RÖPORTAJ: UMUT ERSES - AYCAN KARADAĞ
 

 
Dünyada fenomen haline gelerek hızla yayılan Latin danslarını öğrenmek isteyen Zonguldaklılar kentteki Dans Okulu’nda bir araya gelerek neşe dolu saatler geçiriyor. Amaçlarının ‘Dans medeni bir ihtiyaçtır’ diyen Atatürk’ün bu söylevinden yola çıkarak dans çalışmalarına katılan kişilerin, yardımlaşma, kaynaşma ve benzeri sosyal yönlerini geliştirmek için kullanılan bu etkinlik ayrıca da latin danslarının tüm vücudu çalıştırması nedeniyle formu korumakta yardımcı olmasından dolayı tüm Dünya’da en çok takipçisi ve bağımlısı olan dans türü haline geliyor.
Özellikle Şehir yaşantısının monotonluğundan bunalan insanların değişiklik arayışları, son yıllarda Latin danslarına olan ilgiyi de beraberinde getiriyor. Latin Dansları; Avukat, doktor, gazeteci, memur, öğrenci hemen hemen her sınıftan insanların bir araya tek bir sınıf haline gelerek, kendilerini ifade etme yerleri haline gelmiş durumda. Gençlerin büyük bir ilgisinin olması, alternatif bir alan oluşturması ve gençlerin kendilerini ifade edebilme olgusu olarak Latin Danslarına ilgisi de arttırmış durumda. Bu anlamda Halkın Sesi Muhabirlerinden Umut Erses ve Aycan Karadağ’da kentteki 2 dans okulunu ziyaret ederek Zonguldaklıların bu dansa ne kadar ilgili olduğunu araştırdı. Latino De Diamante Dans okulunun kurucusu ve dans eğitmeni Uğur Dinç, Latin Dansı’nın tarihsel sürecinden ülkemize gelişi ve özellikle gençler için bir alan oluşturması, Latin danslarının nasıl işleyişi hakkında bilgiler verirken kentteki diğer bir dans okulu olan Sportif Fitness ve Adım Bale Dans Eğitmeni Tuğberk Oğuzhan ise bu ilginin serüvenini ve bu dansa meraklı olan insanların neler yapması gerektiğini anlattı.

 

Aycan Karadağ: Son zamanlarda Latin dansına çok fazla bir merak var. Bir eğitmen olarak bunu nasıl görüyorsunuz?
Tuğberk Oğuzhan: Marjinal olma duygusu insanlara çok fazla şey katabiliyor. İsteyerek ve yeteneğin olması gereken şey dans. İnsanların dansla kendisini ifade etmesi çok güzel. Derslerimin yapısı gelen öğrencilerle zaten sürekli kontak halinde olduğumuz için daha ılımlı yol izlemek makul oluyor. Senin karşında rahat edemez ise dans ederken de rahat edemez. Bu işin özü rahatlamakta. Güzel dans edebilmek için kendisini rahat etmekte, insanların rahat etmesi gerekiyor. Ben elimden geldiğince ılımlı davranmaya çalışıyorum ama eğer istek yoksa ben dans edeceğim ben dans etmeyi öğrencem diyorsa bunu yüzeysel olarak söylüyorsa, bu şekilde devam ederse bir şekilde zaman için bırakıyor. İstemek gerçekten önemli bir yaptığınız işten haz almak bir işin kalitesini artırıyor.

Aycan Karadağ: Latin Dansı ile ilgili internet veya yayımcılık adına pek fazla doküman yok siz bu dansın kültürünün ilerleyişi gelişimi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Tuğberk Oğuzhan: İsin aslı kendi kültürlerini yaşatma isteği. Gerek Güney Amerika’dan gerekse güney Afrika’dan esir alınan kölelere başlayan göç hareketiyle başlayan bu hareket hiç değilse bu kültürlerini kendi arasında yaşatma isteği. Durum böyle olunca buna seyirci olan insanlarda var. Ne kadar gizli kalabilir ki siz devamlı büyüyen bir toplumsunuz. Büyüyen bir toplum haline gelmişsiniz ama siz kendi kültürünüzü yaşatmaya devam ettiğiniz için bunu görecek insanlar da olacaktır. Bunun sevilmesi,  yapılan isin görülmesi bunun yayılmasındaki en büyük sebep. Kendi müziği, dansı karakteristik bir yapıya sahip. Bu nedenle insanlar tarafından çok çabuk beğenilebiliyor, kendini ifade etme açısından kendi kalıpları var. Kendini nasıl ifade etmek istiyorsan öyle ifade ediyorsun. Bunun gerçekten karşı tarafa yansıttığını anladığın anda çok farklı bir dünyaya geçmiş oluyorsun. Senin ne anlatmak istediğini, zevk aldığın şeye bakarak gerçekten anlıyor. Ressamların soyut resimlerine baktığında herkesin farklı bir çıkarımı olur ya dans bunun tam tersi bir durum. Soyutsal bir düzen içeresinde yapıyorken karşınızdaki bir takım figürlerle anlatmaya çalışıyorken aynı fikre kapılmış olması sizin başarınız anlamına geliyor. Eğitmenlikte de asıl olan şey bu olduğunu düşünüyorum. Gidip karşınızdaki insanla konuştuğunuz zaman sizin kendi söylediklerinizi aktaramıyorsanız, sizin iyi bir eğitmen olduğunuzu söyleyemezsiniz.
Aycan Karadağ: Latin dansları son yıllarda ülkemizde büyük bir ilgi var, doğal olarak kentimizde de inanılmaz bir ilgi var. Sizde bir eğitmen olarak bu ilgiyi nasıl görüyorsunuz?
Tuğberk Oğuzhan: Bu Latin dansa ilgi 3-4 senelik bir geçmişi yok. Kronolojik bir geçmişi var. Su anki bir yığılmanın. 80’lerde Tolgahan, Aytuç Bentürk, Yonca Evcimik bunlarla başlayan bir dans furyası var 90’larda sürekli dans ediyorlardı. Break dans, hiphop kültürünün Almanya’dan gurbetçilerin getirerek ülke içine daha sık taşınmasını sağladı. İnsanlar bir yerden sonra başlıyor insanlarda özenme, imrenme de var. Durum böyle olunca Tolgan beyin yetiştirdiği kişiler çıkıyor, insanların elinin altındakini araştırdığın da çıkıyor 2000’li yılların başlarında da Aytunç Bentürk’ün şampiyon olması dans camiasında olan insanların Latin danslarına merakı arttı. Öyle olunca insanlar toplanıp bunun zevkli bir iş olduğuna inandırdılar kendilerini. Yani yuvarlanan kar tanesi gibi düşünün aynı şekilde çığ gibi arttı. Son yıllarda üniversite gençlerinin yapıyor olması daha da yoğunlukla yapılacak anlamına geliyor. Su an bu işi yapan insanlar ve bu işten keyif alan insanlar yarın çocuklarına da tavsiye edebilecekler. Alt yapısı daha erkenden gelişen çocuklar bu işi daha da ileriye götüreceklerdir.
Aycan Karadağ: Dans Federasyonu var, burada işleyiş nasıl gidiyor, yol açıcı durumları nasıl işliyor?
Tuğberk Oğuzhan: Federasyonun dans yarışmalarıyla ilgili gösterdiği kolaylıklar var. Lisanslı hoca yetiştirmek için uğraşıyorlardı.  Bunlarda azaldı zaman içinde çeşitli siyasi olaylar yüzünden bunlar da giderek azaldı. Devlete bağlı kurum sonuç olarak. Böyle olunca eğitim üzerinden pek bir şey kat edilmedi. Öte yandan yarışmalar çok keyifli bir şekilde devam ediyor. Bu lisanlı sporcular bunu geliştirdiği anlamında geliyor. İnsanlar bir şeylerin devamını getirmek bir şeyleri kazanmak istiyorlar, onun verdiği coşku var.
Aycan Karadağ: Latin Dansları bizim geleneksel dans kültürü ile bağı nasıl ilerliyor?
Tuğberk Oğuzhan: Zaten dans ediyorsanız her şeye bir ilginiz artıyor özellikle isin içinde dans olduğu zaman. Kendimi anlatıyım mesela; benim ailemde çok fazla dans eden insan yok. Bir tek babam daha eğlenceli bu olaylara meraklı bir insandır. Onla başladı birazcık bu iş. Bir kere dans edince insanlar hadi oyna bakalım, çocukken hadi dans ette teyzenler seni izlesin durumu yaşanıyor. İnsanların önünde olma duygusu artıyor zamanla sonunda farklı şeyler aramaya yönleniyorsun. O farklı şeylere yöneldiğinde orada senin birazcık kişilik ve karakteristik özelliğin ortaya çıkıyor.  Sana ne haz veriyor, ne ilgini çekiyor ya da farklı bir halkoyunu dalımı stilin de ortaya çıkıyor.
Aycan Karadağ: Dans mı bir kültürü değiştiriyor yoksa bir kültür mü dansı değiştiriyor?
Tuğberk Oğuzhan: Kültür dansa etki eder mi? Bence etmez bence dans kültüre etki eden bir olaydır. Afrika’ya baktığın zaman hiç gülemeyen insanlar var, gülmenin günah olduğunu düşünen insanlar var. Dans da kültürün içinde olan bir kavram, kültürün bir ögesi. O nedenle dansın kültüre bir şeyler kattığını düşünüyorum.

Aycan Karadağ: Değişime göre nasıl bir yol izliyor?
Tuğberk Oğuzhan: Farklı bakış açıları kazandırıyor. Bir köşeye atamazsınız. Kafa yapınız değişiyor hani ben geçmişime baktığım zaman yani çok yaşlı biri değilim 26 yaşındayım ama bir tutku içinde yaptığın zaman benim için güzel hisler uyandırdığı için bakıyorum, tartıyorum bazı şeyleri dediğim gibi birazcık daha verdiği farklı bir bakış açısı var. Biraz daha kroki şeklinde görebiliyorsun, birazcık daha olayları incelemek istiyorsun buda sizi değiştiriyor zaten. Dansın değiştirme özelliği var. Algılarınızın hep açık olmak zorunda, tanımadığınız biriyle dans ediyorsunuz ve ona belirli yönlendirmeler yapıyorsunuz. Gerçekten bir noktaya getirirseniz belli noktadan sonra öyle hareketler yapıyorsunuz ki karşı tarafın, kendinizin bir tarafını kırma, sakatlama riskiniz var. Hareketlerin yapılırken sizin gösterdiğiniz kesin kararlar sizin iste kişiliğinizde etkilenmesine yol açıyor. Ben isin sportif kısmına bakıyorum bir isi spor olarak yapıyorsanız belli bir disiplini vardır. Bu disiplini yerine getirirseniz başarılı sonuçlar elde edersiniz. Mümkün mertebe insanlara da derslerde bunları anlatmaya çalışıyoruz ama ne kadarı yapıyoruz belli değil.
Aycan Karadağ: Türk erkekleri dans eder mi diye toplumsal bir yargılarla karşılaşıyormuşsunuz?
Tuğberk Oğuzhan: Ben Türk erkeği dans mı eder diye sorulunca ben bu algıyı kırmak için insanları dansa davet ediyorum. Öncelikle içinde bulunacakları ortamı görmelerini istiyorum. Ortam gerçekten önemli dans dersi alıyorsunuz ama niçin dans ediyorsun. Oturup 4 duvar içinde aynadan kendini izleyerek dans etmenin bir faydası yok. O ortama girecek, görecek çünkü dansta belli bir zümreye hitap ediyor. Belli bir ahlaki bir yapısı var. Eşli bir dans yapıyorsun tanımadığın kişilerle özellikle böyle bir ülkede dans ediyorsun, bunlar seni nasıl etkileyecek, bunlara sen nasıl bakacaksın kendi içerisinde vicdanın tartıp yaptıkların zaman dansa geliyorlar böyle yapmadıkları zaman gelmiyorlar. Yok, genelde biz kıvırmayız, erkek adam oynar mı? Zeybek olsun oynayayım ama zeybek oyununu da oynayamıyor. Birazcık kendilerine özgüven olması her şeyin altından kalkıyorsunuz. Utanma var, Türk erkeği biraz utangaç.


Aycan Karadağ: Öğrenciler nasıl portre çiziyorlar?
Tuğberk Oğuzhan: Genelde her tipten öğrenci geliyor; sosyalleşmek için, dans etmeyi öğrenmek için, bu işi profesyonel olarak geliştirmek isteyenler geliyor. Bunların hepsine ortak bir ders sunumuna gelince de bu seferde teknik boyutlarıyla anlatıyorsun, biraz daha derinleşmesine iniyorsun. Orada öğrencinin algısı önemli oluyor. Biz elimizden geldiği kadar isin tekniğini de anlatalım, püf noktalarını da anlatalım çünkü sadece hareketi bir insanın gözü önünde yaparak öğrenmesini sağlayamıyorsunuz, hali hazırda ona daha detaylı anlatmanız lazım. Aksi takdirde oluşacak her türlü olumsuz durumları yaşamasın.  Buda dersi biraz sıkıcı hale getirebiliyor. Eğer derse gelen grup biraz daha sosyalleşmek amacıyla geliyorsa o zamanda birazcık daha eğlendirici hale getiriyorsunuz o şekilde ilerliyorsunuz. Derste olan kursiyerlerin size verdiği enerjide önemli oluyor. O sizin dersi nasıl işlediğinizi belirliyor. Ben giriyorum derse baktım herkesin bir enerjisi yok, benim enerjimi düşürüyor. Çünkü onların arasında çok fazla enerjik kalmak daha yıpratıcı oluyor. İnsanların nasıl geldiğiyle alakalı dersin işleyiş yapısı bununla orantılı oluyor. Belli tekniklerle, stratejilerle ilerlemiyoruz. Karşınızdaki insana anlatabilmek.
Aycan Karadağ: Öğrenebiliyorlar mı?
Tuğberk Oğuzhan: Öğrenebiliyorlar. Ama iste bu alan çok güzel bir kaçamak. Gelişmeye çalışan kentlerde güzel bir alan. Sosyal bir aktivite, başka alan yok, çok fazla alternatif yok. İnsanlar buraya geliyor ve öğreniyorlar, öğrenilmeyecek bir şey değil. Çok güzel bir söz var “Yürüyebiliyorsanız dansta edebilirsiniz” diye. Çok zor bir durumu yok sadece birazcık bir tık daha keyif almak isterseniz daha karışık hale geliyor.  Biraz daha keyif alacaksan bu işi çabalayacaksın.  O zaman aldığın keyif bambaşka oluyor. Bunun kültürünü vermek bunu doğru vermek önemli olan konu. Dansa kaldırırsınız birini teşekkür edersiniz, çok fazla muhabbet etmezsiniz çünkü bu karşınızdakini rahatsız eder. Böyle basit kurallar var bunları kullandığınız zaman hiçbir sorun yok.
 
 
  
Aycan Karadağ: Dans okulu kurmak aklınıza nerden geldi?
Uğur Dinç: 2011 yılında Latino De Diamante’yi kurdum. İlk kurduğum zaman buradaki dans edenlerle oluşuyordu. 20 kişiydik. Daha sonra biz bunu öğrencilere öğretelim. Duyuru yaptık ardından 300 kişi dansa katılım gösterdi. Benim hep istediğim şey dansı seven, dansa meraklı, dans geçmişi olan kişilerin gelmesi çünkü bu beni daha rahatlatır ve daha mutlu eder. Latin dansı sürekli teknikleri gelişen bir dans biz de eğitimlere başladık. Latin dansları teknik üzerine kuruludur.

Aycan Karadağ: Latin danslarının kültürü ve ilerleyişi nasıldır?
Uğur Dinç: Salsanın tarihi 1600 ‘lı yıllarda Afrika’dan göç eden kabileler, Güney Amerika’ya gidiyorlar oralardan alışveriş yapıyorlar. Bazı Afrikalılar orada kalıyorlar ve bu kültürler birleşiyor. Afrika dansı ile Küba’nın o zamanki dansının karışımı oluyor. Aslında müzikle başlıyor. Avrupa’nın müziği ile Afrika’nın vurmalı çalgıları birleşiyor ve Salsa müziği ortaya çıkıyor. Küba’dan New York’a taşınıyor ve Los Angeles sitili gelişiyor. Editoeres bunu geliştiriyor. Salsa kendi içinde değişime uğruyor. Eskiden daha gösterisiziz bir danstı ama Avrupa’ya yayıldıkça daha gösterişli daha showa yönelik hareketler ortaya çıktı. Türkiye’ye gelişi hakkında aslında pek bilgim yok. Eskiden Avrupa’da görmüş insanların Türkiye’ye getirip burada dans edip ve öğretmeye başlıyorlar. 2003’de Aytuç Bengül   Salsada dünya birincisi olunca daha da gelişmeye başladı. Tangoya gelirsek 1930 yıllarda Türkçe Tango Müzikleri vardı. Dans insanları hem sosyal hem manevi olarak mutlu edebilir. Ben seviyorum ve sevdiğim içinde başkalarına öğretmek istiyorum. Kentte da Latin dansının gelişmesini istiyorum. İlerleyen zamanlarda kendim bir yer açmak istiyorum. Su anda ki yerimizi bize Esas 67 tarafından tahsil edildi. Ben de eğitim veriyorum.
Aycan Karadağ: Latin danslarına ilgi gün geçtikçe artıyor bunu nedenlerinden nelerdir,  televizyon programlarında yayınlayan dans yarışmaların etkisini görüyormuşsunuz?
Uğur Dinç: Medya’da yapılan dans ile ilgili yarışmalardan da önce Salsa ülkemizde yayılmaya başlamıştı. Gerçekten dans edenler bence o yarışmalara çıkmazlar yani çıkacaklarını düşünmüyorum. İlk TDSF’nin oranın yaptığı bir yarışma düzenleniyor. Bu giderek gelişiyor. Ülkede gelişmenin Merkezi tabi ki İstanbul. Ben ilk İstanbul’da 2006 yılında Osman Cengiz’den öğrendim. Daha sonra Antalya’da belli dans okullarına gittim. Zonguldak’ta bunu geliştirdim. Ben de o kadar iyi bir dansçı değilim ama elimden geldiğince geliştirdim. Eğitim olarak teknik olarak bana verilenleri çocuklara aktarma konusunda gayet iyiyim, öğreticiyim.
Aycan Karadağ: Kentin dans kültürü nasıl?
Uğur Dinç: Zonguldak’ta dansın gelişmesi lazım. Gerçekten eski bir şehir. Zonguldak ilk Cumhuriyette kurulan şehir. Akabinde Zonguldak’ta eskiden Vals yapılan bir şehir.
Aycan Karadağ: Dans eğitiminde zorlandığınız konular nelerdir?
Uğur Dinç: Okulumuza gelen her öğrenci beğenerek gidiyor.  Topluluk yönetmek gerçekten zor. Kolay gibi gözükse de gerçekten çok zor. Zonguldak’ta dedikodu çok büyük sorunumuz. Yeni başlamış bir şey olmasına rağmen dedikodu çok kişisel bir sorun ve bu sorun insanları kırıyor. İnsanları danstan soğutuyor. Zaten ben bunu ilk toplantı da söylüyorum bütün olumsuzlukları ben anlatıyorum. Adabınızla dans edin, sevgili olacaksınız oluyorlar da. Bunu dansla beraber yapın, sevgili olup kaçıp gitmeyin. Sonrada doğru azalıyor. Senenin basında 380 kişi başladık simdi 120 kişi kaldık. Öğrencilere yönelik yapıyoruz. Dedikodudan gidiyorlar, sınav olayları okul olayları yüzünden gidiyorlar.  4 senemiz, yeniğiz bazı aksaklıklarımız var ama bunları aşacağayız. Latin danslar üzerinde kimsenin kafasında bir soru işareti kalmamasını istiyorum. Latin Dansları nasıl bir sosyal faaliyet olduğunu görmelerini istiyorum. Belki ilerde bu mesleği yaparlar.
Aycan Karadağ: Öğrencileriniz gelişimleri nasıl?
Uğur Dinç: Biri geliyor, dans öğrenmek istiyorum diyor sonra başlıyor sonra dansı sevmeye başlıyor sorduğunda hocam ben böyle ortam için gelmiştim ilk başta diyor. Ama işte sonra o çocuk gayet iyi dans ediyor, gayette kendini geliştirdi. Ama ismi çıkıyor kentte maalesef dansı bırakıyor. Dansı öğrendikçe seviyor ve fikri hayata bakışı o kişinin değişiyor. Dansı öğreniyor ve öğrendiği şeyleri bir dans gösteriminde göstermesidir. Dans geceleri düzenliyoruz ve oralarda yapmaya başlayınca farklı bir duruma geliyor ve haz alıyor danstan.
Aycan Karadağ: Eğitmen olarak öğrencilerin dansa ilgilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Uğur Dinç: Dansı yapmaya çalışan oluyor, beceremiyor, sıkılıyor ve bırakmak zorunda kalıyor. Böyle az örnekle karşılıyorum.  Ritim kulağı olmayanlar ise yapabileceğimiz bir şey yok. Sosyalleşmek için gelenler var. Ortam kurmak için gelenler var. Merak edip gelenler var. Yeteneği olup olmadığını görmek isteyip gelenler var. Alt yapısında halk oyunları olduğu zamanda buna katılım gösteriyorlar. Dans geçmişi olan kişiler katılım gösteriyorlar.

 
Aycan Karadağ: Eğitim tekniğiniz nasıl?
Uğur Dinç: Öğrencilere biz Los Angeles’i tarzını öğretiyoruz. Los Angeles, Küban, New York stili evreler halinde gidiyor.  İlk derse geldikleri zaman ilk iki hafta partnerleriyle ele ele tutuşturmuyorum. Benim kuralım herkes herkesle bir kere de olsa dans edecek. Bu benim kuralım. Kişisel bir şey.  Çünkü sunu algılamasın diye; karşısındaki kişiden etkilenmesin diye bunu dizginliyorum. Bakıp dansı gerçekten sevdiği için mi yapıyor yoksa buraya geliş amacı başka diye mi yaparak aslında bir test etmiş oluyorum. Eğitim sisteminde var bu yüzden eğitim sistemini çok iyi bilmen lazım, Çocuklarla etkileşim çok iyi olması lazım, arkadaş gibi davranıp aynı zamanda o otoriteyi de koruman lazım, esprili, saygınlığı koruman lazım, dışarı çıktığında da aynı durumları koruman lazım. Sevklerindirmen lazım ve dansta sıkıyönetim olmazsa olmaz. Dansta otoriteyi koruman lazım, yanlışını herkesin içinde söyleyip onu sevklendirmen lazım. Tabi kişiden kişiye karakteriyle de uygunluk da kurmak zorundayım. Çünkü nerden nereye gelen öğrencilerim vardı. İlk zamanlar diamnete denince ortam kurma için gidilen yer diye dışarıda anıldı onu kırdım. Öğrencilere bunu empoze ederek, duruşumuzla bunu kırdık. Hocalar için bu ortam can sıkıcı. Konuşulan laflar, çekiştirmesi benim saçlarımı ağrıttı.  Tangoya öğrenci alırken sınavla alıyorum. Sınavda görsel hafızaya önem veriyorum ve ona göre öğrenci alıyorum. Tango çok zahmetli bir dans. Haftada 1 hareket gösteririm derim, çok tekrar gerektiren bir dans türüdür.  Salsada daha rahat ve esnek davranıyorum. Dans etmek isteyen herkesi alıyorum. Çok kişi mi az kişi mi az kişi. Çok kişi olmasının da sebebi kıramadığımdan ama tangoda az kişi zaten komisyonla alıyoruz, 3 kişi var buda yükümü hafifletiyor.
 
  
 
 
 
  
  

“Uçucu bir şey bu sözünü ettiğimiz... Gün doğumunun o anlık sihri gibi, tüm boşluğa süzülüveren... İnsanlık tarihi kadar yaşlı. Yine de dişi. Hiçbir duygu yok kanına girmediği. Kimi zaman aşık, kederli, hırçın. Her zaman baştan çıkarıcı... Parmak uçlarında yükselip yaşama dair ne varsa alıp getiriyor... Sınır tanımıyor. Din, dil, ırk... Akla gelen ne varsa bizi bizden ayıran, hepsini ortadan kaldırıyor. Tek vücutta kıvrılıp birleşiyor herkes. Dans bu; su perilerinin dilinden bir tek o anlıyor....”