Biliyorsunuz amatör yazarlık yaptığım için keyfe keder yazıyorum. Bu aralar canım bir şey yazmak da istemiyor. Hatta zaman zaman bu yazarlık serüvenini bitirmeyi bile düşünüyorum. Çünkü yazacak iyi şeyler bulamıyorum. Sürekli iç karartıcı konulara girmeyi de istemiyorum doğrusu. Ama bazen şeytan dürtüyor. Tıpkı şimdi olduğu gibi..
   Yaz tatilinden yeni döndüm. Dün akşam biri emekli general ikisi emekli genel müdür üç arkadaşımla yemekte idik. Sohbet konumuz tabii ki memleketin hali ve özellikle ekonomik kriz idi. Doğal olarak iktidarı eleştirirken konu muhalefete de geldi. Ülkenin bu hale gelmesinde bir türlü iktidar alternatifi olamayan muhalefetin de sorumlu olduğu dile getirildi. Hatta ben son seçimde AKP'nin aslında başarısız olduğunu; çünkü karşılarında böyle bir muhalefet varken en az %70 oy almaları gerektiğini falan da söyledim.
   Amacım tabii ki bu konularla ütülenmiş kafalarınızı daha fazla şişirmek değil. Ülke yangın yeri gibi iken hala kurultay kavgaları ile meşgul olan CHP'nin halleri  ile ilgili iki anekdotu anlatıp kaçacağım.. 
   Önce emekli general arkadaşımın anlattığı olayı aynen aktarayım.
   Paşa 15 gün önce, İstanbul'a gitmek üzere eşiyle birlikte Esenboğa Hava Limanına geliyor. Uçağa biniş işlemlerini yaptırmak ve uçağa binmek üzere VIP salonuna giriyor. 
   Biliyorsunuz VIP-Very Important Person, yani Çok Önemli Kişi demek. Bekir Coşkun bunu Çok Ünlü Kişi olarak tercüme ediyor ve ÇÜK diyor. Doğrusu bu salonu zaman zaman ben de kullanıyorum!. 
   Gerisini Paşa'nın kendi ağzından dinleyelim.
   ''Salona girdiğimizde eski TCDD Genel Müdürü, şimdi AKP Erzincan milletvekili olan Süleyman Karaman ile karşılaştık. Aslında kendisini sadece medyadan tanıyorduk ve daha önce hiç karşılaşmamıştık. Ama eşim AKP'lilere kızdığı için, 'Gel şununla tanışalım. Ona birkaç laf edeyim de biraz öfkemi dağıtayım.' dedi. Ben taraftar olmadım ama salon küçük olduğu için ister istemez karşılaşıp tanıştık. Bizim hanım kendilerine eleştirilerini sıralarken adam hiç kızmadan cevaplıyor ve çok saygılı davranıyordu.Hatta bana tanışmaktan çok memnun olduğunu ve tekrar görüşmek istediğini söyleyip telefon numarasını verdi. Uçağa binme zamanı geldiğinde valizlerimizi taşımamıza bile yardım etti!
   Bunun CHP ile ne alakası var diyeceksiniz.. Şimdi oraya geliyorum.. 
   Yine Paşa devam ediyor.
   ''Biz salonda iken salona CHP İzmir milletvekili Tuncay Özkan da geldi. Oy verdiğimiz partinin milletvekili olduğu için ona sempati ile bakıyoruz. Ama adam öyle havalı ki kimseye pas vermiyor. Herkese tepeden bakıyor. Buna tabii ki çok üzüldük.
   Derken, uçağa binince bir de baktım ki Tuncay Özkan'la koltuklarımız yan yana. Kendisiyle sohbet amacıyla önce kendimi tanıttım. Sonra da bir ağabey tavrıyla, insanlara karşı biraz daha sempatik davranmasının parti açısından yararlı olacağını tavsiye etmeye çalışırken bana ne dedi biliyor musunuz? 'Bundan sonra CHP'ye siz de oy vermezsiniz olur biter!' dedi! Çok üzüldüm ve ona şöyle dedim, 'Biz zaten size  diye oy vermiyoruz. Atatürk'ün partisi olduğu için CHP'ye oy veriyoruz!'  
   Yahu bir AKP milletvekilline baktım, bir de bizim CHP milletvekilline..Neden vatandaşın CHP'ye oy vermediğini anladım; Tuncay Özkan gibi kibirli ve vatandaşa tepeden bakan milletvekilli ve yöneticiler yüzünden! Doğrusu içim acıdı.''
   Sırası gelmişken bir anekdot da ben anlatayım.
   Ankara'daki Zonguldaklılar Derneği başkanlığı yaptığım sıralardı.. ECE Seramik Ankara Ulus'ta açtığı yeni mağazasını tanıtmak için bir kokteyl düzenlemişti.. Tabii bizim derneği de davet etmişlerdi..
   Yönetim kurulundan bir kadın ve bir erkek arkadaşım ile beraber kokteyle iştirak ettik. Mekandan çıkışta o sırada CHP Zonguldak milletvekilli olan Harun Akın'la karşılaştık. Kapıda bekleyen bir Mersedese binmek üzere idi. Bana, ''Abi arabanız var mı?'' diye sordu. Yok deyince beraber gitmemizi önerdi. Memnuniyetle kabul ettik tabii ki..
   Şoför koltuğuna iri yarı asık suratlı biri geçti. Ben onu önce Harun Bey'in şoförü sandım. Sonradan öğrendim ki arabanın sahibi imiş.
   Neyse Harun Bey öne, biz üç kişi arkaya oturduk. Benim yanımdaki kapının önünde şoförün ceketi asılı olduğu için cekete değmemeye çalışıyorum. Derken Tandoğan'a kadar geldik. (Şimdi bu meydanın ismini de değiştirip Anadolu yaptılar ya!.)
   Meydanın en kalabalık caddesinde araba zınk diye durdu. Şoför arabadan indi. Arka kapıyı açarak benim yanımda asılı ceketini ''Bu ceket de burada kırıştı!'' diye homurdanarak aldı ve bagaja koydu. Buna çok sinirlenmiştim. Arkadaşlarıma ''Burada inelim!'' dedimse de Harun Bey müsaade etmedi ve Kızılay'a kadar gelip orada indik.
   Harun Bey'i telefonla arayıp bu adamın kim olduğunu sorduğumda, ''Bir partilimiz'' dedi. Sonra da aynen şunları söyledi: ''Abi ben de adama çok kızdım. 'Benim başkanım ve abi dediğim bir adama sen nasıl böyle davranırsın. Senin ceketinin içine edeyim' diye bayağı fırçaladım.''
   Sonra ben de ona aynen şunları söyledim: ''Harun Kardeşim, adamın bize karşı davranışı o kadar önemli değil. Ama CHP'ye yazık. Böyle antipatik adamlar yüzünden bu parti oy alamıyor. Bunları temizlemeniz lazım.''
   Ne yapsın Harun Bey? Tabii ki ''haklısın!'' dedi!