Şimdi bu Kara Ahmet de kim diye bana sormayın. Bir kere, tarihteki Türk büyüklerinden veya kahramanlarından biri değil!  Kim olduğunu Kilimlililer iyi bilir; onlara sorabilirsiniz. Ama ben şu kadarını söyleyeyim; Kara Ahmet  20 yıl öncesine, yani ölümüne kadar Kilimli'nin simge isimlerinden biriydi. Bana göre de Aziz Nesin'in hikayelerinde anlattığı yurdum insanlarını gerçek hayatta bize kanıtlayan son derece muzip bir karakterdi. Adeta Aziz Nesin'in insanlarımız için yazdıklarını ve söylediklerini ispatla mükellefti. Eğer Aziz Nesin Kara Ahmet'i tanısaydı ''Beni haklı çıkardın; sağ ol!'' deyip alnından öperdi.

   İnsanlarımızın saflığının derecesini  daha iyi anlayabilmek açısından, Kara Ahmet'i de tanımanızda  yarar vardır, diye düşünüyorum.

   Son günlerde sürekli okuduğunuz politik ve akademik yazılardan artık sıkıldığınızı biliyorum. Gündemi biraz değiştirmek ve sizleri biraz da gülümsetmek için, gelin bu gün de biraz nostalji yaparak Kara Ahmet'in serüvenlerini anlatalım.

   Kara Ahmet (Ahmet Birkan), o zamanki ismiyle EKİ Kilimli Bölümü'nde lambahane şefi idi. Ama aynı zamanda Kilimli Avcılar Derneği başkanıydı. Her avcı gibi hikayesi ve palavrası boldu. Güçlü yapılı, kara yağız, son derece ciddi görünüşlü, ama gerçekte şakayı ve espriyi çok iyi yapan bir adamdı. İnsanları işletme konusunda da kendisini tek geçerim.

   Hikayelerini anlatırken çok ciddi ve inandırıcı bir tavır takındığı için insanlar genelde ona inanırdı. O da bunun keyfini çıkartır;  insanlarımızın saflığı ile dalga geçerdi. Bir seferinde köpeği Taylor için doldurduğu hasta bonosunu, yine Kilimli'nin simge isimlerinden, mes'ul memur Pürüz Hakkı'ya (Hakkı Alkan) imzalatmıştı da Pürüz Hakkı Kilimli'de alay konusu olmuştu. Konu açıldığında sinirinden tir tir titrediğini biliyorum

   Bir seferinde de, Yenice'ye geyik avına giderken bizim ocak şeflerinden birinden gocuğunu ödünç almış. Dönüşte şef gocuğunu geri istemiş. Kara Ahmet'de, ''Senin gocuk yok; gitti.'' demiş. Şef, ''nasıl gider?'' deyince de nasıl gittiğini anlatmış: ''Yahu bir geyik vurdum. Yaralanan geyik kaçarken tam tren yolunun üstünde düştü. Ama o esnada tünelden çıkan bir tren geyiğin üstüne doğru gelmesin mi? Baktım bin bir zahmetle avladığım geyiği param parça edecek, hemen koştum; treni durdurmak için lokomotifin ön tamponuna omuz verdim. Maalesef treni durduramadım, ama tren sırtımdaki gocuğu sıyırdı, aldı götürdü!'' 

   Anlatılanlara göre bizim şef bu palavraya uzun süre inanmış. Ancak arkadaşlarının uğraşısı sonunda uyanmış ve gocuğunu geri almış.

   Kara Ahmet'in hikayelerini toplasak bir roman olur. 

   Ama ben yine de  burada, birçok kişinin inandığı en meşhur hikayelerinden birini kendi ağzından anlattığı gibi aktarayım.

   ''Bir sonbahar günü iki arkadaşımla birlikte Filyos Çayı'nın denize döküldüğü yere ördek avına gitmiştik. Avlanacağımız alana gelince, oradaki büyük gölette bir sürü ördek gördük. En az 50-60 tane vardı. Ateş etsem en fazla 2-3 tane vurabilirdim. Diğerleri kaçıp giderdi. Ama ben hepsini avlamak istiyordum. 

   Hemen bir kurnazlık düşündüm. Arkadaşlarıma, 'Siz burada hiç ses etmeden bekleyin; ördekler ürkmesin!. Benim yanımda bir top misina var. Ben şimdi soyunup suya dalacağım. Suyun altından sessizce yüzüp ördeklerin altına kadar gideceğim; misina ile hepsinin ayaklarından tek tek bağlayacağım. Sonra da misinanın ucundan çekip hepsini kıyıya getireceğim.' dedim.

   Planımı hemen uygulamaya başladım. Ancak, tam ördeklerin ayaklarını birbirine bağlama işini tamamlamak üzereydim ki, densiz bir avcı ördeklere ateş etti. Ördekler ürkerek hep birlikte havalandı. Ben'de misinanın ucunu bırakamadım. Tabii 50-60 ördek birden havalanınca beni de havalandırdılar. İyice yükselince misinayı bırakıp yere düşmeyi de göze alamadım.

   Bir meçhule doğru uçmaya başladık. Bu arada arkadaşlara da, 'Ben sonra gelirim. Tüfeğimi ve elbiselerimi bizim eve götürün. Hanıma da durumu anlatırsınız; merak etmesin!' diye seslendim.

   Uzatmayalım, epeyce gittikten sonra Gerede üzerine geldik. Ördekler burada yere indiler. Biliyorsunuz Geredeliler koyu dindar insanlardır. Gökten çıplak vaziyette yere indiğimi görünce 'Mehdi' geldi diye etrafıma toplandılar. Çok üşümüştüm; donmak üzereydim. Beni hemen bir eve götürdüler. Elbise ve yiyecek verdiler. Baktım ki ilgi ve saygı çok büyük, bana krallar gibi bakıyorlar; hiç bozuntuya vermedim.

   Geredeliler beni bir hafta çok iyi yaşattılar. Ama artık bu işe bir son vermeliydim. Tabii ailemi de düşünüyordum; her halde beni çok merak etmişlerdir diye.. 

   Bir gün ıkına sıkına, biraz mantıklı olanlara gerçeği anlattım. Tabii ki hayal kırıklığına uğradılar ama yapacak bir şey de yok. Helalleşip oradan ayrıldım.''

   Kara Ahmet'in hikayesi böyle..

   Ama şimdi bizim politikacılarımız arasında öyle Kara Ahmetler var ki; palavracılıkta bizim Kara Ahmet  onların yanında solda sıfır kalır!  Onların palavralarına ve yalanlarına inanmaya ve, şeyhin müritleri gibi, onları uçurmaya hazır bu kadar çok insan varken az bile yapıyorlar!