Tek Vatan, Tek Dil, Tek Bayrak

İzmit’te SİMA VAKFI’nın( laz kültürü ve dayanışma vakıfı)  ilk kurucularından olan (Münir) Yılmaz AVCI  ile yapmış olduğum röportaj ımı sizlerle paylaşıyorum. Yılmaz bey ile içten sohbetimiz sırasında edinmiş olduğum bilgileri, kendi kültürüne değer vermiş , ona sahip çıkmış olan yüce gönüllü dava arkadaşlarının çalışmalarını anlatacağım.’ Laz olmak bir ayrıcalıktır, tek derdim TEK VATAN, TEK DİL, TEK BAYRAK’ diyen sayın avcıya çalışmalarında başarılar diliyorum

 

LAZCA KİTAPLARINIZI DERLERKEN KAYNAK KULLANDINIZMI?

Hiçbir kitabımda kaynak kullanmadım. Aslında bazılarını yazarken henüz alfabemiz bile yoktu. Diğer yandan, henüz bilgisayarı tanımadığımız için el ile yazdığım yazılarımda değişiklik yapma gereğini duyunca bütün yazdıklarımı yeniden ve defalarca tekrar yazmak zorunluluğum vardı.

LAZCA GRAMEL YOKTU VE SİZİN GİBİ BU AMACA GÖNÜL VERMİŞ BİRKAÇ KİŞİNİN MERAKI SONUCU ORTAYA ÇIKMIŞTIR DİYE BİLİRMİYİZ?

-Elbette. Şahsen ben Lazca gramerinin temellerini 80 li yıllarda Karabük’te attım. O yıllarda hiç kimsede böyle bir düşünce tarzı yoktu. Zira herkeste Lazcanın gramerinin olmadığı gibi bir kanaat vardı. Zaten kabul edilmiş bir alfabemiz de yoktu. 90 lı yılların başında kendi kendime “Neden olmasın ki! Ben bu işi başarabilirim.” Diye yola çıktım. Bu çalışmayı, meraktan ziyade bir dili ve dolayısıyla bir kültürü yok oluştan kurtarıp düzgün temellere oturtmaya yönelik bir çaba olarak düşünebiliriz. Dört sene süren gece gündüzlü çalışmanın ardından kitap basılıncaya kadar süren 10 yıllık süreç içinde devamlı ilavelerle geliştirdiğim bu kitapta birkaç cümlenin dışında hiç kimseden yardım görmedim. Tabir caizse, sadece kafamın içindeki bilgileri bir masanın üstüne döktüm ve onları yerlerine yerleştirdim. Tereddüt ettiğim kısımları yine kendi başıma kendi kendimle tartışarak çözdüm. Çünkü elimde tek kelimelik bir belge yoktu. Benden önce, yurt dışındaki bazı dilbilimcilerin de bu konuda yapmış oldukları küçük çaplı çalışmaların varlığını ise ancak uzun yıllar sonra gördüm. Burada meraktan ziyade bir kültüre yönelik hizmet mantalitesinin öne çıktığını söylemek mümkün.     

LAZCA ÖĞRENMEK İSTEYEN BİR KİŞİ NE YAPACAK?

-Lazca öğrenmek isteyenler için küçük çaplı resimli kitaplar ve görüntülü yayınların ilk adım olacağını düşünüyorum. İleri seviyeler için zaten şiir, öykü, biyografi, tiyatro oyunu, gramer kitabı, seyahatname, hikâye ve roman gibi her çeşit kitaplarımız az da olsa piyasaya çıkmış veya internet ortamında yayınlanmaktadır. Lazca dili bize atalarımızın yadigârı ve mutlaka korunması gereken bir dildir. Ben şahsen Lazca gülüp Lazca ağlamak, Lazca ağıtları dinlemek, Lazca rüya görmek istiyorum. Çünkü ben bunlardan haz alıyorum ve bütün bunlar bir insan olarak doğal haklarımdır diye düşünüyorum.

OKULLARA LAZCA EĞİTİMİ GİRMELİMİDİR? İLK OKULDA MI YOKSA ÜNİVERSİTE İÇİN Mİ DÜŞÜNÜYORSUNUZ?

-Dil en iyi şekilde küçük yaşta öğrenilir diye düşünüyorum. Bizler Türkçeyi ilkokulda öğrenmiştik. Lazcayı hiç bilmeyen kimse üniversitede zorluk çekebilir. Özel seslerimiz için dilin küçük yaşlarda kırılması gerekir ki bunu çocuklar çok daha rahat hallediyorlar. Genç yaşlarda hafızaya kayıt işlemi çok daha kolay ve kalıcı olabilmektedir. Bu nedenle, eğer maksat sadece dil öğrenmek ise ve başkalarınca kasıtlı olarak bir art niyet aranmazsa ilkokullara da seçmeli olarak konmasının faydalı olacağı kanaatindeyim. Ancak bu mümkün olmazsa ikinci şık düşünülebilir.  

TAMAMEN LAZCA BİR EĞİTİM Mİ İSTİYORSUNUZ? TÜM DERSLERDE Mİ OLMALI MESELA MATEMATİK, FEN, GEOMETRİ V.S OLMALIMIDIR? YOKSA YENİ NESİL KENDİ DİLİNİ UNUTMASIN SAHİP ÇIKSIN AMACINDAMISINIZ?

-Son cümlenizde işaret ettiğiniz gibi bir dilin yok olması o halkın yok olması anlamına gelir. Tevfik Esene UBIH dilini konuşabilen son kişi idi ve 20 sene kadar önce onun ölümü ile Ubıh dili ve kültürü de artık yok olmuştur.  Lazca, Azaca, Çerkezce gibi diller Türkiye’de yok olma sınırında olan ilk sıradaki dillerdir ki bunlara şimdiden sahip çıkılmazsa iki nesil sonra bu kültürler için tarihin külleri içinde eşelenmek zorunda kalınacaktır. Elbette ki dili bir bütün olarak ele almak gerekir. Grameri öğrenelim de sayılar veya zaman ölçü birimleri kenarda kalsın diye bir düşünce tarzı olamaz. Lazca çok zengin ve özel bir dildir. Öyle ki Bir tek “DURMAK” kelimesinin çeşitlerini tek kelime ile 140 adet olarak benim kitaplarımda bulmak mümkündür. Böyle bir dilin yok edilişi bence cinayet işlemekle eşdeğerdir. Amaa Türkçeyi bir tarafa bırakıp tamamen Lazca üzerinden bir tedrisatı asla düşünmem. Baba dilimiz Lazca ise anadilimiz de Türkçedir.

LAZCA DA LEHÇE DEĞİŞİKLİĞİ OLDUĞU GÖRÜLÜYOR MESELA HOPA VE ARHAVİDE BİLE GÖZE ÇARPAN DEĞİŞİKLİKLER OLUYOR.  LAZ ALFABESİNDE BU SORUNU NASIL AŞACAKSNIZ?

-Buna Lehçe demek doğru olmaz. Yörelere göre çeşitli ağız veya diyalekt demek daha doğru olur. Bu durum bütün dillerde mevcuttur. Kuzey ve güney Almanya bile birbirlerini zor anlıyorlar. Türkçemizde de bu durum çok açık olarak mevcut değil midir?

Lazca dilimiz binlerce yıllık bir mazisi olan ve bugünlere kadar kendine has bir yazısı olmadan gelen bir dildir. Babam Lazca mektuplarını Arap harfleri ile yazardı. Her çeşit zorluklara rağmen bu dilin buralara kadar gelebilmesi onun ne kadar sağlam temeller üzerinde oturduğunun bir göstergesi olsa gerek. 

Şive sorunu bir anda düzeltilebilecek bir mesele değildir. Herkes doğal olarak kendi diyalekti ile konuşmayı arzu etmektedir. Aslında dilimizde dejenerasyona veya deformasyona uğramış olan kısımlar bellidir ama bu durum dayatma ile ve çok kısa süren bir süreç içinde düzeltilemez. Bu nedenle zamanla herkes farklı diyalektleri karşılaştırıp düzeltilmesi gereken konularda kendi başlarına kararlarını verecek ve bu şekilde de uzun bir süreç içinde de olsa taşlar yerine oturacaktır. Bu arada mutlak surette Laz dili aktivistlerinin de çalışmaları ile halkı yönlendirmeleri ve tereddüt edilen kısımlarda Megrelce ile bir arada incelenip ortak noktaların tespit edilmesi sağlanmalıdır.

 

BEN LAZCA BİLEN BİRİ OLARAK BU KİTABI OKUMAYA ÇALIŞSAM OKUYAMAM OKUNUŞU VE YAZILIŞI ÇOK FARKLI BU SORUN NASIL ÇÖZECEĞİZ.

-Bir dil en güzel şekilde kendi yöresinde öğrenilir. Buna olanak olmazsa o dili konuşanlarla beraber olmak ve hiç çekinmeden bol bol konuşmak gerekir. Bu durum her dil için geçerlidir. İkinci aşamada ise dergi, radyo ve tv. gibi bol bol yazılı ve görsel yayınlardan faydalanmak gerekir.

YILMAZ BEY ROPÖRTAJI OKYAN MERAKLI VE HAYCANLI KİŞİLER, YILMAZ BEYİN YENİ KİTABI LAZCA ÖĞRENİYORUM KİTABI, ALFABE KİTABI, YA DA HECELEME KİTABI NE ZAMAN ÇIKICAK DİYE MERAK EDECEKLERDİR BURDAN BİR MÜJDE VEREBİLİRMİYİZ ?

- Değerli dostum, Laz dili araştırmacısı ve aktivistlerinden Ali İhsan Aksamaz kardeşimle beraber yürüttüğümüz bu çalışmanın Allah izin verirse büyük bir olasılıkla sonbaharda piyasaya çıkması mümkün olabilecektir. Kimse merak etmesin, Laz kültürü artık rayına oturmuş ve birçok gençlerin de katkıları ile hızlı bir şekilde yol almaktadır.

YENİ KİTAPLARINIZ NASIL TEMİN EDECEĞİZ

-Yeni kitaplar FACEBOOK gibi internet ortamları ile duyurulabilir. Yeter ki yayınlansın.

SPONSORUNUZ VARMI?

-Maalesef yoktur. Bu nedenle de Lazca-Türkçe olarak yazılmış “Aleynaya ne oldu (Aleynas mu ağodu)” adlı romanım ve “Şurimşine Belgeseli” 8-10 senedir basılmak üzere kenarda beklemektedirler. Tiyatro oyunu ve Ali İhsan Aksamaz ile Gürcistan’a yaptığımız gezi notlarım ise sadece internet ortamında yayınlandı. Tiyatro oyunu halen “Hopam.com” adlı sitede yerini korumaktadır.

BİRKAÇ LAZCA KELİME VE ANLAMINI YAZARMISINIZ? (SENİ SEVİYORUM, NASILSIMN?, HAVA GÜNEŞLİ,…GİBİ)

Elbette:

-Seni seviyorum.= Ma(n) si(n) k’qorop.

-Ben de seni.= Manti sin.

-Bugün hava güneşlidir. =Andğat’aroniomjore ren.

-Ç’umenmç’imamulun.= Yarın yağmur geliyor.

-Nasılsın?= Muç’oşi re?

-Dişim ağrıyor. Ya sen?= K’ibiri m3’k’ups. Ya (Moro) sin?

-Sin mugcoxons?= Senin adın nedir?

-Man Yunusimcoxons.= Benim adım Yunustur.

-Muk’o 3’anei re?= Kaç yaşındasın?

-Yirmi üç yaşındayım.= Eçi do sum 3’anei vore.

-Sonui re?= Nerelisin?

-Hopalı’yım.= Xopuivore.

-Mu dulyaikip?= Ne iş yapıyorsun?

-Ben işçiyim.= Man madulyevore.

-Nanaskaniz’abuniçkamu ren?= Annen hasta değil ya?

-Hayır, iki aydır çok iyi.= Var, jur tuta ren k’ai ren.  .

 

 

SİMA VAKFI NE ZAMAN VE KAÇ ÜYE İLE KURULDU ŞİMDİ KAÇ KİŞİSİNİZ?

-SİMA Vakfını 1995 yılında kurduk. İlk mütevelli heyette ve 1996 yılında seçimle başa gelen yönetim Kurulunda ben de yer almıştım. Bugünkü üye sayımız 90 kişi kadardır.

VAKFINIZIN KURULUŞ AMACI NEDİR, MİSYON VE VİZYONUNUZ VARMIDIR?

-Vakfımızın kuruluş amacının temel maddeleri tüzüğümüzde belirtilmiş olup Yurt içinde ve yurt dışındaki tüm Lazları kapsamaktadır. Bununla beraber, Vakfın ana hedefleri içinde Yurt çapında;

1-Ekonomi ve Sosyal Dayanışma,

2-Eğitim,

3-Sağlık ve Sosyal Yardım,

4-Spor,

5-Turizm ve kültür ile

6-Doğa Güzelliklerini Korumak gibi aktiviteler yer almaktadır.

 

SİMA VAKFINI TÜRKİYENİN BİRÇOK ŞEHİRİNDE OLAN LAZ DERNEKLERİNDEN AYIRAN FARK NEDİR

-Dernekler her yerde kurulabildiğine göre bunların her biri kendi yöresine hizmet etmekle mükelleftir. Derneklerin başkalarının sahasına girmesinde bir keşmekeş doğar. Vakıf ise özellikle bundan sonra kurulması çok zor olan bir kurum olup eğer tüzüğü müsaitse Dernekleri de kapsamına alarak hizmet görebilir ki Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı olması nedeniyle bu resmi kuruluşun gelir vergisinden muaf olması, hizmet alanını genişletmekte ve birçok avantajlar getirmektedir. Yani Vakfımız gücü ve cesareti varsa gelir vergisi ödemeden hastane, yurt binası vb. çok büyük yatırımlara girebilir. Bu durum, Vakıfları derneklerin önünde tutmaktadır.

SİMA VAKFI OLARAK TÜM LAZ DERNEKLERİNİ TEK ÇATI ALTINDA TOPLAMAK İSTİYORSUNUZ BUNU NASIL YAPACAKSINIZ

-Bu konuda çok çok iyi niyetlerle bir takım girişimlerim olmuştur ama toplum olarak henüz buna hazır olmadığımızı gördüm. Biz Lazlar genetik olarak hep kendi irademizle hareket etmeye, başkalarına tabi olmamaya ve her nedense kendimizi herkesin üstünde görmeye alışkın bir gururlu ve onurlu bir toplumuz. Bir büyük şirkette başkan yardımcısı olmaktansa kendi evimizde aile reisi olmak veya mahallemizde şahsımıza ait bir bakkal dükkânı sahibi olmak bizim için çok daha önemlidir. Bu nedenle benim için zorunlu olarak bu konu şimdilik rafa kalkmıştır.

SİMA VAKFINIZDA ÖĞRENCİ BURSLARINIZ DEVAM EDECEKMİ?

-SİMA’ nın güçlü dönemlerinde birçok öğrenciye burs verilmiştir. Bugünkü durumda SİMA önce kendini toparlamak zorundadır. İnşallah ileriki güzel günlerde burs ile beraber tüzüğümüz gereği her çeşit çalışmaların içine girilecektir. 

SİMA VAKFI OLARAK LOKALİNİZDE LAZ YEMEKLERİ YAPIP SİPARİŞ ALIYORMUŞSUNUZ BU ÇOK GÜZEL BİR ÖRNEK BU FİKİR ORTAYA NASIL ÇIKTI.

-Bu bir ihtiyaçtan kaynaklandı. Eğer bir kültürü yaşatmak istiyorsak, dil ile beraber folklorik etkinliklerin de öne çıkarılması gerekir diye düşündük. Bunun başında da halkımızın özlem duyduğu karalahanasından Laz böreğine kadar her çeşit yemeği de arzu edenlere sunmak istedik. Burada ticari bir amaçtan öte bir hizmet anlayışından doğru yola çıktık.

 

SİMA VAKFI TİYATROSUDA VARMIŞ LAZCA OYUN SERGİLİYORMUŞSUNUZ. OYUNCULAR VAKİF ÜYELERİMİ?

-SİMA vakfının kendine ait bir tiyatro kadrosu yoktur ama elimizin altında her an istifade edebileceğimiz bir tiyatro gurubumuz vardır. Bu oyuncular vakıf üyesi olmayıp profesyonel olarak bu işi yürüten elemanlardır.

Benim yazmış olduğum ve 15-20 yıldır sahneye konmayı bekleyen “Dönük Cami= GolakteiMeçeti” adlı komedi tarzındaki oyun ise maddi olanaksızlık nedeniyle maalesef sahneye konamamıştır.

SİMA VAKFI YÖNETİM DEĞİŞİKLİĞİNE GİDİYOR YENİ YÖNETİMDE SİZDE GÖREV ALACAKMISINIZ?

-SİMA Vakfının 23 Mart 2013 tarihinde yapmış olduğu genel kurulda Yönetim Kurulu Başkanlığına ben getirilmiş bulunuyorum. İşimiz çok zor olmakla beraber çok çok iyi niyetli ve gayretli ekibimle beraber SİMA yı düzlüğe çıkarmanın hesaplarını yapıyoruz. İnşallah başarılı oluruz.

SON OLARAK TÜM LAZLARA VE TÜM TÜRKİYEYE BURADAN BİR MESAJINIZ VARMI?

-Biz Lazlar başka hiçbir halkta olmadığı kadar; Vatanına, diline ve bayrağına tüm benliği ile bağlıyızdır. Özüne-sözüne, namusuna sadık, mert, kahraman, yardımsever, gururlu ve ziyadesiyle onurlu bir halkın mensubuyuz. Lazların özünde hırsızlık, dilencilik gibi adi suçların esamisi okunmaz. Vee şunu iyi bilelim ki bu vatan 40 küsur milletin oluşturduğu bir çiçek bahçesine benzer ki Lazlar bu bahçe içindeki bir orkide çiçeği gibidir. Unutmayalım ki çiçekler solarsa o bahçe tarlaya dönüşür ama ortada bahçe olmazsa çiçek de kalmaz. Öyleyse hem bahçemize sahip çıkalım hem de çiçeklerimizi koruyalım.

Son sözüm şudur ki; Bizler atalarımızdan devraldığımız kültürümüzü korumaya çalışırken; TEK VATAN, TEK DİL, TEK BAYRAK la bütünlüğümüzü pekiştirmeliyiz. Her zaman için bir yumruk gibi ve  devletin bütünlüğü için de çimento olarak varlığımızı sürdürmeliyiz.

(Münir) Yılmaz AVCI  13/04/2013