Kudüs ile Lefkoşa'nın ne alakası var demeyin! Lefkoşa, iki devlete birden başkentlik yapan dünyanın tek bölünmüş başkenti iken; şimdi  Kudüs kendisine kardeş geliyor! Daha ne olsun!
   İsterseniz bu konuyu biraz açayım.
   Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz günlerde ABD Başkanı Donald Trump Kudüs'ü İsrail'in başkenti ilan etti. Bunun üzerine, geçtiğimiz çarşamba günü, Türkiye'nin çağrısı ile İslam İşbirliği Teşkilatının (İİT) 57 üyesinden 48'i İstanbul'da yapılan zirveye katıldı. Bunlardan sadece 17'si devlet başkanı ve başbakan düzeyinde temsil edildi. Dikkat çekici bir nokta da bu ülkelerin en önemlileri olan Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirliklerinin dışişleri bakanı düzeyinde katılımı idi. 
   İTT zirvesinden sonra yayımlanan ''Sonuç Bildirgesi''nde, İslam ülkelerinin Trump'ın kararını tanımadıkları ve Doğu Kudüs'ü Filistin'in başkenti ilan ettikleri deklere edildi. Yani Lefkoşa'ya benzer bir durum yaratılması söz konusu oldu.
   Ama şimdi burada açık bir çelişki yok mu? Hem diyorsun ki ''Kudüs üç semavi dinin merkezi olan kutsal ve ortak bir mekandır; ve bu nedenle İsrail'in başkenti olamaz!'' Hem de ''Doğu Kudüs Filistin'in başkenti olsun!'' diyorsun.Adama demezler mi ''bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!'' Hani nerede üç semavi dinin ortak mekanıydı? 
   Dolayısıyla burada dünya kamuoyunu inandıracak bir tutarlılık görünmüyor.
   Ama burada esas çelişki Türkiye açısından var! Çünkü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni bizden başka hiçbir İslam ülkesi tanımıyor. Daha fenası, hepsi de bizi orada işgalci gibi görüyor. Nitekim, bizim yere göğe koyamadığımız Filistin lideri Mahmud Abbas ''Türkiye Kuzey Kıbrıs'ta işgalcidir'' diyerek bunu açıkça ifade etmiştir.
   Yani demem şu ki; Müslüman ülkelere göre madem biz işgalciyiz; o zaman bu demektir ki bizi de  Filistin'i işgal eden İsrail ile aynı kategoride görüyorlar. O zaman biz kimin mücadelesini verip riske giriyoruz ki!
   Ayrıca, bu İslam ülkeleri hazır toplanmışken bir başka İslam ülkesini, yani 38 yıldır tanımadıkları Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni de tanısalardı ve başkentinin de Lefkoşa olduğunu açıklasalardı ya! Tanımazlar ve açıklayamazlar çünkü ağaları ABD kızar! Hani Müslüman kardeşliği!
   Peki, Sonuç Bildirgesinde deklere ettiklerini; yani Trump'ın kararını tanımayacaklarını ve Doğu Kudüs'ü Filistin'in başkenti ilan etmelerini kastediyorum; hayata geçirebilecekler mi, hatta arkasında durabilecekler mi, örneğin, büyük elçiliklerini Doğu Kudüs'e taşıyabilecekler mi, hiç sanmıyorum. Çünkü karşılarında Amerika ve İsrail'in baş aktörü olduğu ve Amerikayı bile tetikçi olarak kullanan bir Derin Dünya Devleti var. (Bunun ne olduğunu merak edenler benim  19-3- 2014 tarihli ve ''Dünyayı Kim Yönetiyor'' başlıklı yazımı gazetenin İnternet sayfasından okuyabilirler)  Onlara rağmen başarılı olmaları sadece bir hayaldir.
    Neden başarılı olamayacaklarını anlatmadan önce, çocukken babamın anlattığı ve şimdi hatırladığım bir fıkrayı anlatmak istiyorum.
    Kedilerden illallah diyen fareler bir gün toplanıp bu kedi teröründen nasıl kurtulacaklarını tartışmaya açmışlar. Herkes bir fikir söylemiş ama hiç biri kabul görmemiş. Fareler tam ümidi kesmekte iken; genç bir fare söz istemiş. Heyecanlı ve ateşli bir nutuk attıktan sonra, ''Kedinin boynuna bir zil takalım. Böylece kedi yaklaşırken zilin sesini duyup kaçarız'' diyerek önerisini söylemiş. Bu fikir çok beğenilmiş ve yaşlı bir fare hariç herkes alkışlamış. Yaşlı ve bilge fareye neden alkışlamadığı sorulunca şöyle demiş; ''Fikir çok güzel de bir sorun var. Bu zili kedinin boynuna hangi babayiğit takacak?''
   Müslüman ülkelerin önerileri de güzel de; ABD kedisinin boynuna zili kim takacak? Var mı böyle bir babayiğit? Bırakın bir İslam ülkesini; İslam ittifakı var mı? 57 İslam ülkesinin toplamının milli geliri (3.98 triyon dolar) bir Almanya kadar (4.09 trilyon dolar) değilse; ve Amerika'nın üniversite sayısı 6.000'in üzerinde iken bu 57 ülkenin toplam üniversite sayısı 900 ise,  cevap açık değil mi? 
   Diğer bir önemli sebep vardır ki bu ülkeler açıktan ABD'ye karşı duramazlar. Çünkü, Türkiye'yi hariç tutarsak bu ülkelerin tamamı Amerika'nın güdümündedir. Yöneticiler saltanatlarını Amerika'ya borçludurlar. Bu nedenle Amerika'ya kafa tuttukları anda saltanatları başlarına yıkılır. Örnek istiyorsanız, Saddam ve Kaddafi olayı hafızalardadır.
   Şimdi bir fıkra daha aklıma geldi. Allah Allah, bu fıkralar da durup dururken nereden aklıma geliyor!
   Bizim Abdullah ile John poker oynuyorlar. Abdullah'n elinde pokerde en büyük el olan floş royal var. Buna güvenerek ''kazandım'' diyor ve masadaki paraları toplamaya kalkıyor. Bunun üzerine John tabancasını çıkarıp masanın üzerine koyarken, ''benim elimde de bu var!'' diyor. Tabancayı gören Abdullah ''tamam. O zaman sen kazandın!'' diyerek paraları John'a geri veriyor.. 
   Peki burada, yani bizim olayımızda Abdullah kim, John kim?'' Onu da siz bulun. 
   Zaten zirveye katılan Ülkeler de birşey yapamayacaklarının bilincinde. Çoğu adeta kerhen gelmiş durumda. Suudi Arabistan ve Mısır gibi babalar ayıp olmasın diye dışişleri bakanlığı düzeyinde katılmış; Cibuti, Çad, Gambiya Uganda, Togo gibi ülkeler ise gelse ne yazar gelmese ne yazar! Çoğunun Türkiye tarafından hazırlanan sonuç bildirisini gördüğünü bile sanmıyorum.
   Yeri gelmişken biraz da Araplara sitem edeyim.
   Filistinliler Padişah Abdülhamid'in yasaklamasına rağmen, 1882 yılından itibaren, paraya tamah edip topraklarını Yahudilere satmaya başladılar. Bu yetmemiş gibi, İngilizler'in dolmuşuna gelip kendilerini 400 yıl boyunca koruyan Osmanlılar'a karşı isyan başlattılar. Ve 1918 yılında Filistin'i işgal etmeye çalışan düşmanla savaşan Türk askerlerini yalnız bıraktılar. Kabahatleri bunlarla bitmedi Filistinlilerin: 1988 yılında Karabağ'ı Azerbaycanlı kardeşlerimizden alan Ermenistan'ı desteklediler. Ve nihayet, yukarıda da söylediğim gibi, Türkler'i Kıbrıs'ı işgal etmekle suçladılar.
   Ayrıca, Araplar bizi hiç sevmezler. Ortak özellikleri Türk düşmanlığıdır. Bana inanmayanlar Falih Rıfkı Atay'ın bir döneme tanıklık eden ünlü kitabı Zeytin Dağını okusunlar. Orada Türk askerlerinin Yemen'de, Aden'de, Gazze'de nasıl kırıldığını görsünler. O zaman Araplar'dan nefret edeceklerine eminim.
   O zaman biz onlar için neden bu kadar risklere girip İsrail ve Amerika ile papaz oluyoruz? Onlar için buna değer mi? Hamasete ve Don Kişot'luk yapmaya gerek yok! İşimize bakalım. Görmüyor musunuz İslam dünyasında bizden başka ciddi bir tepki gösteren var mı; ümmet sokağa döküldü mü? Gösterilen cılız tepkiler ise yalandan ve iç politikalarına dönük. İsrail ve Amerika zaten böyle olacağını da biliyordu. O yüzden pervasız hareket ediyorlar tabii ki.
   Sonuç olarak şunu öneriyorum: Başta Filistinliler olmak üzere, İslam ülkeleri bir İslam cumhuriyeti olan Kuzey Kıbrıs Cumhuriyetini tanısınlar ve Kuzey Lefkoşa'yı da başkentleri olarak ilan etsinler bakalım; o zaman biz de onları destekleyelim! 
   Dikkatinizi çekerim; bu bir samimiyet testidir.
   Uluslararası ilişkilerde karşılıklı çıkarların geçerli olduğunu da unutmayalım. Hiçbir devlet asla bir başkasına kabağına destek vermez! 
   Hadi bakalım görelim şu desteği! 
   Benim ümidim yok da; ya sizin?