Bir haberi,  TV’lerde, gazetelerde,  face paylaşımlarında birbirinden çok farklı boyutlarda görmek mümkün günümüzde. Hele ortalığın kan gölüne döndüğü, kaos ortamının yaratıldığı bu günlerde..

Neden böyle oluyor..

Bizim haber alma, doğruyu öğrenme özgürlüğümüz için, her gün gözlerimizin  önündeki  haber kaynaklarının bir çoğu, ne yazık ki kendileri özgür değiller.   Yazılı ve görsel medyamızın  bu kategorideki habercileri, yazarları da özgür değil..

Çünkü haber izleyicileri, “Alo Fatih!..” olayını hatırlıyacaklardır. İktidarın hoşuna gitmeyen  haberleri yapan gazetecilerin kovulduğunu, yorumları yazan köşeyazarlarının işlerinden atıldığını da  hatırlıyacaklardır.

Neden bunlar?

Giderek yıprandığını, bu nedenle oy oranının düştüğünü gören iktidar ve çevrelerinin hiçbir eleştiriye tahammül gösterememeleri, aksine yerli-yersiz haberlerin, hatta doğruların çarpıtılarak, övgüye ihtiyaç duymalarından kaynaklanıyor.

“Yandaş basın, yalaka basın, yağcı basın” gibi sıfatlar da ne yazık ki bazı basın-yayın organları için yaygın durumda. Yanlıştı-doğruydu buna hiç dikkat etmeden, olayları hatta tarihi olayları, kişilikleri çarpıtarak anlatmayı marifet sayıyorlar.

Buna bazı yazarları ve  vekil sıfatlı kişileri de katabiliriz. Bütün maharetleri iktidar yanlısı, iktidar çevrelerini öven cümleler kurabilmek.. 

Böylece göze girecekler, “aferin” alacaklar, önümüzdeki seçimler için aday bile gösterilebileceklerdir..

Basın üzerindeki baskılar konusunda ülkemizin bir hayli sabıkalı olduğu,  yabancı ülkelerde ve onların basın organlarında bu konuda çeşitli haberlerin  yer aldığı  yazılıp-çiziliyor gazetelerde.

*****

 8.Haziran tarihinden bu yana başlayan terör eylemleri önceki hafta doruk noktasına ulaşmış, PKK’nın kalleş pusularında çok sayıda gencimizin yaşamını yitirmesine yol açmıştır.

Bütün ülkemizin yüreğine ateş düşmüş, analar gözyaşına boğulmuş, yuvalar yıkılmış, çocuklar öksüz kalmıştır.

Albayrağa sarılmış tabutlar, şehit askerlerimizin evlerine geldiğinde Türk bayrakları ile donatılan mahallelerde göklere yükselen ağıtlarla hepimizin yürekleri burkulmuş, gözlerimiz yaşlarla dolmuştur.

Bu olayları fırsat bilen bazı kirli odaklar, insanları tahrik etmek için Face sayfalarında, Orta-Doğu’da faaliyet gösteren çeşitli terör örgütlerinin  geçmiş çatışmalarında çekilmiş, insanın yüreğini yakan, parçalanmış insan cesetlerini yansıtan  fotoğrafları bile servis etmişlerdir.

*****

  Dağlıca  ve  Iğdır bölgesinde askerlerimize ve polislerimize karşı PKK’nın hain kanlı pusularında yitirdiğimiz gençlerin sayısının artması, geniş halk kitlelerinde büyük tepkilere neden olmuş, yurdun her köşesinde mitingler, yürüyüşler düzenlenmiştir.

Kimi yerlerde belli tahriklerle ırkçı söylemlerin artması, kimi kafaların savaş tamtamları çalmasına yol açmıştır. PKK’lı teröristler, Cizre’de özerklik ilan etme ve kalkışma hazırlığı içine girmişler, ancak devletin gücü önünde dize gelmişlerdir.

Orta-Doğu’yu kan gölüne çeviren emperyalist güçler ve onların yerli işbirlikçileri, İstanbul Taksim’de, Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta tezgahlamak istedikleri  içsavaş  kışkırtıcılığını bu kez yurt genelinde yaygınlaştırmak istemişlerdir.

Ama Türk Milleti’nin büyük sağduyusu ile  Türk’üne, Kürd’üne sahip çıkışıyla başarı sağlayamamışlardır. 

*****

Güney-Doğu Anadolu’da yaşayan insanların büyük bölümü Kürt kökenli ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti yurttaşı. Cebinde T.C. kimliği var, yurtdışına çıkıyorsa pasaportu taşıyor.

Devletin hastanesinde tedavi görüyor, okullarında okuyor. Çalışan veya emekli ise aynı devletten aylık alıyor.

PKK ise ABD gizli örgütlerinin kurdurduğu, koruyup kolladığı, gerektiğinde  yardım ettiği, başımıza bela ettiği kanlı, kalleş bir terör örgütü.

Kürtler’le herhangi bir sorunumuz yok. Bir arada  birlikte yaşıyoruz. Hısım-akraba olmuşuz, birlikte iş kurmuşuz.

Biz devlet ve ulus olarak, bir terör örgütü olan  PKK ile mücadele halindeyiz. PKK’yı Kürtler’in temsilcisi olarak göremeyiz. Geçmiş yıllardan beri sürüp gelen yönetim zaaflarımız ile PKK silahlanmış olabilir.

Ancak, bilelim ki tarih boyunca hiçbir terör örgütü, bir devleti alt edememiştir. Türk Devleti topraklarında da yok olmağa mahkumdur.