Sevgili okurlarım, dine Kuran’ın ışığından bakan ve yalnızca onu rehber edinmeye çalışan bu köşede zaman zaman aynı bakış açısına sahip başka gönül erlerinin de yazılarına yer veriyorum. Bu yazıyı Şükür Turgut kardeşim kaleme aldı.  Aynı ilgiyle okuyacağınıza umarak yayımlıyorum.
 
Kur’an, dosdoğru yolu göstermek için. (Bakara 2, Mâide 16, Yusuf 111, İsrâ 9)
Allah’ı (c.c.) tanımamız için. (İbrâhim 52)
Düşünüp anlamamız için. (İsrâ 41)
Doğru ile yanlışın ayrılması için. (Furkan 1)
Kendisiyle hükmedilmesi için. (Nisâ 105, Mâide 49, En’am 114, Nahl 64, Ahzab 36)
Cennetle müjdelemek için. (Kehf 2)
Şerefimizi kazanmamız için. (Enbiyâ 10, Mü’minûn 71, Zuhruf 44)
Kendisi vasıtasıyla cihad etmemiz için. (Furkan 33 – 52)
Allah’ın azabına karşı uyarmak için. (Kehf 2, Yasin 70, Şûrâ 7, Ahkâf 12)
Uygulamamız ve ona göre yaşamamız için. (Mâide 68, A’raf 3, Zuhruf 44, Furkan 30)
Nasihat almamız için. (İbrâhim 52, Kâf 45, Kamer 17)
Fert ve toplumların meselelerine çâre olması için. (Enfâl 24, İsrâ 82, Hadid 9)
Hayırlara ulaşmamız için. (Nahl 30)
İmanımızın ve Allah’a olan saygımızın artması için. (Tevbe 124, Nahl 102, İsrâ 109)

Evreni Allah yaratmıştır. İnsanı da en güzel bir biçimde Allah yaratmıştır, ve başıboş bırakmamış, peygamberler kitaplar göndererek nasıl bir yaşam sürmesi gerektiğini göstermiştir. Kuran’ı da insanlığa bir kılavuz olarak göndermiştir. Her şey indirilen Kuran’da bu kadar açık anlatılmışken bu donuklukta neyin nesi? Yukarıda okumuş olduğunuz satırlar kopyala yapıştır cinsinden yani alıntı, ama verilen ayetleri tek tek inceledim, (sizin de incelemeniz gerekiyor) eksiksiz doğru. Yaşım otuz, çok şükür akıl sağlığım da vücut sağlığım da yerinde. Bu yaşıma kadar İslam adına annemden, babamdan, cami imamından veya toplumun kulaktan dolma bilgilerinden başka öğrendiğim pek bir şey yok aslında. Ta ki kendi kendime düşünmeye başlayıp aklımı çalıştırmaya, beynimi kurcalamaya başlayana, Kuran’ı kendi dilimde okuma arzusu içimde oluşana kadar. Tabii bu durumda birkaç büyüğümün de etkisi büyüktür. Nasıl olurda bir şeyi anlamadan okur ve ondan sevap kazandığımızı zannederiz bu kadar kolay mı acaba? Değil tabii ki, bu durum uyutulmuş bir toplumun hayata olumsuz yansımasından başka bir şey değil!
 
KURAN ANLAŞILMIŞ OLSAYDI, İSLAM’IN ADI ŞİDDETLE ANILMAZDI
Okuyor ve anlamıyoruz. Anlayamadığımız gibi daha da kötüsü sevap kazandığımızı zannederek,  kendimize, topluma zulmediyoruz. Büyü ya da fal bakmak veya nazardan korunmak için kullanıyoruz, şifa niyetiyle hastaya üflüyoruz, ölülerin ve peygamberlerin ruhlarını şad ediyoruz, ibadetlerde gerekli olduğu için okuyoruz, okuyarak ya da dinleyerek zevk alıyor ve vicdanımızı rahatlatıyoruz. Fakat bir türlü mesajı okuyup, anlayıp,  hayata geçiremiyoruz. Sanki birileri anlamamamız için elinden geleni yapıyor.  İşin aslı, ben, kesinlikle öyle düşünüyorum. Dinimizi kendi dinlerine benzetme, onların yolundan gitme, Allah ile aramıza aracılar koyma, bir şeylere sürekli Kuran’dan kılıf uydurma gayreti içerisindeler ve maalesef toplumumuz kendi kitabını bilmediği ve anlayamadığı için bütün bu hapları yutuyor. İnen ilk ayetlerinden itibaren okuyup öğrenmenin, bilimin, barışın ve hoşgörünün öneminden bahseden Kuran, bütün Müslümanlar tarafından gerektiği gibi okunup yeterince anlaşılmış olsaydı, bugün toplumumuzda giderek yaygınlaşan güvensizlik, huzursuzluk, sevgi ve diyalog eksikliği, bilim ve teknolojideki konumumuz bu düzeyde olmazdı. İslam ülkeleri kavramı şiddet ve terör kavramlarıyla birlikte anılmazdı. Kuran gereği gibi anlaşılmış olsaydı, İslam dünyası diye tanımlanan toplumlarda ayrımcılık, hukuk ihlalleri, kültürel saplantıların bir ürünü olan kan davaları, töre cinayetleri, işkence, fuhuş, soygun, rüşvet, yolsuzluk ve dolandırıcılık gibi suçlar bu kadar yaygın olmazdı. Çünkü saydığımız bütün bu olumsuzluklar, Kur’an’ın indiği dönemde Mekke toplumunda da yaygındı. Ancak Peygamber’in önderliğinde o bozulmuş ve çürümeye yüz tutmuş toplum, Kuran’ın aydınlatmasıyla çok geçmeden medeni bir toplum haline dönüşmüştür. Peki, “Kuran bizi ne zaman aydınlatacak” sorusunun cevabı belli: ‘’Okuyup, anlayıp, hayata geçirmek.’’ İşte bu yüzden hemen şimdi ilk satırlara dönüp indiriliş nedenlerini tekrar gözden geçirmeniz dileğiyle hoşça kalın…
 
                                                                                                                                                      
KURAN’IN MUCİZELER
ALAK (RAHİM DUVARINDAKİ SÜLÜK)
“Sonra onu dayanıklı bir karar yerinde bir damlacık haline getirdik.”  “Sonra o damlacığı asılıp tutunan bir şeye dönüştürdük.”(Müminün/, 13-14)  Ayette “asılıp tutunan şey” olarak çevirdiğimiz kelimenin Arapça’sı alak’tır. Bu kelimenin Arapçadaki temel anlamı “asılı duran, tutunan madde”dir. Bu yüzden ayeti bu temel anlamıyla çevirmek en doğru çeviridir. Peygamberimizin yaşadığı dönemde embriyoloji bir bilim dalı olarak ele alınmıyordu. Bu yüzden embriyolojiyle ilgili terminoloji de yoktu. Kuran indiği dönemdeki insanların kullandığı kelimelerden, embriyonun durumunu en iyi tarif edenlerle embriyonun aşamalarını açıklar. Rahime atılan küçük bir damlacık olan zigot, rahim duvarına “asılıp tutunmaktadır.” İşte Kuran, bu  “asılıp tutunma” olayını açıklayarak indiği dönemde bilinmeyen, yaratılışımızda geçirdiğimiz bir aşamayı açıklamaktadır. Bu yüzden alaka kelimesini temel anlamının dışında “embriyo” şeklinde tercüme etmek, hem tercümenin yeterince aslına uygun olmaması, hem de ayetin esprisini ortaya koyamaması açısından uygun değildir. Peygamberimizin yaşadığı dönemde emriyolojik terminoloji olmadığından, embriyo için özel bir kelime kullanılmış gibi yapılan tercüme doğru olmayacaktır. “Kan pıhtısı” diye ayeti tercüme etmek de kelimenin temel anlamına ve ayetin işaretine terstir. Kan pıhtısının yapışkan yapısından dolayı ayetin tercümesine yakıştırıldığına, hatta sözcüklere bu mananın yani bir anlam gibi eklendiğine tanık olunmaktadır. Bunun sebebi ayetin anlamını kavrayamayanların kendi yakıştırmalarını çevirilere sokmalarıdır. Kuran’ın inişinden yüzlerce yıl sonra bile anne rahminde “asılıp tutunan” bir aşama geçirdiğimiz bilinmediği için  “alaka” kelimesi, bu temel anlamı dışında anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Fakat gelişen embriyoloji bilimi gerçekten de alakanın temel anlamıyla ifade ettiği gibi annelerimizin rahminde bir aşama geçirdiğimizi ortaya koymuştur. (Kuran Araştırmalar Grubu)
 
BİYOĞRAFİ



MATEMETİKÇİ HARİZMİ
Harizmi’yi asıl üne kavuşturan “Kitabü’l-muhtasar fi Hisabi’l-Cebr ve’l – Mukabele” adlı eseridir. Adından cebr kelimesi geçen ilk matematikçi kitabı olan bu eser, bu adla anılmış ve Harizmi cebr ilmi ile ilk kez sayılmıştır. Harizmi’den önce cebr ilmi şifahi olarak bilinmiyordu. Halife Me’mun’un isteği üzerine Harizmi daha önceki bilgileri derleyip toparlayarak cebiri bağımsız bir ilim dalı olarak kaleme aldı ve “Cebr ve’l-Mukabele”yi yazdı. Harizmi’nin daha önce Mısır, Hint ve Grek-Yunan dünyasında bilinen Matematik, aritmetik ve geometri ilmini derinlemesine incelediği ve kendi cebir sistemini geliştirdiği anlaşılıyor. Harizmi matematiğin yanı sıra astronomiyle de ilgilendiği bu sahada da eserler yazdığı anlaşılıyor. “Risale fi’stihracı Tarıhi’l-Yehud” adını verdiği eserinde İbranilerin kullandığı takvimi pratik Astronomi anlayışı çerçevesinde ele alıyor. Bugün için antik çağ İbrani takvim sistemi için önemli bir kayna kolan eserde, İbrani takviminin değişik cepheleri hakkında sağlıklı bilgiler yer alıyor ve ayrıca Güneş ile Ay arasındaki ortalama boylamı belirleme kuralları veriliyor. Kitabu’ul Tarih eserin dede Harizmi’nin ilginç bir şekilde Astronomi ile tarihi olaylar arasında bağlantı kurmaya çalışarak tarih yazmayı denediği görülüyor.(İslami yenilikçiler)