Bu hafta Muhabbet Derneği Üyesi Sayın Özgür Kara’ya bırakıyorum köşemi. Öyle anlaşılıyor ki bu köşe bir müddet Sayın Kara’nın olacak. Bu yazıları, tefekkür dünyanıza bir şeyler katıp, kendinize yeni bir tartışma arkadaşı bulmanın sevinciyle okuyacağınız düşünüyorum. Sayın Kara’ya da emeği için teşekkür ediyorum.
 
Geniş kitleler tarafından kabul gören ilk tarikat Abdulkadir Geylani'nin yolundan gidenler tarafından çıkarılan Kadiri tarikatıdır. Zikir, Kuran'ın zaman içinde anlam kaymasına uğratılan kavramlarından biridir. Hicri 5. miladi 11.yy.da yanlış sünnet algısı, uydurma hadisler ortaya çıktı. Bu zaman dilimi içinde İsrailiyat (Yahudi-Hıristiyan bilgileri) pisliğinin tefsirlerin içine girdi. Emevi-Abbasi yöneticilerinin saltanat uğruna din üzerinden çıkarcı bir politika yürütmesi, farklı kültürlerden Müslümanlığı kabul eden insanların eski inançlarındaki örf ve adetlerini İslam’ın içine sokmaları ve mezheplerin ortaya çıkarak mezhepçiliğin hortlaması da bu zaman dilimindedir.  Bunların üzerine bir de tasavvuf ve tarikat öğretileri de eklenince zaten bidat ve hurafeler çöplüğü haline getirilmiş olan
Allah'ın dini, daha da tanınmaz bir hale büründürüldü.
 
O’NUN HAYATINDA OLMAYAN RİTÜELLER ALLAH'IN EMRİ GİBİ GÖSTERİLDİ
Belki de iyi niyetlerle ortaya çıkan tarikat anlayışı zamanla asli çizgisini bozarak, insanların inançlarının sömürüldüğü, vahyi anlamamaları için önlerine barikatların kurulduğu, tebaasının etinden-sütünden yararlanıldığı çıkar örgütleri haline dönüştürüldü.  Nüfuzlarını artırmak, insanları oralara bağlamak ve de kullanmak için her tarikat kendi disiplinini oluşturdu. Bunları iki ana unsurda toplayabiliriz: Zikir ve rabıta. Oltalarına taktıkları insanları kaybetmemek için, zikir, evradu ezkar gibi bazı lafızları telkin edilerek dersler verildi. Belli vakitlerde de cehri (sesli) ya da hafi (gizli) zikir olarak topluca yapıldı. Böylelikle “Biz doğru yoldayız, hem ne var ki kötü bir şey mi yapıyoruz? Allah'ı zikrediyoruz” izlenimi verildi. Bunlar da, Rasulullah’a iftira atarak, onun adına yalanlar söylenerek uydurulan hadislerle desteklendi ve böylece ne Kuran'da ne de Rasulullah’ın hayatında olmayan bu ritüeller Allah'ın emri olarak algılanmaya başlandı. Dolayısıyla DİN-LEŞTİRİLDİ. Bu yapılanları eleştirip karşı çıkanlar da zındık, kâfir olarak yaftalandı. 
 

23 yılını, her şeyi göze alarak, ölümü pahasına, Allah'ın vahyini hayatına taşımak ve insanlara aktarmak için gece gündüz demeden çalışan (5-67, 22-67, 43-43) Rasulullah da onlara göre yine onlar gibi ashabıyla zikir halkaları oluşturmuş ve bu dersleri yapmıştır. Geceleri kalkarak saatlerce Allah'ın ayetlerini düşünerek, O'nun muradını anlamaya çalışan (3-190-191, 32-16, 73-2-4), imanı uğruna yurdunu terk edip hicret eden, (9-20,88), Allah yolunda sürekli mücadele edip ölümü göze alan (9-111,33-23-23), Allah'ın ayetlerini hayatlarına taşımak için samimiyetle çalışan ve fedakarca bir hayat yaşamak için didinen (2-207,13-22,59-9), Allah'ın, onların üzerindeki desteğini bilerek, hissederek her türlü zorluğa, güçlüğe karşı sabredip göğüs germek için ellerinden geleni yapan (2-45,153,249, 3-146,8-46),  Rasulullah ve ashabının yerine, aklını şeyhine, hocasına, üstadına ipotek etmiş, kalıplaşmış sözleri belirlenmiş sayılarla tekrar ederek zikir yaptığını sanan, üstelik yaptıklarını sağlam bir zemin üzerine oturtup delillendiremeyen, uyuşuk, ruhsuz,başka fikirlere kapalı olan, kendisini yenilemeye açık olmayan, silkenelip üzerindeki kara bulutları dağıtmaya da niyeti olmayan, yaşadığı toplumla, sosyal ortamla,dünyayla pek alakası olmayan tipler gelmiştir.
 
KÖTÜLÜK MİSLİYLE, İYİLİK İSE FAZLASIYLA KARŞILIK BULUR
 Hangisi olmak istediğinize siz karar verin. Birincisi Kuran'ın oluşturduğu canlı insan tipi (Müslüman), ikincisi ise rivayetlerin oluşturduğu ölü insan tipi (söylemeyeyim). Bu konuyla ilgili Ebu Hureyre kanalıyla gelen bir rivayeti inceleyelim. Bir kimse günde 100 defa "La ilahe illallahu vahdehula şerikeleh lehul mülkü ve lehul hamdu ve huve ala kulli şeyin kadir" derse bu onun için 10 köle azadına bedeldir ve ayrıca kendisine 100 hasene yazılır, 100 günahı silinir.  Ve bu sözler kendisi için o gün akşama kadar şeytandan korunmaya vesile olur. Hiç kimse o gün ondan daha efdal bir amelle gelemez.  Meğerki onun yaptığından daha fazlasını yapmış bir kimse ola. O cümleyi 100 defa söylüyorsunuz, 10 köle azat etmiş gibi oluyorsunuz. Hâlbuki Beled Suresi’nin 11-17.ayetlerinde, akabenin yani sarp-zor yokuşun şıklarından birisi olarak köleyi azat etmek, köleyi kurtarmak olarak sayılır. Rivayette 100 hasene verileceği yazılıdır. Kuran'da kötülük misliyle, iyilik ise fazlasıyla karşılığının bulunacağı vurgusu yapılır.(2-261,6-160?42-40) Bunları ağızla söylemek iyilik oluyor ve 100 haseneyi kapıyorsunuz ve 100 günahınız siliniyor.Vebu sözleri söylediğiniz için de şeytandan yani günaha girmekten korunuyorsunuz. O gün bir fakiri doyursanız, giydirseniz ya da bir müşkülü ortadan kaldırsanız veya insanlığın yararına bir iş yapsanız dahi rivayete göre o sözleri tekrar etmek diğer yaptıklarınızdan daha efdal yani daha iyi oluyor. Ne ilginçtir ki, bu pislikleri uydurup Rasulullah’a atfedenler peygamber sevdalısı oluyor. Ancak bunları eleştirenler ise peygamber inkârcısı, düşmanı olarak mimleniyor.
 
AMELİNİZ YOKSA SÖZÜNÜZÜN DE İTİBARI YOK
Bir saçmalık da Müslim'den aktaralım: “Kim la’yı uzatarak laaaaaaaa ilahe illallah derse 4000 büyük günahı bir anda yıkılır.” Bu nasıl bir anlayış, nasıl bir idrak,  nasıl bir kavrama, nasıl bir muhakeme. Bu rivayete bir Müslüman nasıl inanır, nasıl zikreder akıl alır gibi değil. Evet, Kuran'ın ifadesiyle O'na hoş sözler (tayyib) yükselir (14-24). Ancak o sözleri Allah'a ulaştıracak olan SALİH AMELLER’dir (35-10).  Demek oluyor ki, ameliniz yoksa istediğiniz şeyi istediğiniz kadar söylerseniz söyleyin Allah katında hiçbir değeri, hiçbir itibarı yoktur. İşte size Kuran şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un bu konuyla ilgili müthiş dizeleri:
 
“Sofuluk taslıyorsun elinde boy boy tesbih
Çevrende dalkavuklar tapınır gibi la teşbih
Sarık,cübbe ve şalvar hepsi istismar,riya
Şekil yönümden sanki Ömer'in devri güya
Herkes namaz oruçta hepsi sözünü dinler
Zikir Kuran sesinden,yerler ve gökler inler
Ha,bu din iman,takva inan ki hepsi yalan
Sen onları kendine taptırırsın vesselam
Derdin davan sadece,hep nefsi saltanatın 
Şimdilik putu sensin tapılan menfaatın
Hey kukla kafalı adam,dinle sözümü tut
Bunların dilinde hak ama kalbi dolu put.”
 
Zikir kökünden kelimeler Kuran'da 292 yerde geçmekte ve şu anlamlara gelmektedir. 
Hatırlamak-2-40, 47,122, 231, 3-103,5-7, 11, 20, 7-69,74 (Nimetin hatırlanması),3-135 (Günahtan sonra Allah'ı hatırlamak), 2-63,7-171 (Kitaba sarılmak, içindekini unutmamak).
Anmak-3-41,8-45,20-34,22-40,26-227,33-41,62-10 (Kesiran-çok anmak),7-205,29-45,33-34
Şeref-21-10,38-1,43-44 Öğüt vermek, nasihat etmek, açıklamak,  uyarmak, hatırlatmak-18-57,19-16, 41, 51, 54, 56, 67,  32-22,46-21, 51-55, 25-73 anlamlarına gelir. Bu ayetlerin hiçbirisinde de günümüzde yapılan, belli sayılarla belirli kelimeleri tekrarlama emri yoktur. Aynı zamanda zikir, Kuran'ı Kerim'in bir sıfatıdır. 13-28,15-6,9, 16-43,20-124,21-36,36-11,39-23,54-25 
 
Sonuç olarak, Allah'ın bize dediği, öğrettiği şekilde (2-198,239) O'nu zikredelim (2-200). Yoksa Şeytan bizi O'nun zikrinden alıkoyar (5-91). Çoğunluğun doğru yaptığını zannederek (6-116) güdülen sürüler haline gelmeyelim (2-104,4-46). Allah'ın zikri (Kuran) hatırlatıldığında sırt dönen zalimlerden olmayalım (18-57,32-22). Yoksa dostumuz şeytan olur (43-36).Sıkıntılı bir hayat bizi bekler (20-124). Rasulullah ve ashabının yaptığı gibi Allah'ın kitabına sımsıkı sarılalım ve ayrılığa düşmeyelim (3-103) ve O'nun boyasıyla (Kuran) boyanalım (2-138). Allah anıldığı zaman yürekleri hoplayan o bahtiyarlardan olalım (8-2). Bizi yanlış yollara sevk etmek, sürüklemek isteyen kendini bilmezlere de Kuran'ın şu müthiş, dillere destan nidasını zikredelim. Bana Allah'tan başkasına mı kulluk etmemi istiyorsunuz EY CAHİLLER (eyyuhal cahilun 39-64). VESSELAM.