Seçim denen “mübarek” gündeme geldi ya, kendini kentin olmazsa olmazı sanan siyaset esnafı pazara çıktı iyice… Aynı anda birkaç parti ile flört eden hovardalar, her seçimde bir başka partinin adayı olarak karşımıza çıkan ayran gönüllülerle birlikte bolca gazete sayfası süslüyor şu sıralar. Balon gibi şişkin egoya sahip bu zevattan her parti etrafında bolca bulunuyor… Ne yalan söyleyeyim eğlenerek okuyorum açıklamalarını. Geçmişte muhteşem hizmetler verdiğini anlatarak başlıyorlar söze…  Memleket aşkından nasıl tutuştuklarının altını kalın bir çizgiyle çizdikten sonra, uyduruk projeleri üfürmeye başlıyorlar daha sonra… Sormadan edemiyor insan: Yahu bu hacıyatmazlar geçmişte bunca iyi hizmet yaptı da kenti bu hale kim getirdi?

 

Komediye bakın. MHP’nin aday adayı olarak zuhur eden Yavuz Erkmen ile Zeki Çakan kent merkezinde “TTK’ye işçi alınsın”, “İşçi ücretleri arasındaki eşitsizlik ortadan kaldırılsın”, “Kıdem tazminatımıza dokunulmasın” diye imza toplayan TTK işçilerinin standını ziyaret ederek imza vermişler… “TTK güçlü oldukça, kent de güçlü olur” türünden laflar da etmişler orada… Okuyunca gözlerim yaşarıncaya kadar güldüm sinirden… Çünkü bunların TTK konusunda cemaziyülevvellini biliriz… Biri vali, diğeri belediye başkanı, milletvekili, bakan olarak yıllarca kaderine hükmetti kentin. Görev süreleri içinde TTK küçüldükçe küçülürken en küçük itiraz bile yükselmedi beyefendilerden… Yükselmediği gibi yıkım politikalarının bizzat uygulayıcılarıydı…

 

ÇAKAN’LA NİYE YÜRÜSÜN Kİ ZONGULDAK?

İki kafadar bizim gazeteyi de ziyaret etmiş… Halkın Sesi de, “Bizimle yürü Zonguldak” başlığıyla manşetten vermiş haberi… Bana sorarsanız epey de torpil geçmiş… Ziyaretin de, orada söylenenlerin de manşetlik bir değeri yok çünkü… Hem Çakan’la niye yürüsün ki Zonguldak? 1991’de yürüdü de ne oldu? Hepimizin bugün gibi hafızasında… 4 Ocak günü, imza standındakilere benzer taleplerle Ankara’ya doğru yüz bin yürekle harekete geçen Zonguldaklıların yürüyüşü, 5 Ocak günü, Mengen Deller Köprüsü’nde durduruldu. Yolun tam ortasına dozerlerle kurulan barikat aşılmaz bir engel olarak duruyordu kent halkının önünde…

 

İşin en acı yanı da dozerlerin Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne ait olmasıydı. O kurumun genel müdürü, Zonguldak Belediye Başkanlığı da yapmış Zeki Çakan’dı çünkü…  Bir kent tek yürek olmuş, dünyaya parmak ısırtan eylemlerle ekmeğini büyütme kavgası verirken her seçim döneminde kendini pazarlamaya kalkan siyasetçi eskisi, onların insanca yaşam hakkını yok sayan tiranlarla işbirliği yapıyordu. Hadi devlet memuruydu, yüksek yerlerden gelen emre karşı çıkamadı, istemeye istemeye emri uyguladı diyelim…  İstifa etme erdemini neden göstermedi o halde? “Önlerine engel kuramam, yerim halkımın yanı” diyerek barikatın bu tarafına neden geçmedi? MHP satır arasında şöyle diyor galiba: “Bizimle yürü Zonguldak, fazla ileri giden olursa bir yolunu bulup Çakan durdurur nasılsa…”

 

CİDDİYE ALIP OY VERMEYE GİDENLER KİM?

Bir büyük komedi de AKP’nin temayül yoklamalarında sergileniyor. Bana sorarsanız buradaki durum komedi olmaktan çıktı, kara mizaha dönüştü artık… Daha önce üyelere kullandırılan oyları çuvallara doldurup genel merkezdeki mahzenlerin karanlığına gömen AKP elebaşları, kentteki sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerine oy kullandırmış bu kez… Hangileri olduğunu bilmediğim kuruluş temsilcileri, kendilerine sunulan listeden milletvekili olarak görmek istediklerini işaretlemiş… İçlerinde CHP ve MHP üyelerinin de olduğu temsilcilerin kullandığı oylar çuvala doldurulup, yine Ankara’ya gönderilmiş…

 

İnanın çok istediğim halde gülemedim bu şaklabanlığa… Böyle bir yöntemi bulup, ciddi ciddi hayata geçiren ve “ileri demokrasi” mavalıyla halka yutturan hokkabazın elini öpesim geldi önce… Düşündükçe sinirlenmeye başladım daha sonra… O hokkabazlara mı, yoksa böylesi bir yöntemi ciddiye alıp oy kullanmaya giden zavallılara mı kızayım bilemedim. “Yahu davet ettiniz, kırmadık geldik, oyumuzu kullandık. Hiç değilse sonuçları açıklayın da kim ne yapmış bilelim demekten aciz ibişlerin her tarafı sivil toplum olsa ne olur?” sorusuyla boğuştum daha sonra… Bir de bunu çok matah bir şeymiş allayıp pullayarak köşelerinde yazmaya çalışan erbabı kalemin sefil cümleleri kanı iyice sıçrattı beynime… O kurnazlaraysa ne diyeceğimi bilemedim…