Gündem baş döndürücü bir hızla gelişiyor… Bir hafta içinde o kadar çok olay oldu ki, hangisine değineceğimi şaşırdım… Yerel mahkemelerin ülkedeki hukuk sistemini altüst etme pahasına Anayasa Mahkemesi kararlarını hiçe saydığı hukuk garabetine şaşıp dururken, yıldız karayel fırtınasının doğa düşmanlarının o çirkin yüzüne patlattığı tokat, pek çok şey gibi yazımın çatısını da uçurdu… Başbakan’ın Zonguldak ziyaretinde verdiği mesajlar konusunda da bir şeyler yazmam gerekiyor diye düşünürken, bu kez, güney sınırımızda başlayan Afrin savaşı girdi gündemimize…
 
Anayasa Mahkemesi kararı üzerine hukuksal tartışma yapmayacağım, bu hukukçuların işi çünkü… Gerçi bırakın hukuk insanlarını, hâlâ vicdan denen kavramın bir değer olduğunu düşünen AKP’liler bile Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğunu söylüyor ama saray hukuku direniyor inatla… Herkese eleştirdiği mahkeme kararına uymama gibi bir hak da veren direniş, bu yönüyle, anayasal düzeni ilgaya yönelik bir suç oluşturuyor bence… Şimdi AİHM yolu açıldı… Korkarım oradan gelecek kararı da “Ey Avrupa” teranesiyle reddedip tümüyle 3. dünya ülkesi yapacaklar bizi…
 
BİR SONRAKİ ADIM EKONOMİK YIKIM
Kendi ikballerini sağlamak için ülkedeki hukuk sistemini ilga edip akla zarar yorumlarla buna kılıf uyduran aklı evveller, ülke insanı gibi dünyayı da kandırdıklarını zannediyor… Yanıldıkları çok belli, hırslı politikacıların dümen suyunda oradan oraya savrulan Türkiye, dışarıda, hızla itibar kaybediyor çünkü… Uluslararası ilişkilerde mevzi yitiren ve dünyadan tümüyle soyutlanma tehlikesi yaşayan ülkemiz, demokrat kamuoyunun iyiniyetli uyarılarına, hamasetle karşılık vererek süreci hızlandırıyor… Bir sonraki adımın ekonomik yıkıma dönüşeceğini söylemek için kâhin olmak gerekmiyor…
 
Riya her yerde, ama mızrak çuvala sığmıyor… Geçtiğimiz hafta kopan yıldız-karayel fırtınası, büyük bir şamar patlattı doğa düşmanlarının yüzüne… Gazaba gelen Karadeniz Akçakoca’dan Sinop’a kadar yalnızca doğaya değil, akla, bilime aykırı olan tüm uygulamaları yer ile yeksan etti… Güzelcehisar’da güya lav sütunlarını turizme açmayı amaçlayan garabet yapı da, daha yazdıklarımızın mürekkebi kurumadan, doğanın hışmından payını alarak çöp yığınına dönüştü… Ortaya çıkan kamu zararını kim ödeyecek bilmiyorum ama doğa düşmanı politikaların bize daha çok bedel ödeteceği çok açık…
 
İNANMAYANLAR, GEÇEN HAFTA KOPAN YILDIZ FIRTINASINA BAKSIN
Önce kendini “Çevrecinin daniskası” ilan edip, sonra da “Biz bu İstanbul’u mahvettik” diyerek rabbinden de milletin de af dileyen zat, bunları laf olsun diye söylemiş olmalı ki, şimdi de, doğaya en büyük kötülük olan Kanalİstabul’da inat ediyor… Söylenene göre güzergâhı belirlenen kanalın yapımına yakında başlanıyor… Bilim insanlarının doğuracağı ekolojik yıkım konusundaki uyarılarına kulağını tıkayan zat-ı muhterem, “Dediğim dedik” havasında yine… Kulu zaten saymıyor da, iddia ediyorum Tanrı’dan da korkusu yok… Çünkü Tanrı, denizi deniz, ovayı ova, dağı dağ diye yarattı…
 
Denizde ova yaratıp, dağları su kanalına çevirmeye kalkmak o yüceler yücesinin koyduğu kanuna da karşı çıkmak olmuyor mu? Karadeniz, Marmara iki farklı habitattan oluşan bir ekosistem… Suyun döngüsüyle birlikte, milyonlarca yıldır, bin bir çeşit canlıya yaşam alanı oluşturan bu ekosistemin tüm döngüsü bozulacak. Getireceği ilave 5 milyon nüfusla, ülkenin neredeyse yarısını içine alan İstanbul’un sorunları içinden hiç çıkılmayacak hale gelecek…  Şunu yazın bir kenara Tanrı affetse bile, bunu, doğa affetmeyecek… İnanmayanlar, geçen hafta kopan yıldız fırtınasına baksın…