Karamsar olmanın hiçbir faydasını görmedim bugüne değin ama elimde değil, hayatın her alanında önce işin olmazıyla yüzleşirim. Hep bir tedirginlik, hep bir korku yaşarım taki bin bir takla atarak sonuca varıncaya değin. Bilirim ki eşeği yokuşa sürüyorsan gereğinden fazla yorulacak, beraberinde de sahibini üzecek ama huy işte, can çıkmayınca çıkmayanından.

Aslına bakarsanız aksini düşünecek bir ortamda da bulunmadım. Ailevi öğretilerden yola çıkarak bir değerlendirme yapacak olursam, kişilik gelişimimde iz bırakan en büyük öğretidir olumsuz düşüncelerin içinde boğuşuyor olmak.

Bundan kurtulmak istesem de denediğim her seferde başarısız oluyorum. Günümüz dünyasında ve özellik de son bir kaç yılda en popüler mesleklerden biri olarak kabul gören şu kişisel gelişim uzmanlarının mütamadiyen söyledikleri, iyi düşün iyi olsun, olumlamaları da hiç bana uymuyor. Çünkü eğrelti duruyor ne kişiliğimle nede pratik hayatımın kademeleriyle barışıyor.

 Buna rağmen takip etmiyor değilim, hangisinin söylediği işimizi daha çabuk kolaylaştırır, bunun sonucunu görebilmek için içselleştirmek gerekiyor sanırım kişisel gelişimcileri.

Hani şu görünmeyen düşünce frekanslarımız var ya bizim, ” öyle diyorlar” evrene boylu boyunca yayılan, aklına gelenin önüne geldiği, sonrada ben dememiş miydim(!) öyle olacak, böyle olacak diye uzman kesildiğimiz.  İşte bu her türlü olasılığı gözden geçirmemiz gerektiğini bin bir çeşitli yolun yordamın payımıza düşenleriyle yaşıyoruz hayatı.

 Ama sahiden de öyle, kendi çekirdek ailemden yola çıkarak bunu bilinçli ve deneyimlemiş biri olarak söyleyebilirim.  Eşimi ve çocuklarımı motive etmek için bin bir güzel örnek sunarım hayata dair. Kendim uygulayamasam da bir ümit mantığıyla aktarım yaparım ve onları bir güzel şahlandırırım, sonrada yola çıktıkları her anda başlarım öğütler vermeye. Aman dünyanın bin bir türlü hali var, kendinden başkasına güvenmeyeceksin, garanti görmediğin hiçbir işin içine balıklama atlamayacaksın bu ve bunun gibi bir sürü deneyimlendiğini düşündüğüm ve onlara göre koca karı vesvesesi olan onlarca bahaneler dökülür dilimden.

 Sonrasında da frekanslar benim bolca sunduğum tüm olumsuzlukların içinden  hiç zorlanmadan önüme sunuverir sonucu, zira bir tane bile iyi düşünce yoktur içinde. İşte bütün bu düşüncelerimin  sonucunda hayata dair korkularımın, kaygılarımın ne denli beni esir ettiğiyle yüzleşiveririm.

Aslına bakarsanız haksızda sayılmam, hadi bana aksini söyleyin. Her sabah yeni güne başladığımızda artık çok sık olmasa da en azından tanıdıklarımıza bir günaydın selamı veririz. Daha yüzümüzdeki tebessüm sevincini yaşamadan kararıverir o apaydınlık gün. An geçmez ki ülkenin dört bir yanından, uzaktan, yakından bir haber düşmesin kulaklarımıza, gözlerimize. Gün aydındı birileri karartmadan önce, ardından akşama, ardından geceye düşen acıların arasından, hangi kişisel gelişimci hangi olumlama motive edebilir ki bizleri.

Umutsuzluğa düşmemek için icat ettiğimiz tüm mutluluk oyunlarının, köşeye sıkıştığını görmek ve hayal kırıklıklarıyla boğuşmak, üstümüze oturan korkunun acımasızlığıyla neresinden tutulur ki hayat.

Ne yalan söyleyeyim ben tutamıyorum artık, o bin bir titizlikle motive etmeye çalıştığım kıymetlilerime bile söyleyecek sözüm kalmadı. Bütün varsayımları korkumdan korkmadan denemeye çalıştım ama nafile, sanırım şu kader denilen ilahi güç, son noktayı koyuyor hayatımız üzerine.