Doğu Karaoğuz “Collection” dergisinin Şubat 2016’da yayınlanan 62. Sayısında Uzun Mehmet’i anlattı
 
KARAELMAS DİYÂRINDA BİR EFSANE: “UZUN MEHMET”
 
Doğu Karaoğuz


 
     Ülkemizin “Karaelmas Diyarı” olarak bilinen Zonguldak’a gittiğinizde, her yerde Karaelmas adı kadar bir isme daha rastlarsınız: “Uzun Mehmet”. Bu isim bir efsanedir Zonguldak’ta. Kömür havzamızın Mehmetçik’i ve ilk maden şehidimizdir o. Bugün Zonguldak’ta birçok yer, caddeler, parklar, mağazalar ve bâzı  maden ocakları onun adıyla anılır, meydanlarda onun anıtları görülür.

                                                                         
 
Kimdi Uzun Mehmet? Bu efsane gibi adam nasıl ortaya çıktı? Bu yazımda sizlere onu tanıtmaya çalışacağım:
     Zonguldak, 19. Yüzyılın başlarında, Batı Karadeniz’in Ereğli, Bartın, Amasra gibi tarihî kentlerinin yanında, doğru dürüst bir yerleşim merkezi bile değildi. Uzun süre sâdece bir “maden mevkii” olarak bilinirdi. Daha doğrusu, Kastamonu eyaletinin Bolu sancağına ve Ereğli livasına (ilçesine) bağlı Elvan köyünün bir sahil mahallesi idi.Bu yörede 1840’larda kömür üretimine geçilmesinden sonra, kömür ticaretinin kokusunu alarak bu işe girişen Galata bankerlerinin, Rum ve Ermeni unsurların katılımıyla ticaret hayatı hızla gelişti; Zonguldak kısa sürede bir şehirleşme hareketinin merkezi hâline geldi.

     
 
Geçen yüzyılın başları Zonguldak…                          Tarlaağzı 140 No.lu maden ocağı ağzı (1935).
 
Havzada üretilen kömürün yurt dışına ihrâcına 1882 yılında devlet tarafından izin verilince, havza,
yabancı sermaye akımına uğradı. 1893 yılında Fransız sermayeli “Ereğli Şirket-i Osmaniyesi”nin
(Societe Ottamane D’Heraclee’nin) ve ardından İtalyan sermayeli “Türk Kömür Madenleri”şirketinin kurulmasıyla havzanın önemi daha da arttı.
     8 Mart 1919 - 21 Haziran 1921 tarihleri arasında Fransız işgâline uğrayan Zonguldak’ta kömür üretimi, o yıllarda büyük çoğunlukla yabancı unsurların elindeydi. Bu durum, özellikle Fransız şirketinin üstünlüğü, ülkemizde madenlerin tam olarak devletleştirildiği 1940 yılına kadar sürecektir.
     Cumhuriyet’in kuruluşundan sonraki 1920’li ve 30’lu yıllarda, Zonguldak’taki kömür şirketlerinde çalışmakta olan yabancı mühendisler, her yıl “4 Aralık” gününü, “Madenciler Günü” olarak kutlamaktaydılar. 4 Aralık geceleri, “Sainte Barbe” adındaki bir azize adına balolar veriliyor, bu balolarda madencilik efsanesi, papaz giysisi giymiş kişiler tarafından canlandırılmaya çalışılıyordu. Bu sıralarda havzada çalışmakta olan Türk mühendisler de bu kutlamalara katılmaya başlamışlardı.
Bu garip durumu merak eden ve araştırmaya başlayan ilk kişi, şehrin ilk gazetesi “Zonguldak”ı1923 yılından beri yaynlamakta olan gazeteci Tâhir Karauğuz oldu. “Kimdir bu Sainte Barbe?”diye araştırmalara başladı; sonunda Fransız mühendislerden M.Sudan’dan şu öyküyü öğrendi10:
     Eski adı Nicomedia olan İzmit’te, hükümdârın kızı “Barbe (Barbara)”, gizlice  Hristiyanlığı kabûl eder. Bir putperest olan babası, onun kendi gibi putperest biriyle evlenmesini ister. Kızın bunu şiddetle reddetmesi üzerine, onu bir mağaraya hapseder ve mağaranın girişini bir duvarla ördürür. Kız, bu mağaranın içinde yıllarca gözyaşı döker, Allah’a yalvarır. Sonunda büyük bir uğraşla duvarı deler (veya duvar bir doğa olayı ile kendiliğinden açılır) ve kız kurtulur. Ancak, hükümdâr kızını yakalattırır ve idam ettirir.  Bu olay zamanla kulaktan kulağa yayılır; “Barbe”, bir sebat ve güç abidesi olarak halkın gözünde “azize” mertebesine yükselir ve bu olay giderek “Sainte BarbeYortusu” adıyla her yıl kutlanan bir Hristiyanlık bayramına dönüşür. Böylece, Sainte Barbe’nin duvarı delme olayı, yüzyıllar sonra, Avrupalı madenciler tarafından da, “4 Aralık Madenciler Günü” olarak kutlanmaya başlanır.”
     Demek ki, Türk mühendisler, Hristiyanlık dininde bir bayram olarak kabûl edilen  böyle bir yortuya katılıyor ve ne olduğunu bile bilmeden madenciliği sözde kutluyorlardı.Cumhuriyet’in
kuruluşu ile birlikte tüm ülkede bir “aydınlanma çağını” başlatan Türkiye’de böyle bir durum kabûl
edilemezdi. Bölgede kömürün ilk bulunduğu tarih ve bulan kişi saptanabilirse, o günün “Madencilik Günü” olarak kutlanması tabii ki daha doğru olacaktı.
Bu amaçla, 1932 yılında yeni açılan Zonguldak Halkevi’nin ilk çalışması olarak bir Araştırma Komisyonu kuruldu.Bu komisyonda, Ticaret Odası Başkanı Hüseyin Fehmi İmer, Halkevi Yayın Komitesi Temsilcisi Ahmet Naim Çıladır ve gazeteci Tâhir Karauğuz görev aldılar. Çalışma başlamıştı. Halkevi Araştırma Komisyonu olarak nerelere gittiler, kimlere sordular, neler yaptılar, bilmiyoruz; ama sonunda şöyle bir öykü ortaya çıktı2:

                                                       
 Araştırma Komisyonu Üyeleri (soldan): Tâhir Karauğuz, Hüseyin Fehmi İmer, Ahmet Naim Çıladır.
 
 
“Yurt dışından ithal edilmekte olan kömürün öneminin anlaşılmasından sonra, Sultan II. Mahmut (1785-1839) bir ferman çıkartarak memleketin her yerinde kömür aranmasını istemişti. Ayrıca, askerlik yapanlara kömür nümuneleri gösterilerek, terhislerinden sonra bu cevheri aramaları isteniyordu. Bir bahriye eri olan Uzun Mehmet, kendisine söylenenleri unutmaz. Karadeniz Ereğlisi’nin Kestaneci köyündeki evine döndüğünde, çevresinde bu ‘yanartaşları’ araştırmaya başlar.
 

                                                                    Bir Ereğli (Heraklia) gravürü
 
Bu sırada sonbahar mevsimi gelmiş, köylüler hasat sonu zâhirelerini öğütmek üzere değirmenleri doldurmuştur. Mehmet de, Ereğli’nin Köseağzı denilen yerdeki değirmene gider. Değirmende sıra
beklerken, vakit geçirmek üzere, değirmene suyunu veren Niren Deresi kenarına iner. Derede bir gün
önce yağan şiddetli yağmurun getirdiği malozların arasında, Bahriye’deyken gördüğü kömür nümunelerine benzeyen siyah taşların bulunduğunu görür. Bu taşları toplar; değirmende yanmakta olan ocağın içine attığında heyecanla yerinden fırlar. Taşlar kısa sürede kıpkırmızı olmuştur, yanmaktadır. Kendisine söylenen ‘yanartaşları’ bulmuştur. Kimseye belli etmeden taşlarla birlikte değirmenden ayrılır. Hepsini bir çuval içinde evinin bir köşesinde saklar. Takvimler 1829 yılı, sonbahar aylarını göstermektedir.Şiddetli yağışlar başlamış ve kış yaklaşmıştır. Bu kötü havalarda İstanbul’a gidip gelmenin zor olacağını düşünerek baharın gelmesini bekler. İlbaharda, elindeki siyah taşları İstanbul’a götürür;Padişah II. Mahmut’un sarayındaki yetkilere teslim eder. Taşların yandığı görülünce, Mehmet’e, 5000 kuruş mükâfat verilir ve kaydı hayat şartıyla (yaşamı boyunca) 600 kuruş aylıkla ödüllendirilir. Ancak, Mehmet’in sonu hazin olur. Dönemin Ereğli Mütesellimi (Vergi Tahsildârı) Hacı İsmail Ağa, Uzun Mehmet’in kendisine haber vermeden İstanbul’a gidişini hazmedemez, aldığı ödülde de gözü vardır; iki adamını İstanbul’a gönderirve Uzun Mehmet’i Leblebici Hanı denilen yerde zehirleterek öldürtür. Böylece, Türk madenciliği ilk şehidini vermiştir.”
Komisyonun 1932 yılında tamamladığı çalışmaya göre, Ereğli’de kömürün bulunduğu tarih,
8 Kasım 1829 olarak saptanmıştı2.
     Eski Zonguldak Kaymakamı Ahmet Cevdet Bey’in 1916 yılında hazırladığı Bolu Sancağı Salnâmesi’nde,bu olayın aydınlanmasında yardımcı olabilecek iki söylentiye yer verilmiştir:
     Bu söylentilerden ilki şöyledir3,5: “1822 yılında Ereğli’nin Kestaneci köyünden gemici Hacı İsmail, köy civârından topladığı siyah taşları İstanbul’a götürerek Padişah II. Mahmut’a sunmuş, bu taşlar incelenince maden kömürü olduğu anlaşılmıştır.” Salnâme’de yer alan diğer söylenti ise şöyledir: “1829 yılında, Zafiranbolu (Safranbolu) kaymakamı Hacı İsmailoğluİsmail Ağa’nın çubukçusu, Çatalağzı’nda bulduğu nümuneleri İstanbul’a götürüp Padişah II. Mahmut’a sunmuş ve mükafatlandırılmıştır.”
Osmanlı arşivlerine ve 14 Şubat 1841 tarihli Ceride-i Havadis gazetesine göre, Ereğli havzasında ilk kömür üretimi 1841 yılında gerçekleştirilmiştir3. Diğer tarihî bir kayda göre ise, 1338 yılında Padişah Abdülmecit, kapıcıbaşılarından Ahmet Nazif ve Hüsnü Halife’yi kömürün yerinin tesbiti için Ereğli’ye göndermiş, gerekli tesbitler yapılmış, ancak bölgede kömür ocaklarının açılması 1848 yılından sonra gerçekleşmişti3. O tarihlerde, Ereğli dışında, ne Zonguldak’ta, ne de başka bir yerde  kömürün varlığı bilinmiyordu. Yâni, merkez Ereğli idi.Pek muhtemeldir ki, Araştırma Komitesi üyeleri tarafından Ereğli’de en eski kömür ocağının bulunduğu yere gidilmiş, çevredeki yaşlılarla konuşulmuş ve bunun sonucunda bir Uzun Mehmet öyküsü ortaya çıkmıştı
     Aslında, kömür, “yanartaş” adıyla yörede yıllardır bilinir, ancak çevrede odun kolaylıkla bulunduğundan, odun ateşi varken yanartaşa pek itibar edilmez, üstelik bu yanartaşları İstanbul’a, Padişah’a getirmek kimsenin aklından bile geçmezdi. İşte Uzun Mehmet kendisine söylenenleri dinlemiş ve bunu başarmıştı. Bahriyeli olsun veya olmasın, belki de kömürü gerçekten anlatılan yerde bulmuş ve bu olay kulaktan kulağa yayılarak o günlere gelinmişti.
Uzun Mehmet ilk maden şehidi idi. Onun, 1820’li yıllarda Ereğli’nin belli başlı ailelerinden “Karamahmutzâdeler” sülâlesinden olduğu Araştırma Komisyonu’nca saptanmıştı. Zonguldak Halkevi, Uzun Mehmet’in ailesini araştırmış, bulmuş ve Zonguldaklı madencilerden ve Halkevi’nden toplanan 452.95 lirayı bu aileye yardım olarak vermişti12.
     Bir de 1994 yılında Uyanış dergisinde yayınlanan şu röportaja bir göz atalım8: “Ereğli’de, Kurtuluş Savaşı gazisi Hüseyin Kaçmaz, 1993 yılında şöyle demişti: ‘Benim babam Kestaneci köyünde 30 yıl muhtarlık yaptı. Uzun Mehmet de benim ninemin çocuğudur.’Uzun Mehmet’in kömür nedeniyle aldığı bahşişlere kadar bilgiler veren Hüseyin Dede 11 Eylül 1993’de öldü ve Kestaneci köyünde gömüldü.”
     Uzun Mehmet konusunda önemli bir kanıtımız daha var: Zonguldak’ta bir zamanlar bir Nâmık Kemâl İlkokulu vardı.Oradaokumuş olan bir yakınımdan dinlemiştim. 1930’lu yıllarda yapılan “8 Kasım - Uzun Mehmet’i Anma ve Kömür Bayramı Günleri”nde, öğretmenler, Uzun Mehmet’in torunu olarak bildikleri Ziya adındaki bir öğrenciyi kürsüye çıkartır, şiir okuturlarmış.
Bu kişi ile yıllar sonra bir gazete haberinde karşılaştım:Milliyet gazetesinin arşivinde yaptığım araştırmada, bu gazetenin 15 Kasım 1964 tarihli sayısında, şöyle bir yazı gördüm7: “135 Yıl Önce Türkiye’de Maden Kömürünü Bulan Uzun Mehmet Minnet ve Rahmetle Anıldı.”Yazı, bildiğimiz Uzun Mehmet öyküsünü anlatıyordu, ancak iki de resim vardı. Birinci resim, yaşlı bir adama aitti. Resmin altında şöyle yazıyordu: “Uzun Mehmet’in torunu Halit Uzunmehmet, şimdi 73 yaşında.” Diğer resmin altında da şu yazı vardı: “Bu resimde de Uzun Mehmet’in torununun oğlu görülüyor. Adı: Ziya  Uzunmehmet, Yaş: 38.Bu ifadeden, Ziya Uzunmehmet’in 1926 doğumlu olduğu anlaşılıyor. Benim yukarda sözünü ettiğim yakınım da 1926 doğumlu. Dolayısıyla, Ziya Uzunmehmet’le, aynı tarihlerde, aynı ilkokulda, belki de aynı sınıflarda okumuşlar. İki ayrı kaynak çok güzel örtüşüyor, hatta bir tanesi resimli.

 
 
 
                         Halit Uzunmehmet (1964)   Ziya Uzunmehmet (1964)            
 
     Elimizde TBMM tutanaklarından bir başka belge daha var11: Zamanın Sanayi Bakanı Fethi Çelikbaş’ın imzasını taşıyan, 5.6.1963 tarihli bu belgede şöyle deniyor:
“Zonguldak milletvekili Mehmet Ali Pestilci’nin 29.4.1963 tarihli yazılı sorusu: Memleketimizde maden kömürünü bulan Uzun Mehmet’in torunu 1306 doğumlu Halit Uzunmehmet’e, Ereğli Kömürleri İşletmesi Müessesesi tarafından her ay yapılmakta olan 200 lira yardımın 1960 senesinden itibâren kesilmesi sebepleri nedir? Hâlen 74 yaşında ve muhtaç durumda bulunan bu şahsa bir yardım yapılması düşünülmekte midir?
     Cevap: Memleketimizde maden kömürünün ilk bulucusu Uzun Mehmet’in torunlarından Halit Uzunmehmet’e ayda 100 lira yardım yapılması, Zonguldak Kömür İşletmeleri’nin talebi ve Etibank İdâre Meclisi’nin kararıyla 1.8.1954 tarihinden itibâren uygun görülmüş ve bu miktar, adı geçenin isteği üzerine günün şartlarına uydurularak, Müessese tarafından 1.1.1959’da 150 liraya, 2.7.1959’da 200 liraya yükseltilmiştir.”
Ancak, yazının devamında, 27 Mayıs İnkilâbı’ndan sonra Hükümetçe alınan ciddî tasarruf tedbirleri nedeniyle “Bu yardımın Müessese tarafından kesilmesi zarureti hâsıl olmuştur.” denilmiştir. Yâni, 27 Mayıs’la birlikte bu yardımın kesildiği anlaşılıyor.
Yukarıdaki tüm kanıtlar, son yıllarda “Uzun Mehmet öyküsü uydurmadır.” diye ortaya çıkanlara6iyi bir cevap niteliğini taşır. O günleri yaşamış olanlar şuna inanmışlardı: Bir Hristiyanlık yortusunun madencilik günü olarak kutlandığı o günlerde, şehrin, kömür bayramı olarak kutlanacak bir güne, Uzun Mehmet’e ihtiyâcı vardı. Halkevi Araştırma Komisyonu’nun çalışması böyle bir ihtiyaçtan doğmuştu. Mehmetçik nasıl Türk askerinin simgesi ise, Uzun Mehmet de ülkede kömürü bulan ilk kişi olarak madencinin simgesi olmalıydı. Nitekim, bu isim, kısa zamanda halk tarafından benimsendi, sevildi, onlardan biri oldu. Artık Türk mühendisler ve Zonguldak halkı, Sainte Barbe yortusunu değil, kendilerinden birini, Uzun Mehmet’i kutluyorlardı.
8 Kasım 1932 günü, Zonguldak’ta “Uzun Mehmet Kömür Bayramı” olarak ilân edildi ve o tarihte büyük bir kutlama yapıldı. Bu kutlama, “Cumhuriyet’in 10 yılında Zonguldak ve Maden Kömürü Havzası” adlı kitapta şöyle anlatılır13:
“8 Teşrinsâni (Kasım) 1932’de, vilayetimiz topraklarında gömülü hazinenin keşfinin 103. yıldönümü şerefine ve o hazineyi bulan Uzun Mehmet’in nâmına çok samimi bir ihtifal (tören) yapılmıştır. Merasime, mektepler, izciler, resmî ve hususi bütün teşekküller, cemiyetler ve halk iştirak etmiştir. O gün, Uzun Mehmet nâmına dikilen bir abidenin açılış merasimi yapılmış, bir cadde ve bir parka ‘Uzun Mehmet’ ismi verilmiştir. O gün, bu merasim, yalnız vilayet merkezinde değil, vilayetimizin bütün kazalarında (ilçelerinde) yapılmış, Ereğli halkı Uzun Mehmet’in doğduğu Kestaneci Köyü’ne kadar giderek tezahürat (gösteri) yapmıştır. Bayram münasebetiyle, Halkevi, Ticaret Odası ve maden müesseseleri, Uzun mehmet ailesine teberruatta (Bağışlarda) bulunmuşlardır.”


 
 Zonguldak’ta, Uzun Mehmet Anıtı önünde yapılan Uzun Mehmet ve Kömür Bayramı kutlamaları (1935 ve 1937).
 
“Uzun Mehmet Kömür Bayramı” kutlamaları, 1932 yılından sonra her yıl yapıldı. 8 Kasım 1949 tarihinde ise, Tâhir Karauğuz’un başkanlığındaki“Türk Büyüklerini Anma, Yaşatma Derneği” tarafından Ankara’da, Gar Gazinosu’nda düzenlenen törende, Uzun Mehmet’in kömürü buluşunun 120. yılı kutlanmış, bu törene çok sayıda bakan ve milletvekili katılmış ve aynı gece, Gar Gazinosu’nda bir Kömür Gecesidüzenlenmişti. Bu gecenin özelliği olarak, gazinonun girişi madenci bağları ile örülerek bir maden ocağı ağzı temsil edilmiş ve başlarındaki fenerli baretleri ile madenci giysileri içindeki gençler gelenleri karşılamıştı.

 
              Ankara’da Gar Gazinosu’nda yapılan “Uzun Mehmet Kömür Gecesi” ilânı ve gazinonun girişinde
                        dâvetlileri madenci giysileri içinde karşılayan gençler (8 Kasım 1949).
 
     “Uzun Mehmet” adı ve “Kömür Bayramı”, Zonguldak halkı tarafından çok sevildi. Öyle ki, açılan kömür kuyularından ikisine Uzun Mehmet-1 ve Uzun Mehmet-2 adları verildi. 1932 yılında açılışı yapılan, madenci feneri şeklindeki ilk anıttan sonra, 1973 yılında, Kozlu yolu üzerindeki Balkaya’da,
yeni bir Uzun Mehmet anıtı daha yapıldı. Günümüzde, şehrin birçok yerinde Uzun Mehmet adını taşıyan sokak, cadde ve parklar, mağazalar, kurumlar, anıtlar bulunmaktadır.
     Ancak,“8 Kasım Uzun Mehmet Kömür Bayramı”,yıllar içinde etkinliği azalsa da yine de kutlanmaktayken, bir süredir bu kutlamanın, Uzun Mehmet anıtının bulunduğu alanın 8 Kasım’da soğuk olduğu ileri sürülerek, “Zonguldak’ın Kurtuluş Günü” olan 21 Haziran’a bırakıldığı görülmüştür12.  Öyle bir neden ki, inanılır gibi değil. Acaba bu değişikliği yapanlar, 10 Kasımlarda Anıtkabir’in Aslanlı Yol’unda soğukta yürüyen devletin temsilcilerini hiç izlemediler mi?
     Türkiye’de Madencilik Günü, 4 Aralık’larda Sainte Barbe Yortusu olarak değil, 8 Kasım’larda “Uzun Mehmet ve Madencilik Günü” olarak kutlanmalı, 8 Kasım’ın içinde bulunduğu hafta,
“Madencilik Haftası” olarak tüm öğretim kurumlarında yaşanmalı ve böylece  çocuklarımız madenleri ve madenciliği tanımalı, öğrenmelidir.
 
 
Kaynaklar:
 
1.       Ahmet Cevdet Bey: Bolu Sancağı Salnâmesi, 23 Aralık 1916.
2.       Basri Sıdal. “Türkiye’de Taş Kömürünün İlk Bulunuşu”. Doğu Dergisi, Sayı: 2, Zonguldak, Ocak 1942.
3.       Ceride-i Havadis Gazetesi, İstanbul, 14 Şubat 1841.
4.       Doğu Karaoğuz: “Geçen Yüzyılın Başları: Zonguldak…”, Collection Dergisi, Sayı: 21, Kasım 2005.
5.       Ekrem Murat Zaman: “Madenlerin Koruyucusu Santa Barbara, Madenlerin İlk Şehidi Uzun Mehmet”, Halkın Sesi Gazetesi, Zonguldak, 29 Kasım 2013.
6.       Necdet Sakaoğlu: “Tarihte Yaşayan Hayâl: Uzun Mehmet”, Tarih ve Toplum Dergisi, İstanbul, Ekim 1984.
7.       Nejat Muhsinoğlu: “135 Yıl Önce Türkiye’de Maden Kömürünü Bulan Uzun Mehmet Minnet ve Rahmetle Anıldı”, Milliyet Gazetesi, İstanbul, 15 Kasım 1964.
8.       S. C.: “Hüseyin Kaçmaz’la Röportaj”, Uyanış Dergisi, Zonguldak, 10 Ocak 1994.
9.       Tâhir Karauğuz: “Uzun Mehmet’ten Günümüze Kadar Türkiye’de Kömür”, Karaelmas Basımevi, Zonguldak, 1959.
10.    Tâhir Karauğuz: “4 Kânunevvel Sainte Barbe Günü”, Zonguldak Gazetesi, Zonguldak, 10 Aralık 1924.
11.    TBMM Tutanağı: “Zonguldak Milletvekili Mehmet Ali Pestici’nin Uzun Mehmet ile ilgili sorusuna, Sanayi Bakanı Fethi Çelikbaş’ın yazılı cevabı”, B: 92, O: 1,7/298, Ankara, 7 Haziran 1963.
12.    Târık Dakal: “8 Kasım: Zonguldak’ın Karaelmas’ına Kavuştuğu Gün”, Şirin Ereğli Gazetesi, Kdz. Ereğli, 10 Kasım 2009.
13.    Zonguldak Ticaret ve Sanayi Odası:”Cumhuriyet’in 10 Yılında Zaonguldak ve Maden Kömürü Havzası”, Zonguldak, 1933.