ZOKEV’in “Kent Söyleşileri”  dizisinin bu ayki konuğu Avukat Kaya Taşçakmak’tı

Tuz da koktu, hukuk da

Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı’nın “Kent Söyleşileri” dizisi Avukat Kaya Taşçakmak ile devam etti. Maden Mühendisleri Odası Lokalinde yapılan söyleşinin moderatörlüğünü gazetemizin yazarı ve ZOKEV Yönetim Kurulu üyesi Ahmet Öztürk yaptı. Taşçamak’tan önce bir sunum konuşması yapan Öztürk, “İleride belki de tarihe ülkenin kırılma noktalarından biri olarak not düşülecek bir zamanda bir aradayız. Şu anda bu toplantı olmasa büyük olasılıkla hepimiz Madenci Anıtı önünde toplanmış, ‘Kahrolsun faşizm’ diye haykırıyor olacaktık. ‘Çıkarın beni bu dışarıdan’ diyen şairin bilge sesi içinde bulunduğumuz durumu çok iyi özetliyor bence. Ortalıkta kol gezen faşizm bir yandan mezhepçi politikalarla sonu her olasılıkta kötü bitecek bir savaşın fitilini ateşlerken, bir yandan da ülkeyi açık cezaevine çeviren uygulamaların altına imza atıyor. Buna karşı çıktığı için, hukukun tüm kuralları çiğnenerek tutuklanan gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’e buradan dayanışma mesajlarımızı gönderiyoruz. Zonguldak’ın, ülkenin aydınlık yarınlarından yana olan tüm insanları, demokrasi ve özgürlük savaşçıları onların yanlarındadır” dedi. Ardından söz alan Kaya Taşçakmak, “Bunca yıllık hukukçuyum, böyle bir şey görmedim. Sanki padişahlık döneminde yaşıyoruz. Biri çıktı, tıpkı o günlerdeki gibi, ‘Alın bunları’ dedi. İşaret ettiği kimler varsa hemen toplanıp içeri tıkıldı. Yapılan yorumlar çok haklı. Tuz koktu, hukuk diye bir şey kalmadı” diyerek sözlerine başladı. 

ZONGULDAK VİLAYET KİLİMLİ EYLAET

Babasının Kilimli ocaklarında çalışan bir işçi olduğunu söyleyen Taşçakmak, “1939 yılının 10 Ağustos’unda Baştarla’da doğdum. Tam olarak saptayamadım ama sanırım Amelebirliği Hastanesine giderken yolda doğmuşum. Babam her gün Kilimli’ye ya ocaklardan, ya da dağlardan yürüyerek giderdi. Daha sonra sınavla tabldot memuru oldu. İlkokul mezunu olmasına karşın iyi derecede Fransızca bilen babam sınavı çok rahat kazanmıştı. Daha sonra İnağzı’nda eski bir santral vardı. Santralin hemen yanındaki bir eve taşındık. O vakitler oralarda da ocaklar vardı. Evimizin hemen yanından akan derenin üstü ocaktan çıkan taşlarla dolduruluyordu. Biz oradayken dere tümüyle doldu, bölge, hemen hemen bugünkü görünümünü aldı. Daha sonra çocukluğumun cenneti Kilimli’ye taşındık. Deniz Kulübü’nün cennet gibi bahçesinde ömrümün en güzel günleri geçti. Sinema da vardı kulübün.çok önemli filmler oynardı. Herkesin günü ayrıydı. Bir gün memurlara, bir gün işçilere, bir gün bekârlara, bir gün esnafa gösterilirdi filmler. Sinemadan bütün halk yararlanırdı. Diyebilirim ki, Kilimli’nin sosyal, kültürel, siyasal yaşamı tümüyle Deniz Kulübü’nde şekillenirdi. Herkes öbek öbek bir yerde toplanır, hararetle tartışırdı. Kimsenin arasında da hır gür olmazdı. Bu yüzden Zonguldaklı arkadaşlara ‘Siz vilayetsiniz ama biz eyaletiz’ diye takılırdık. Onlar da bize ‘kaba’, ‘maço’ diye takılırdı. Biz de ‘Çok da haksız değilsiniz’ der gülüşürdük. 1947’den 1978’e kadar fiilen oturduğum Kilimli’nin yaşamımda çok özel yeri var. İlkokulu orada okudum. Daha sonra Mehmet Çelikel’e başladım. Şimdiki gibi araç yok. Çelikel’e yıllarca ÇATES’in arkası brandayla kapatılşmış işçi kamyonuyla gidip geldim. Çocukluğumun Kilimlisi kalmadı artık. Batı karadeniz’in en güzel sahillerinden biri olan Hisararkası Plajı’nın üzerine taş toprak dökerek yok ettiler. O toprak oraya değil, benim gençliğimin üzerine dökülüyordu. Oğlumun sahile bakan evinden gördüğüm manzara karşısında gözyaşlarımı tutamadım” dedi.  

BOĞAZİÇİ KÖPRÜSÜNDE TEKNİK RESSAMLIK YAPTIM

Lisede Arnavut Kemal (Kemal Kuşhan), Erol-Şenol Demirel, Ornik Adnan, Satılmış Bayraklı, Esat Işıldak, Fehmi Değerli, Ünal Çakmaklı gibi pek çok Zonguldaklı ile okul arkadaşlığı yaptığını söyleyen Taşçakmak, “Çelikel’in çok güzel döneminde çok farklı, çok özel bir öğrencilik yaşadım. Canpolat Pamay bizim en değerli öğretmenlerimizden biriydi. Çok yardımcı oldu bizlere. 60-61 eğitim yılında mezun oldum. O tarihlere her fakültenin sınavı ayrı ayrı yapılıyordu. Dil Tarih Coğrafya Fakültesinin Filoloji bölümünün yazılı sınavı kazandım. Sözlü için gittiğimde, sınava girmek için bekleşen Ankara’nın sosyete çocuklarının su gibi İngilizce konuştuğunu görünce sözlüye girmeden geri döndüm. Bir ara ‘Kütüphanecilik’ okudum. Ancak orası yavan geldi, birkaç ay sonra bıraktım. En sonunda hukuk fakültesine kayıt oldum. Zor şartlarda okudum. Babamın memur maaşı yetmiyordu. Üç buçuk yıl Boğaziçi Köprüsü inşaatında, teknik ressam olarak çalıştım. Arkadaşlarımın teşvikiyle girdiğim sınavda, teknik üniversitelerde okuyan pek çok öğrenci arasından sıyrılarak başarılı olmuştum. Orada da çok güzel dostlar edindim. Kimileriyle hâlâ görüştüğüm arkadaşlarım Karayolları’nda ısrarla kalmamı istedi. Ancak ben babamın çağrısına uyarak Zonguldak’a geri döndüm. İyi mi yaptım, kötü mü bilmiyorum ama dostlarımın arasında olmaktan çok mutluyum” dedi.

 

DENİZ GEZMİŞ ZONGULDAK YURDUNA SIK GELİRDİ

Yolunun hiç sağ tarafa düşmediğini söyleyen Taşçakmak, hep sol içinde mücadele ettiği anlattı. Deniz Gezmişlerin kaldıkları Zonguldak yurduna sık sık geldiğini ifade ettikten sonra, “Okuldaki ilk boykotu da birlikte yaptık. Deniz Gezmiş, Azmi Bostancı ve Celal Doğan okulun önünde kol kola girerek, ‘Boykot var’ diyerek kimseyi içeri sokmadı. Biz silaha hep karşı olduk. Ama çok dayak yedik polisten, defalarca vahşice coplandık. Bir defasında polis tarafından gözaltına alınan Azmi Bostancı’yı askerlik şubesinde görev yapan tanıdık bir subay yardımıyla zor bulduk. Yüzü gözü tanınmaz haldeydi. Hiçbir şey bulamayan kasklarıyla vurmuş kafasına. Başbakan Demirel bir defasında üyesi olduğumuz öğrenci federasyonuna mahkeme kararı olmadan Nevzat Yalçıntaş’ı kayyum atadı. Fakültelerin öğrenci liderleri olan Turan Öztamur, Çetin Uygur, Harun Karadeniz çağrı yaparak bunu kabul etmeyeceklerini bildirdi. Biz sabahlara kadar federasyon önünde nöbet tutarak Yalçıntaş’ı oraya sokmadık. Öğrencilik yıllarımızda en büyük sorunlardan biri de kalacak yerdi. İstanbul’a ilk gittiğimizde o zaman kentin çok dışında kalan Sağmalcılar’da bir gecekondu kiraladık. Amerikan bezinden perdeler astık. Işık yandığı zaman içerisi görünüyordu. Bir akşam namaz kılacağımız tuttu. Mahallede bulunan göçmen manav, ‘Allah kabul etsin’ dedi, ‘dün akşam namaz kılardınız.’ ‘Ne olmuş kılmışsak’ dedik. ‘Bir şey olmamış da’ dedi manav, ‘kıbleniz biraz tersti.’ Katıla katıla gülmüştük” diyerek konuşmasını sürdürdü. 

KAMİL PAPİLA’NIN ÖNDERLİĞİNDE ZONGULDAK YURDUNU AÇTIK

İstanbul Çapa’daki Zonguldak yurdunun öyküsünü de anlatan Taşçakmak, “Rahmetli Kamil Papila’nın önderliğinde bir dernek kurduk. Kurduğumuz dernekle Zonguldak yurdunu açtık. O yurtta çok rahat ettik. Çok insan eğitimini orasının sayesinde tamamladı. 12 Eylül sonrasında da Vali Tevfik Başakar bir oldubittiye getirerek orayı sattı. Zonguldak halkından da tık çıkmadı. Oraya Nevzat Ayaz dışında kimse de yardım etmemişti zaten. Ayaz, EKİ’den temin ettiği 40 ton kömürü yollamış, bürokratlara her konuda yardımcı olması için talimat vermişti. Sonraki yıllarda Zonguldak’ta serbest avukatlık yaptım. 1994-96 yıllarında baro başkanlığı, 1990-97 yılları arasında da Genel maden İşçiler Sendikası hukuk müşavirliği yaptım. Çeyrek ekmek parasına çalıştığım sendikadan haklarımı almak için mahkemeye gitmek zorunda kaldım. Baro’da yönetimlerde bulunduğum zamanlarda Uğur Mumcu, Aziz Nesin, İlhan Selçuk gibi pek çok değerli aydını Zonguldak’ta misafir ettik. Her şey gibi artık avukatlık mesleği de sulandırıldı. Konuşmamızın başında da söylediğim gibi her şey koktu. Hepimize büyük görevler düşüyor. Herkesin bugüne kadar yaptığından çok daha ciddi işler yapması gerekiyor” diyerek sözlerini tamamladı. Konuşmasını sık sık kendi yazdığı şiirlerle süsleyen Kaya Taşçakmak’a ZOKEV Başkanı Zafer Kalafat günün anısına bir plaket sundu. Dinleyiciler arasında bulunan Ece Bakioğlu’nun Taşçakmak’la ilgili bir yazısını okuması salonda duygulu anların yaşanmasına neden oldu.