Zonguldak'a yapılan ihanetlerden bahsetmiştim. Geçen gün eski defterleri karıştırırken, Zonguldak'ın en önemli eserlerinden biri olan Ankara köprüsüne takıldım kaldım. Meğer ne büyük kötülükler yapılmış bu nadide esere. Yapıldığı dönem 1937... Yani Cumhuriyet kurulalı henüz 14 sene olmuş, Cumhuriyet'in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk hayatta ve ülkenin dört bir tarafının demir ağlarla örüldüğü yıllar...

İlk yapıldığı yıllara ait fotoğrafları görünce ne kadar ihtişamlı ve asil bir köprü görünümündeymiş!

Peki ya şimdi...

O nadide eserin içine edilmiş desem abartmış sayılmam değil mi?

Oradan her yürüyüşümde içim kan ağlayarak geçiyorum. Etrafından borular geçirmişler, leş gibi, her taraf pislik içinde... Tam da Üzülmez deresi ile Kokaksu deresinin birleştiği noktada yer alsa da, bugün o eski ihtişamından eser kalmamış!

Etrafını bir ahtapot gibi saran çirkin yapılar, kaçak yapı(cık)lar ve güya bir çivi bile çakılması yasak olan sözde koruma altındaki köprüye yapılan işkenceler, saymakla bitmez. Bugüne kadar gelen yerel yönetimler gözünü yummuş, ilgililer görevini yapmamış, vatandaş ise umursamamış! Kendi değerine sahip çıkamayanların başka şeylere sahip çıkması düşünülebilir mi? İşte bu yüzden yapılan hiçbir şey samimi gelmiyor.

Aslında Ankara köprüsünün bugünkü içler acısı hali, çobanından valisine kadar bu şehirde yaşayan hepimize ayıp olarak yeter de artar bile!

Defalarca sel afetlerine maruz kalsa da ayakta kalan bu eser, ilgisizlik ve bakımsızlık böyle devam ederse, elimizden kayıp gidecek!

Sahip çıkmalıyız. Çünkü böylesi kemer köprü tarzında erken Cumhuriyet eseri bırakın Zonguldak'ı, tüm Türkiye'yi dolaşsanız 5 tane bulamazsınız! Dolayısıyla bunu korumak hepimizin boynunun borcudur. Biz bu eserleri korursak bu şehre turist de gelir, öğrenci de gelir. İşte asıl o zaman göç alırız ve iş aş gelişir.

Geçmişte o güzelim vilayet binası başta olmak üzere birçok tarihi yapının başına gelenler, bu elde kalan son eserlerin başına gelmemesi için herkes elini taşın altına koyması lazım.  

Bakın bu köprüler kente kimlik kazandıran köprülerdir. Bunlar bizim değerlerimiz bunları korumamız lazım.

Sanırım, Karayolları Genel Müdürlüğü Tarihi Köprüler Şube Müdürü Halide Sert hanımefendiyle 2011'de yapmış olduğum röportaj, gerçekleri ifade etmemize yardımcı olur:

“O köprünün etrafındaki rezilliği görüyorsunuz. Orada sadece restorasyon yapmak ne işe yarar ki..? Köprünün etrafından borular geçiyor leş gibi, her taraf pislik içinde. Biz köprünün aslına uygun yapımı için çalışmalar başlatıyoruz. Ancak oradaki borular kalkmadıkça, çevresi düzenlenmedikçe hiçbir şey değişmez.

Belediye oradaki pislikleri temizlesin, o boruları kaldırsın. Bu duyarlılığı istiyoruz. Anıtlar Yüksek Kurul kararları Resmi Gazetede yayınlanır ve kanun hükmündedir. Orada bu tarihi köprünün üzerinden boru geçirmek, yıkmak, kanunen yasak. İller Bankası oradan boru geçirsin diye mi var o köprü orada?

Bu bilincin oluşması lazım. 
Ankara Köprüsü gibi eserler, topluma kimlik kazandıran değerlerdir. Onun için yerel yönetimlerin tarihi esere yakışır şekilde çevre düzenlemesini yaparak temiz tutması lazım.

Teknolojisi bir daha tekrarlanmayan köprüler korunması gereken eserler arasındadır. Bu tip köprüler artık yapılmıyor, bu köprüler özel köprüler. Cumhuriyet’in ilk Bayındırlık Bakanı Ali Çetinkaya’nın zamanında yapılan nadide eserlerdendir.

Cumhuriyetimizin ilk dönem köprüleri bunlar. Kemer köprü diye geçiyor. İnsanlar oradan gelip geçecek, oradaki teknolojiye hayran olacak. Çevresiyle kente örnek olacak köprü olması lazım. O yüzden kent bilinci oluşturmamız lazım. Biz yaparız gideriz, ama koruyacak olan yine o kenttekilerdir."

Yaaaa...
 
"ÇÜNKÜ BEN RESİMLERİMİ TAVUKLAR İÇİN YAPMIYORUM"

Picasso'ya yaptığı tabloların gerçeği yansıtmadığı söylendiğinde şu cevabı vermiş: "Zaten gördüğümüz hiçbir şey gerçekte olduğu gibi değildir ki..."

Fotoğrafçılar deklanşöre basmadan önce "Gülümseyin!" diyorlar. Gülümseyin ve örtün yaşadıklarınızı."
Bir adam Picasso'ya şöyle der:

-Renkleri karıştırmaktan ve içiçe geçmiş çizgiler yapmaktan başka resim yeteneğin yok gibi geliyor bana...
Picasso fırçasını alır ve yere bir buğday tanesi resmi çizer. Öyle gerçekçi olur ki bir tavuk yemek için gagalamaya başlar.

Gördüğü durumdan şaşkına dönen adam Picassoya:

-Bu kadar mükemmel resimler yapabiliyorken niçin bu garip resimleri yapmakta ısrar ediyorsunuz?

Picasso yanıtı yapıştırır:

-Çünkü ben resimlerimi tavuklar için yapmıyorum...

Not: (Aşağıdaki fotoğraflar, Ankara köprüsünün ilk yapıldığı zamandaki hali ile son zamanlardaki halidir. Kıyaslama saygıdeğer okurumuza bırakılmıştır)