Yüz yıldan fazla uygulanan mükellefiyet nedeniyle yöre ahalisinin il sınırları dışına çıkışları yasaklandı. Zorla kömür ocaklarında ve benzeri yerlerde çalıştırıldı.
Bahçesinden-tarlasından elde ettiği kazancı kendisine yeten ve bu nedenle ocağa girmek istemeyen köylülere öyle vergiler salındı ki (Ağnam ve Aşar/Hayvan ve Arazi) köylü bu vergileri ödeyemez duruma düşünce mecburen ocağa girdi. Yıllar geçtikçe umudunu ocağa bağladı ve bu arada hayvan, ziraat, tarım alanındaki bilgi, beceri ve onlara ait kültürel bilgileri unuttu. Otuz yıldır bu alışkanlıklarını yeniden kazanmak için büyük çaba sarf ediyor. Yıllarca devlet işinde çalışan, tarlasındaki üretimini ailesinin yiyeceği kadar yapan köylü artık Pazar için de mal üretiyor ama onun bu üretimi ancak masrafını karşılamaya yetiyor. Köylü üretmesini biliyor ama pazarlamasını beceremiyor nedeni ise ticaret alışkanlığının olmaması…
 30 yıl önce ;“yöre köylüsü zaman gelecek sera üretimi yapacak” denseydi kimse inanmazdı. Günümüzde Zonguldak yöre köylüsünün binlercesi artık sera üretimi yapıyor. Bu seralarda, çilek, domates, salatalık, patlıcan, biber, marul, maydanoz vb. yetiştiriyor. Sadece seralarda sebze yetiştirmiyor, ziraat alanında tonlarca kiraz, elma, armut, dut, vişne, ceviz, hatta fındık yetiştiriyor bunların yanı sıra yetiştirdiği bu meyvelerden pekmez yapıyor. Hayvancılık alanında da boş durmuyor büyükbaş küçükbaş ve kanatlı hayvan yetiştiriciliği yapıyor. Günlük tonlarca süt üretiyor.  Tarım, ziraat ve hayvancılık alanında çalışan sayısı on beş bin kişi üzerinde.
Buraya kadar iyi, sorunlar bundan sonra başlıyor. Asıl ve önemli sorunların başında köylümüzün ürettiği malın karşılığını bulamaması, yani köylümüz hem üretim hem pazarlamada zorluk çekiyor, örneğin süt; süt fabrikaları köylüden sütün kilosunu 50–60 kuruşa alıyor… Başta dedik ya yıllarca kömür ocaklarında zorla veya gönüllü çalıştırılan yöre köylüsü bu yıllarda pazara üretim yapmasa bile kendi ailesi için yaptığı üretimle aynı zamanda üretim kültürünü de korumuş oldu.
Şimdi madenler yine var ama artık 50 bin 60 bin kişi istihdamı yok.
Önümüzde bir gerçeklik var; yöre köylümüz işsizlik nedeniyle toprağını yurdunu terk ediyor. Köylümüzün ürettiği ürünlerinin pazarlaması yapılırsa köylümüz hem daha kaliteli hem daha fazla ürün alır hem de bu sayede daha çok kişi istihdam edilir.
Peki, bu nasıl olacak. Bunu hayata geçirmek çokta zor değil. Zonguldak’ta bulunan tüm kamu kurum ve kuruluşlarının (Hastaneler, Okullar, Askeri kışlalar, Adliye ve diğer resmi kurumlar)  personeline verdiği yemekte tüketilen tüm sebze, meyve ve hayvansal gıdaları yerli üreticiden alsın. Bu uygulamayı ilk defa 60 lı yılların sonlarında,     kendisini her zaman saygıyla andığımız Zonguldak Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Hüseyin Erençin yapmıştı. Hastanenin,  Mevsimine göre meyve, sebze ve hayvansal ürünlerini yöre köylüsünden alıyordu, bildiğim kadar onlara birde kooperatif kurdurmuştu.12 Mart 1971 faşist darbesi bunu yasakladı. Zonguldak’ta bulunan resmi kurumlarda binlerce kişi çalışıyor ve tonlarca yiyecek tüketiliyor. Bunların yemekleri genelde özel yemek fabrikalarında yapılıyor bunu aşmak hiç zor değil ,“ bundan sonra tüm kamu kurum ve kuruluşlarında yemek için kullanılan tüm malzeme yöre köylüsünün ürettiği ürünlerden olacak” diye bir genelge çıkarılsın yeter. Hem bu sayede tüketici tüketeceği ürünü de isterse yerinde görmüş olur. Bu genelgeye uyulup uyulmadığını da köylünün kuracağı kooperatif denetleyecek.
 Nasıl bunlar çok mu zor?