6 Nisan 2012 tarihi, Zonguldak ve bilhassa Çaycumalılar için büyük bir dramın yaşandığı tarihtir.

Çaycuma Köprü faciası yaşanmıştır.

Öyle bir acıdır ki, yıkılan köprüyle beraber Filyos ırmağına düşerek ölen 15 kişiden 4'ünün cesedine halen ulaşılamamıştır. Olayın sorumlusunun kim olduğu tam olarak anlaşılamamış, ölenler öldüğüyle kalmıştır.

Büyük bir travma yaşanmıştır.

Olayın hemen sonrasında köprüye gidenlerden biri olarak o anda yaşananlara sıcağı sıcağına şahit oldum. Tam bir faciaydı. Filyos'un azgın suları köprünün ayağını oymuş ve köprü yıkılmıştı. Daha önce suyun debisini düşürecek set yapmak hiç kimsenin aklına gelmemişti çünkü. Belki de akıllara geldi, uyarılar dikkate alınmadı.

Olay vuku bulunca da herkes sorumluluğu bir birinin üstüne atmıştı. Olayın hemen sonrasında dönemin Çaycuma Belediye Başkanı Mithat Gülşen, köprüde inceleme yaparken babası ve yeğeninin de köprüye uçan minibüste olduğunu öğrenince fenalaşmıştı. Bir belediye başkanı için en büyük trajedi olsa gerek! Facianın yaşandığı yerde inceleme yaparken, insanları teskin ederken, birden kendi yakınlarınızın da ölenler arasında bulunduğunu öğreniyorsunuz... Mithat bey fenalaşınca TBMM Eski Başkanı Köksal Toptan ve diğer yetkililer onu teskin etmeye çalışmıştı. Ambulansla hastaneye kaldırdılar.

Öbür taraftan da tedbir almadığı için ölenlerin yakınları tarafından tepki ve yuhalanmalara maruz kalmıştı. Kendisini yuhalayanlara sadece gözyaşı dökerek karşılık verebilmişti.

Sonrasında da birer ikişer cesetler çıkmış, günlerce arama kurtarma çalışması yürütülmüştü. Aileler ellerinde sopalarla bir umut dere kenarında ceset bulabilir miyiz diye araştırmışlardı. İnsanlar, kurtulma ümidini bırakın, cesedin bulunup mezarlarına konulmasına çoktan razı olmuştu. Kayıplar için köylerde mezarlar kazılmış, selalar verilmişti. Ne yazık ki 4 kişi bütün çabalara rağmen bulunamamıştı.

Ölenlere Allah'tan rahmet, geride kalanlara da sabırlar diliyorum.

Peki daha sonra ne oldu?

Olayın sorumlusu bulunamadı. Valilik; DSİ, Karayolları ve Çaycuma Belediyesi hakkında soruşturma izni vermedi. Sonrasında ailelerin itirazı üzerine Belediye sorumlu görüldü ve tazminata mahkum edildi.

Suyun hızını kesmek amacıyla ırmak tabanına setler yapıldı.

Keşke baştan yapılabilseydi...

Baktım da olayın üzerinden 8 yıl geçmiş. Sabah takvimde 6 Nisan ibaresini görünce o günler, bir bir gözümün önüne geldi.
Bugün de koronavirüsü konuşuyoruz. Tedbir diyoruz. Buna rağmen "bir şey olmaz" mantığını sürdürenlere rastlıyoruz. Ölsek de huyumuz değişmiyor.

Sonra Fevkani köprünün de yıkılma tehlikesi olduğunu duyuyoruz. Yine önlem alınsın istiyoruz. Şimdilik herkes sağıra yatıyor.

İnşallah bu kez geç kalmayız.

Her şey gönlünüzce olsun.