Birol Üzmez – Nazım Baysal, Bir Zonguldak Hikayesi…

Vivian Maier ve Zaharia Cuşnir üzerine bir şeyler karalayınca Birol Üzmez daha önce yaptığımız röportajda kıyısından köşesinden bundan bahsetmişti.  Döndüm röportajı bir kere daha okudum. “Burnumuzun dibindekini ıskalayıp nerelerde dolaşıyorum” dedim kendi kendime. Birol’da sağolsun desteğini esirgemedi. Ve devamı aşağıdaki söyleşide…

OA: Hadi direkt konuya girelim. Nazım Baysal ve onun Zonguldak fotoğraflarından nasıl haberdar oldun?
BÜ: İki arkadaşım vardı. Fahri Bozbaş ve Ertuğrul Ünal. Bir de Ertuğrul’un babası Hüseyin Tilki. Hüseyin amca Zonguldak’ta “Foto Baysal” ı devralmış ve aynı isimle devam ediyormuş. Bir gün karanlık odada Ertuğrul’un ayağı bir sandığa çarpar. Karanlık oda zaten küçük ve adı üstünde karanlık. İşini zorlaştıran sandığı “Ne bu?” diyerek atmaya kalkarken içine bakar. Ve birçok negatif… Gözleri parlar. Kimindir bunlar? Nereden gelmiştir?

O.A. Fahri ve Ertuğrul’un fotoğrafla ilgisi nedir?
BÜ: İkisi de Zonguldak’ta fotoğrafla uğraşan arkadaşımdı. Sanatsal yönüyle değil de daha çok ticari yönüyle ilgilenirlerdi. Yani üç silahşörler gibiyiz. Ben de Zonguldak’ta babamın da işi nedeniyle yoğun olarak fotoğrafla ilgileniyorum.  

O.A. Negatifler?…
BÜ: Kısa bir araştırmayla negatiflerin Nazım Baysal’a ait olduğunu öğrendik. Nazım Baysal Foto Baysal’ı devrederken dükkanın tüm arşivini de bırakmış.

Nazım Baysal Yugoslavya’dan Zonguldak’a gelir. Çeşitli işler yaptıktan sonra alamünit (şipşak) makine ile fotoğraf çekmeye başlar, daha sonra Zonguldak’ın ilk fotoğraf stüdyosunu kurar. Oğlu Kemal Baysal’ı iyi bir fotoğrafçı olarak yetiştirir. 1920’de Yugoslavya Prizrene’de doğan Kemal Baysal, 1927’de başarılı bir fotoğrafçı olan babası Nazım Baysal ailesini Zonguldak’a getirdiğinde yedi yaşındadır. 1933 yılında Cumhuriyetin onuncu yılını kutlama şenlikleri yapılırken, bütün merasim fotoğraflarını Kemal Baysal çeker. Aynı gün bu fotoğraflar bir siyasi partinin İl Merkezi vasıtasıyla Ankara’da çıkan Ulus Gazetesi’ne yollanır. Ulus Gazetesi ertesi gün, içinde Zonguldak’ın da bulunduğu, şenlikleri en heyecanlı şekilde kutlayan on şehrin fotoğraflarını yayınlar. Kemal Bey’in adı da böylelikle ilk defa fotoğrafının altına yazılır ve 13 yaşındaki Kemal’e Ankara’dan basın kartı yollanır. 1941’de Berlin’e giderek “Kunst und Werk” okuluna devam eder. 1946 senesinde New York’taki ” The School of Modern Photography”ye girmiş. Okuldan sonra Hollywood’a giderek “Universal Pictures”da Ali İpar’ın eşi olan Virginia Bruce’un çevirdiği bir filmi izleme ve filmin kameramanı ile birlikte bilgi alışverişi yapabilme imkanı bulur.

O.A. Kemal abi, Kemal Baysal mı? Hakkında ne biliyorsun?
BÜ: Kemal Baysal, Amerika da fotoğraf ve sinema üzerinde eğitim görmüş İstanbul’da fotoğraf kimyasalları üzerine çalışıyordu. Yani babasının vizyonuna bakın. O dönemde oğlunu Amerika’da bu konuda eğitime yolluyor.

Kemal Baysal’ın 1960 ve 1970’ler de İstanbul’da çektiği dia pozitiflerden seçilen şehrin gündelik hayatına, semtlerine, mekanlarına tanıklık eden 75 adet fotoğraf 24 Haziran ~ 30 Temmuz 2015 tarihleri arasında ilk kez İstanbul Fotoğraf Müzesi’nde sanatseverlerle buluşmuştu. Kemal Baysal’ın ailesi tarafından müze koleksiyonuna bağışlanan fotoğraf makineleri ve kitapları da sergilenmişti. 2005 yılında aramızdan ayrılan Kemal Baysal, Tasvir’i Efkar gazetesinde foto muhabirlik yapmıştı.

Sandıktaki Fotoğraflar

OA: Şimdi senin anlatırkenki heyecanına bakıyorum da, sanki yine o günleri yaşar gibisin. Bu negatifler oldukça değerli. Biraz bunlardan, negatiflerden bahseder misin?
BÜ: Negatifler üzerinde Osmanlıca yazılar vardı. Yüzlerce negatif vardı. Farklı boyutlarda çekilmiş filmlerdi bunlar. Basılı fotoğraflar azdı. Stüdyo da çekilmiş vesikalık, altı dokuz, kartpostal filmlerde vardı ama bunlarla ilgilenmedik. Nazım Baysal o dönemlerde sadece Zonguldak’ı fotoğraflamakla kalmamış Bartın, Ereğli, Devrek ile ilgili negatiflerde vardı ama biz bunları değerlendirmedik sergi dışı bıraktık.  

OA: Hikaye iyice heyecanlı olmaya başladı. Şimdi sorum şu; negatiflerle nasıl devam ettiniz? Yani bu biraz polis sorusu gibi oldu kusura bakma. Ne yaptınız?
BÜ: Fotoğrafın sanatsal yönüyle ben ilgilendiğimden işin tasnif ve basım işlerini ben üstlendim. Bütün negatifleri yeniden (temizlemek amacıyla) yıkadım. Çok tozlanmışlardı. Ve babam Niyazi Üzmez’le günlerce karanlık odadan çıkmayarak baskılarını yaptık. 100’e yakın fotoğrafı seçerek o dönem belediye başkanı olan Zeki Çakan’a gösterdik.

Birol yazının taslağını hala Zonguldak’ta yaşayan fahri ve Ertuğrul ile paylaştı. Fahri Bey de bizi kırmayıp hatırladıklarını gönderdi.

Fahri Bey’e kulak verelim: Sakıncalı Piyade olarak askerliğimi bitirdikten sonra bir yaşındaki oğluma süt parası nasıl kazanırım diye pürtelaş giriştiğim bir iş alanıydı fotoğrafçılık. İstanbul’da gazetecilik öğrenimi yıllarında Zenit-E ve babamdan kalma Agfa makinalarla işin sanatsal boyutunu takip etmiştim. Aynı makinalar ekmeğimi kazanırken de araçlarım oldu. Estetik yanım hep vardı. Bu Ertuğrul’da bir eksik değildi. Ertuğrul da askerden yeni gelmiş sayılırdı ve yeni yeni başlayan renkli laboratuvar işini geliştirmek için çırpınıyordu. Senin olaylara hep fotoğraf sanatçısı yorumu ile yaklaşman bizim bu güzel birlikteliğimize ışık oldu. Sen o günlerde hep “bir sergi açalım” diyordun. Foto Baysal’daki negatiflerin önemini görüp de sana “işte bir sergi için bir sandık dolusu negatif” dediğim anı ve senin yaşadığın heyecanı unutamam. Sen o günlerde Foto Turan’da oluyordun. Zonguldak Belediyesi Halkla İlişkiler Servisindeki işine sergiden sonra başlamıştın.

Fotoğrafların ortaya çıkmasında senin emeğin sonsuz… İstanbul’dan ipek kart almak için nasıl bir imece oluşturmuştuk, unutamam. Sanırım 145 fotoğraf basmıştın. Bunların 40’a yakını büyük boyutlardaydı. Sergiledikten sonra Belediye Başkanı. Zeki Çakan fotoğrafları vermek istememişti. Çerçevelerinden çıkartarak metazori almıştık fotoğrafları. Çünkü başka yerlerde de sergilenmesini istiyorduk.   Ne yazık ki; sergi süresince çekimler yapıldı ve bu kopyalar birçok kişinin “özel arşivi” oldu. Daha sonra bu fotoğrafları takvim yapraklarında, ajandalar da, çerçeveli – çerçevesiz lokanta veya değişik iş yerlerinin duvarlarında gördük. Sergiler devam etti. Ankara, İzmir, İstanbul… Fakat fotoğraflar her sergi sonrası eksilmeye başladı ve koskoca bir arşiv negatifleri ile yok olup gitti. Bence şu an en belirgin olan, masraflarımızı karşıladığımız Kenan Duru beyin TTK adına satın aldığı fotoğraflar. Tabi, onlar da yağmalanmamışsa! Bütün bunları Facebook’da “Zonguldak nostalji” grubunda da görebiliriz. Biz üç kafadar olarak kömür yükleme önündeki fotoğrafımız bu arşivde yoktur. Fakat Foto Baysal’in dükkân fotoğrafı vardır. Hoşuna giden fotoğraflardan “yemekhane” gerçekten mükemmel. Bu fotoğrafın “mükellefiyet” döneminin en somut göstergesi olduğunu biliyoruz. 15-50 yaş çalışma zorunluluğu… Bir kap yemek, bir somun ekmek…  Ve tabi davetiye olarak bastığımız Çardamar Bacaağzı’ndaki çarıklı madenkeş… Sergideki anı defteri de önemli bir belge. Nerededir bilmiyorum. Bu fotoğrafların aynı mekanlarında çekim yapıp yeni bir sergi açma düşüncemiz de vardı!  Bu yine olsun. Hayalimiz hep olsun. Budur bizi mutlu kılan.

Beni geçmişe götürdün. Teşekkürler Birol. Sevgi ve selamlar.

O.A. Şimdi burada baban Niyazi Bey amca da devreye girdi. Çok kısaca onun fotoğrafın belge ve sanat yönüne olan ilgisi nasıldı? Bu konuda da fotoğraf çekiyor muydu?
BÜ: Babamın “Foto Film” adında stüdyosu vardı. Ticari yönüyle ilgileniyordu. Tabi o zamanlar çoğu kimsenin elinde fotoğraf makinesi olmadığı için düğünlere önemli günlere fotoğrafçı tutulurdu. Babam bu tür fotoğraflar da çekiyordu. Siyah beyaz dönemler. Dükkanda çekilen fotoğrafları akşam eve getirirdi ben de odada halının üzerine sererdim sabaha kadar kururlardı. Babam daha sonra dükkanı devredip dayımla birlik de Foto Turan’ı işlettiler daha merkezi bir yerdeydi Nazım Baysal’ın fotoğraflarını Foto Turan’ın karanlık odasında basmıştık.

OA: Belediye başkanına dönelim. Ne yaptı fotoğrafları görünce?
BÜ: Çok idealist biriydi fotoğrafları görünce her şeyi üstlenmeyi kabul etti. Sergi Salonu yoktu. Mimarından mühendisine, marangozundan ressamlarına kadar tüm birimleri seferber etti. Nikah Salonunun bir bölümünü sergi salonuna dönüştürdük. Panolar yaptırdık, sokakları afişlerle donattık, fotoğrafları çerçevelettirerek “Bir Zamanlar Zonguldak” isimli sergiyi açtık.

O.A. Çok hızlı hareket etmişsiniz. Elinize sağlık. Keşke bu sergiyi görme imkanımız olsaydı. Zonguldak’ta bu tarz etkinliklerden hemen hemen herkesin haberi oluyordur o zamanlar. Halkın ilgisi tepkisi nasıl oldu?
BÜ: Yıllar sonra Kentin eski fotoğraflarını ilk kez vatandaşlar görüyordu.1910 yıllardan başlayarak 60’lı yıllara kadar uzanan bir kentin ilk kez görünen şehir fotoğrafları çok büyük ilgi gördü. 10 gün açık kalan sergi yoğun ilgi nedeniyle bir on gün daha uzatıldı.

O.A. Sana zor bir soru. Usta bir fotoğrafçı olarak gözünü kapatıp düşlediğinde hala canlandırdığın fotoğraflar var mı?
BÜ: Olmaz mı? Tüm şehir fotoğraflarının içinde hepsinden ayrılan bir fotoğraf vardı, ki beni çok etkilemişti.

Nazım Baysal kömür işletmeleri olan EKİ ye ait lojmanlar, yurtlar, yemekhaneler, işletmeler, liman, tersane tesislerini fotoğraflamıştı ama yemekhanede çekilmiş maden işçileri fotoğrafı çok sanatsaldı.

18×24 ebadında bir negatif filmdi bu. Bu filmi basabilecek bir agrandizör yoktu bende 30×40 ebadında üç numara Tetanal karta kontak baskı alarak bu fotoğrafı basmıştım.

Fotoğraftaki madencilerin yüzleri çok derin anlamlar taşımaktaydı. Muhtemelen 18×24 film çekebilen bir körüklü üçayak makine taşınarak çekilmişti. Düşük enstantaneyle çekildiğinden bir süre işçilerin kımıldamadan durdukları yüzlerinden el kol mimiklerinden okunuyordu. Dönemim fakirlik ve yoksulluğunu çok iyi yansıtıyordu. Lokal ışık çok iyi kullanılmıştı. Madencilerin giydikleri kıyafetler, tahta bir yemek masası, metal tabaklar, metal su kupaları ve sadece kaşıkla yenilen yemeğin yanında bir somun ekmek.

O.A. Bu anlattığın tam bir belgesel kare… Görmek isterdim.
BÜ: Evet, bu fotoğraf Nazım Baysal’ın sıradan bir fotoğrafçı olmadığının çok sanatsal bir bakış açısına sahip olduğunun derin ipuçlarını veriyordu.

Sandıktaki Fotoğraflar

Bu konu kapanmaz. En son Birol ile konuşurken, Hüseyin Tilki’nin stüdyosunu bıraktığı çocuklarının işi devam ettiremediğinden bahsetti. Stüdyo kapanınca Nazım Baysal’ın negatifleri de tekrar ortadan kaybolmuş. Birol o dönemde negatiflere etik nedenlerden dolayı sahiplenmemiş.

Fotoğraflar hakkında not:
Yazıda yer alan fotoğraflar Birol Üzmez’in özel arşivinden alınmıştır. Bu fotoğrafların kaynak gösterilerek dahi alıntı yapılarak kullanılması kesinlikle kısıtlanmıştır. Bu tarz talepler için Birol Üzmez ([email protected]) ile görüşülmesi gerekmektedir. Anlayışınız için teşekkür ederiz.