde işçileri tahliye etmek için asansörleri çalıştıracak bir jeneratör bulunmuyor… Ana asansörleri çalıştıracak büyüklükte bir jeneratör çok güç biliyorum ama daha küçük çaplı kurtarma asansörleri tasarlanabilir pekâlâ… İhmalleri de göz ardı etmemek gerekiyor. Başta gaz ölçümleri olmak üzere kimi yaşamsal konularda zaman zaman olumsuzluklar yaşanıyor. Bir de üretim arsızlığı nedeniyle ortaya çıkan körlükleri de eklersek irili ufaklı pek çok sorun çıkıyor ortaya…
 
Sendikaların, solcuların görevi tümüyle siyasal karşıtlık nedeniyle bu olumsuzlukların üzerinden atlamak mıdır, giderilmesi için ısrarla mücadele etmek midir yoksa? En küçük ihmalin akıl almaz boyutlarda katliama dönüştüğüne defalarca tanık olduğumuz halde, iş güvenliği konusunda önlem alınmasını isteyenlere, kim olursa olsun şaşı bakmak hangi aklın ürünüdür? Hatıralardadır, 1990’lı yıllarda polisler, “Kahrolsun insan hakları” sloganlarıyla yürüyorlardı ülkenin sokaklarında. İster misiniz şimdi de “Kahrolsun iş güvenliği” haykırışları dolsun kulaklarımıza… Olur mu olur…Toplumca ruh sağlığımızı yitirdik dedik ya, her şey mubah bundan sonra