Kömürün yarattığı ekonomi ile ortaya çıkan iş fırsatlarını duyan birçok kişi gibi, Niğde’nin merkeze bağlı Koyunlu köyünden ( el dokuması sedir halıları ile meşhur) Hüseyin Avni’nin de yolu Zonguldak’a düşer. Mustafa Yüksel (1924-1340- Niğde/Koyunlu doğumlu) babasının Kozlu’ya gelişini şöyle anlatır;

“Babam, halasının kocası, aynı zamanda kayınpederi olan Şeyh Ahmet’le İstanbul’a halı satmaya gider ( 1930’lu yıllar ). İstanbul’da halı satarken, etraftan tavsiyede bulunanlar oluyor ; –Ereğli’ye gidin orada daha iyi satış yaparsınız- . Bu sözlerin boşa söylenmediğini düşünen babam ve kayınpederi vapurla Ereğli’ye gidiyor. Ereğli’de bir süre halı satışı yaptıktan sonra, Şeyh Ahmet babama -ben memlekete gidecem, sen bu işi burada devam ettir- diyerek Koyunlu’ya geri döner. Babam Ereğli’de halı satışına devam ederken, bazı kişiler ; - Buranın ilerisinde Kandilli diye bir yer var, oraya git orada mal satılır- diyorlar. Bunun üzerine, ellindeki halıları o günün nakliye işlerini yapan katırcıların katırlarına yükleyip Kandilli’ye gidiyor. Bir süre burada halı satışını sürdüren babama, bu sefer ; -Buranın ötesinde de Kozlu var, buradan daha kalabalık, iyi satış yaparsın- denilerek Kozlu işaret ediliyor. Mallarını Kandilli’ye taşıdığı yöntemle Kozlu’ya taşıyan babam, kalacak yer bulamadığı için uzun süre sabahçı kahvelerinde yattığı bu yörenin, ailesinin kök salacağı topraklar olacağını bilmiyordu. 

Babam halı ticaretini sürdürürken, Zonguldak ve Kozlu’da gazoz imalatı yapan Apti adındaki bir kişi, Kozlu’daki imalathaneyi babama devir etmeyi teklif ediyor. Anlaşıyorlar, basit makinelerle ve elle gazoz imal eden işyerini devir alıyor. İşini genişleten babam yazın gazoz, kışın halı satıyordu”.

Niğde İlkokulu’nu 1937 tarihinde bitiren Mustafa Yüksel’i, yaz tatilinde babası Zonguldak’a çağırır. Niğde’den trene biner, Ankara/Irmak İstasyonu’nda 7-8 saat bekledikten sonra uzun bir yolculuk sonrası Zonguldak’a ulaşır. Babasının yeğeni onu istasyonda karşılar ve birlikte şehir merkezine doğru yola çıkarlar. Yol boyunca gördüğü kalabalığa, en çok da Üzülmez Deresi’nin üzerinde bir kuğu gibi duran Ankara Köprüsü’ne şaşırır. O tarihte yeni yapılan bu köprüye, Ankara’ya giden yolun başında bulunması nedeni ile bu isim verilmişti. Zonguldak’tan Kozlu’ya iki şekilde ulaşılıyordu; Bartınlı İncealemdaroğlu’nun Zonguldak Kozlu arasına koyduğu otobüs ile veya denizden Üzülmez Deresi’nin içindeki iskeleden 1 kuruşa yolcu taşıyan motorlarla. Kara yolu ile Kozlu’ya ulaşan Mustafa Yüksel, o yazı tatilden çok babasının işlerine yardım ederek geçirdi.

Tahsiline devam etmek üzere iki ay sonra Niğde’ye döndü. Ortaokulu Niğde’de bitirdi ve 1943 yılında Ankara Gazi Lisesi’ne kayıt yaptırdı. Kalacak yer problem olunca, durumu babasına bildirdi. Babası Ankara Gazi Lisesi’nden kaydını alıp, onu Mehmet Çelikel Lisesi’ne nakil etti. Mustafa Yüksel’in bu şekilde Zonguldak’a gelişi, etrafta dedikodulara neden oldu; -Memur çocuğumu ki böyle kolaylıkla gelebildi- diye konuşanlar oldu.
Her Cumartesi günü, Mehmet Çelikel Lisesi’nin Müdürü Osman Faruk Verimer, öğretmenleri, öğrencileri toplayıp okul ve öğrencilerin durumu hakkında konuşma yapardı. Bu konuşmaların birinde Müdür, Mustafa Yüksel’i konuşma yaptığı balkona çağırdı. Ona, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’den gelen tebrik yazısını (Niğde Ortaokulunu iftiharla bitirdiği için) ve hediye olarak gönderilen İnönü ve Lozan Konferansı kitabını verdi. Bu olay, onu okulun tanınmış öğrencileri arasına sokmuş oldu.               

Bir taraftan liseye giderken, bir taraftan da babasına yardım ediyordu. Babası 1944 yılında hastalanınca, Koyunlu’daki ailesinin yanına geri döndü ve aynı yıl orada hayatını kaybetti. Mustafa Yüksel, babasından kalan işleri ve okulu birlikte yürütebilmek için, canını dişine takarak çalışmaya başladı. İkinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği bu yıllarda piyasada mal bulup iş yapmak kolay değildi. Gazoz imalatı için şişe ve kapak sıkıntısı çekiliyordu. Şişe Cam Fabrikası’na bir dilekçe yazdı; Kalabalık ailesini geçindirmek zorunda olduğunu, şişe yokluğu nedeni ile imalatını sürdüremediğini ve kendisine 1000 şişe gönderildiği takdirde bedelinin İş Bankası’na yatırılacağını belirtti. Bu talebi Şişe ve Cam Fabrikası kabul etti gönderdiği şişeleri sevinçle karşılayan Mustafa Yüksel’in yaptığı bu işe, Zonguldak’ta gazoz imalatı yapan Osman ve Refik ustalar şaşırıp kaldılar.

Bir süre sonra Zonguldak’ta gazoz imalatı yapan Osman Usta, yanından ayrılan ortağının hissesini Mustafa Yüksel’e teklif eder. Hisse bedeli olarak 3.500.-TL’de anlaşırlar. 1.000.-TL peşin, geriye kalan da senede bağlandı. 1946 yılında başlayan bu ortaklıkta, imal edilen gazoza bir isim vermek (marka) gerekiyordu. Osman Usta’nın soyadı Akseki, Mustafa’nın soyadı Yüksel. Akseki’nin Ak’ı, Yüksel’in Sel’i, oldu sana Aksel. Halen belli bir yaşın üzerinde olan Zonguldak’lıların keyifle hatırladığı Aksel Gazozu doğmuş oldu. Aynı şekilde iki ortak Kozlu’da yaptıkları gazoza da Yeşildağ adını verdiler.

Halı satışı, gazoz imalatı ve lise tahsilini bir arada yürütmek hiç de kolay olmuyordu. Bir dersten ikmale kaldığı 1946-1947 öğretim yılında, Mehmet Çelikel Lisesi’nin son sınıf Edebiyat Şubesi’nde 18, Fen Şubesi’nde ise 7 öğrenci bulunuyordu. Güzün tek ders için girdiği ikmal imtihanında, öğretmeni ile yaşadığı bir gerginlik nedeni ile sınavı bırakıp dışarı çıktı. Daha sonraki bitirme sınavlarına da girmedi ve okulu bırakıp ticaret hayatına devam etti.
Kışın gazoz satışları hemen hemen yok gibi idi. Senet borcu olan Mustafa Yüksel’in şansına 1947 yılının Ocak, Şubat, Mart ayları yaz havasında geçti. Öyle ki, vatandaşlar kısa kollu gömlekle dolaşmaya başladılar. Sıcak havalarda açılan gazoz satışları, senetlerin kolayca ödenmesini sağladı. O yıl Nisan serin geçti, Mayıs’ta da kış geldi, esnaflar dükkânlarında maltızla ısınmaya başladı.

Bartın’daki bir gazoz imalatçısı, Osman Usta ve Mustafa Yüksel’e imalathanesini devir etmeyi teklif etti. Burası devir alındıktan sonra meşguliyet bir kat daha arttı. Ortaklar trenle Çaycuma’ya, oradan dolmuşla Bartın’a giderek işlerini takip etmeye başladılar. Bir süre sonra sıkıntılı günler başladı; Şeker kıtlığı bir taraf, Bartın’a Kavşak Suyu’ nu getiren Belediye Başkanı Kemal Samancıoğlu’ nun ürettikleri gazozu beğenmemesi bir taraf. Kemal Bey, Ankara Bomonti Gazozu (Devlet kuruluşu) ayarında bir gazoz üretilmesini istiyordu. Mustafa Yüksel, Kemal Bey’in Ankara’dan getirttiği ustaya bir teklifte bulundu; “Bir gazoz ben yapayım, bir gazoz sen yap Kemal Bey’e götürelim, bakalım hangisini beğenecek”. Gazozları kimin yaptığını bilmeden tatlarına bakan Kemal Bey, Mustafa Yüksel’in yaptığı gazozu beğendi. Mustafa Yüksel Bomonti Gazozu ile neden yarışamayacaklarını şöyle açıklıyor; “ Bomonti soğuk su ile gazoz yapıyor. Gazoza katılan karbondioksit soğuk suda erir. Gazoz midede sıcakla karşılaşınca geri döner ve gaz çıkışını sağlar. Su karbondioksiti ne kadar emerse, gazoz o kadar ferahlatıcı olur. Bizim suyu soğutarak gazoz yapmamız mümkün değildi”.
 
Bu arada (1948 yılında) köyden – sana münasip bir kız bulduk, gel düğününü yapalım- diye bir haber gelince, Koyunlu’ya gitti. Saniye Hanım’la düğünleri yapıldıktan sonra, köyde bulunan bütün aile bireylerini alıp Zonguldak’a geri döndü.

Nabi Yüksel, babasının gazoz satışı ile ilgili pazarlama zekâsını gösteren bir olayı şöyle anlatır; “ Gazoz satışları kötüye gitmeye başlayınca, babam köyden 15-20 kişiyi çağırır. Onlara Zonguldak ve Kozlu’daki kahvehanelere gidip -Aksel, Yeşildağ gazozu var mı?- diye sormalarını tembih eder. Bu kişiler, Zonguldak ve Kozlu’ da bulunan kahvehanelere dağılıp Aksel/Yeşildağ Gazozlarını sormaya başlarlar. Bunun sonucunda, bu gazozlar aranıyor diye siparişler artar ve işler açılır. Mehmet Çelikel Lisesi Vakıf Başkanı Sağlam Gürol, Aksel Gazozu’ nu şöyle hatırlıyor; “ Aksel Gazozlarının on şişesinden birinin kapağı kırmızı olurdu. Gazoz oyununda bir kırmızı kapak, on normal kapak yerine geçerdi”. Aksel Gazozu’ nu anlatan bir başka yorum; “Çocukluğumda Aksel Gazozu ile taze simit yemeyi o kadar çok severdim ki! Bu gün aynı tadı alır mıyım bilmiyorum! Ama şimdiki gazozlardan aynı tadı almadığımı söyleyebilirim. – Gazoz olma efsane ol- sloganı en çok Elvan ve Aksel’e uyar” (Ali Rıza Tığ, Pusula Gazetesi, 15 Ekim 2018).
 İki yıl sonra Bartın ve Zonguldak’taki gazoz imalathanelerini devir eden Mustafa Yüksel yedi yıllık gecikmeyle (ailesini geçindirmek zorunda olduğu için ) 1951 yılında askere gider.

Askerlik dönüşü, Kozlu’daki gazoz imalatını (Yeşildağ Gazozu) ve halı satışını bir süre daha devam ettirdikten sonra, 1956 yılında Yeşildağ Gazozu’nu Osman Usta’nın damadı Ali Yılmaz’a devir etti. Bu tarihten sonra ticaretini halı satışına yoğunlaştırdı. Isparta, Gördes, Demirci ve Simav el dokuma halıları satışından iyi paralar kazandı. Bu sayede çocuklarını rahat bir şekilde okuttu ve bazı emlak yatırımları yaptı.

O günleri şöyle anlatır; “ Müşterilerimiz genellikle memur ve işçilerden oluşuyordu. Bir miktar peşinatla mal satıyor gerisini deftere yazıyor veya senet yapıyorduk. Müşterilerimiz her ay dükkâna gelip, sıraya girerek ödeme yaparlardı. O dönemde Ticaret Bankası’nın Kozlu Şubesi’nde müdür olan Cemal Bey, bir gün yanıma uğradı ve Kozlu esnafının bankaya hesap açtırmamasına şaşırdığını söyledi. Bir miktar paranız bankada olsun, belki bir fırsat doğar diye tavsiyede bulundu. Bir dahaki ziyaretinde Cemal Bey bana şu teklifi getirdi –İşçi ve memurların taksit ödedikleri günlerde sana uğrayacağım ve senden 5000.-TL alıp hesabına yatıracağım- . Dediği gibi de yaptı. Bir yıl sonra Cemal Bey’in sözünü ettiği fırsat doğdu. Zonguldak’ta Kahveci Niyazi Bey’in dükkânında bir ilan gördüm – KOZLU’DA SATILIK DÖRT DÜKKÂN-.Dükkânların sahibi Ömer Lütfi Tümer ( İstanbul’da muhacir ) Niyazi Bey’e satış yetkisi vermiş. Ömer Lütfi Bey’e mektup yazdım, cevap verdi – Peşin 75.000, veresiye 80.000.-TL- Fiyatını uygun bulduğum bu dört dükkânı satın aldım. Daha sonra, problemli çıkan bu dükkânların yerlerini Belediye istimlak etti ve bize bugünkü dükkânımızın olduğu yeri gösterdi (Belediye Başkanı Mustafa Durgun zamanında)”

1979 yılında Hac’ a giden Mustafa Yüksel, dönüşte işlerini çocuklarına devretti ve ticari hayattan çekildi. Bu tarihten itibaren, Kozlu’dan Zonguldak’a giden eski yolun altında (Kasaptarla) bulunan mütevâzi evinde emeklilik hayatı yaşamaktadır. 28 Mart 2015’ de kıymetli eşi Saniye Hanımı kaybetti. Edebiyata düşkünlüğü, Nedim, Baki, Nabi gibi şairlerimizin adlarını, çocuklarına 2.ad olarak vermesinden anlaşılmaktadır. Hüseyin Avni (Eczacı), Hüsnü Nedim (Avukat), Hüsamettin Baki Öğretmen), Hüsrev Nabi (İktisat Fakültesi mezunu, babasının işine devam ediyor) ve Şerife adlarında 5 çocuğu bulunmaktadır.

Bu gün 96 yaşında olmasına rağmen, başından geçen her şeyi en ince ayrıntısına kadar hatırlamakta, evinde tek başına kalabilmekte ve gözlüksüz bir şekilde kitap/ günlük gazetelerini okumaya devam etmektedir.