Hayat denilen kavga, benim gibi yaşı kemale ermiş, saçı sakalı ağarmış insanlara bile çok şey öğretiyor hâlâ. Bir kez daha test edip onayladım ki, adına “çıkarcılık” denen ahlaksızlık pençesine aldığı insanı soysuzun da soysuzu yapıyor. Onurunu her türlü değerin üstüne koyan bencileyin üç beş salağın hep itiraz ettiği, “Herkesin bir fiyatı vardır” sözü ne yazık ki haklı çıkıyor çoğu zaman. Çıkarı için şeytanla bile işbirliği yapmaya hazır arsızların bulduğu her fırsatta yıvışık bir suratla dile getirdiği bu onursuzluğun, yaşamın gerçeği olduğunu anımsamak çok acı veriyor bana. Yaşam felsefeleri yüzsüzlükte mayalanan dallamaların haklı çıkmasına mı, yoksa insana olan inancımın gün gün tükenmesine mi yanayım, şaşırıyorum…

Bu yazıda burnumuzun dibinde yaşanan bir hazin öykü anlatacağım sizlere. Kurulum çalışmaları süren HES’le mücadele eden köylülerin davetiyle Erenler Köyü’ne gelen Prof. Dr. Beyaz Üstün, köy meydanını dolduran Çaydeğirmeni halkına,“Şirketler, önce muhtarları, yerel yöneticileri ikna etmeye çalışacak. Onlara vaatler vererek sizleri de ikna etmesini isteyecek. Başaramazlarsa içinizden birilerini satın almaya kalkacaklar. Parayla, gerekirse tehditle ikna edecekler. Birilerinin hızla saf değiştirdiğini göreceksiniz.” diyerek öykünün sonunu çok önceden anlatmıştı aslında… Ne safmışım, inanmadım.  Öyle olmasını istemiyordum çünkü…

ARKADAŞINI DA GAMMAZLADI

Bir insan için “Konunun uzmanınıdır” tanımını boşuna yapmıyorlar demek ki.  Beyza Hoca ne dediyse harfiyen gerçekleşti Çaydeğirmeni’nde. Bir türlü ikna edilemeyen Erenler Köyü Muhtarı Cemal İnam HES’e hararetle karşı çıkıyor, köy halkıyla birlikte eylemlerin içinde yer alıyordu… Hoca’yı davet edenler içinde o da vardı. Dinlemiş, dinlemekle kalmayıp hararetle de alkışlamıştı hatta… Başkaca eylemlerin içinde de yer alınca HES’çi şirketin dikkatini çekmiş, “Evet Muhtar Cemal!” hitabıyla başlayıp “Ekmeğimizle oynayanlara anladıkları dilden cevap vermesini biliriz” ibaresiyle biten sözlerle üstü kapalı olarak tehdit edilmişti.

Nasıl oldu bilinmez, başına taş düşmüş gibi aniden aklı başına geldi ve sıkı bir HES destekçisi kesildi Cemal Muhtar. Köylülerin pek çok kez eylem yaptığı Bük Köprüsü’nün üzerine çıkıp, yanına aldığı üç beş kişiyle zehir zemberek bir açıklama yaparak, direnişin arkasında AKP milletvekili Özcan Ulupınar olduğunu iddia etti. HES yapıldığında nehrin kıyısındaki kum çakıl ocakları elinden çıkacak olan Ulupınar,  köylülerin arkasına sığınarak HES’i engellemeye çalışıyordu. HES’in yöre için önemli bir yatırım olduğunu söyleyecek kadar ileri giden Muhtar, tüm işbirlikçi caygınlar gibi tuz ekmek dostluğu yaptığı arkadaşını isim vererek gammazladı. Ona göre tüm bunlar Ulupınar’la kumpas kuran Cemil Temel’in başının altından çıkıyordu…

AYNI GAZETE OLMASI RASTLANTI MI

Manzara pusulası banknot matbaasına ibrelenmiş bir gazetede açıklamanın geniş bir şekilde verilmesiyle tamamlandı. Doğrusu ya o gazetenin HES konusundaki sicili bozuktu bende. Bir muhabirini HES’çi şirketin DSİ yetkililerinin katılımıyla düzenlediği toplantıya bizzat getirmiş, ancak o toplantı köylü kadınların fiili müdahalesiyle engellenmişti. Son derece hareketli geçen toplantıda DSİ yetkililerinin hangi sıfatla orada oldukları, harcırahlarının kim tarafından karşılandığı ısrarla sorulmuş, ertesi gün tüm gazeteler köylülerin eylemini ve bu soruları başlığa çekerken, malum gazete, orada hiçbir şey olmamış, hiç soru sorulmamış gibi patronların projeye karşı çıkanları suçlayan açıklamasını vermekle yetinmişti.

Bana sorarsanız yaptıkları habercilik değil, HES’çi şirketin taşeronluğuydu resmen… Muhtar Cemal’in açıklamasının yalnızca o gazetede yer alması da bu yüzdendi zaten… Hep yaptığı gibi habercilikle işbirlikçiliği harmanlayan gazete, “İşin arkasında Özcan Ulupınar’ın olduğunu öğrenmenle, HES’in yöre için yararlı bir yatırım olduğu gerçeği aynı zamanda mı dank etti kafana?” diye sormayacaktı çünkü muhtar efendiye? Karşı çıkan köylüleri “saflıkla” itham etmesindeki çelişkiden söz etmeyeceği gibi, yola birlikte çıktığı arkadaşını gammazlayan ilkesizliği de es geçecekti. Nasıl diyordu o güzelim türkü: “…Ah bizim muhtar / Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar / Ah bizim muhtar…”