Bu ülkede yaşamak zor… Hele vicdan sahibi bir insan olarak hayata anlamaya çalışan gözlerle bakıp herkesle empati kurmaya çalışırsanız dört bir yanı zebanilerle dolu bir cehennemin tam ortasında bulursunuz kendinizi… Başınızı dertten kurtaramadığınız gibi, haksızlıklarla mücadele ederken önünüze aşılması zor kale duvarları örülür her zaman… Hızla akan otobanın tam ortasına örülmüş gibi duran o duvarı aşmaya çalışırken, kanayan, bedeninizden daha çok vicdanınız olur… Sesiniz boğuluncaya kadar yükselttiğiniz çığlığın duyulmadığını görmek daha da yakar içinizi…
 
Yanlış anlaşılmasın, bu, bugün yaşadığımız bir durum değil yalnızca, kadim bir devlet geleneği olarak her dönemde karşımıza çıkıyor… Dün de böyleydi, bizden önceki kuşaklar için de… Türk dilinin büyük şairi Nazım, şiirimizde bir başka doruğu temsil eden Akif gibi sürgünde yitirdi hayatını mesela… Menderesler başka, Denizler daha başka siyasi iklimde asıldı… Maraş, Çorum, Sivas kıyımları bir başka; Uludere, Ankara, Reyhanlı, Suruç kıyımları daha başka siyasi konjonktürün ürünü olarak kondu sahneye… Bunlara karşı çıkanlarsa ayrımsız her dönemde devletin kahhar yüzüyle karşılaştı…
 
HERKESİN FARKLI VİCDANI OLAMAZ
Herkesin farklı bir ideolojik görüşü olabilir… Olaylar karşısında farklı tutumlar alabilir bu yüzden… Olması gereken de budur zaten, hayatı tek renge sığdırmanın adı faşizmdir çünkü… Ama herkesin farklı vicdanı olamaz, insanlığın on binlerce yılda oluşturduğu kültür, karşılaşacak her durum karşısında ortalama bir insani duruş belirlemiştir… İdeolojiniz, yaşam kültürünüz, etnik kökeniniz, dininiz ne olursa olsun “yaşam hakkı” her öğretide kutsaldır mesela… Hırsızlık, zorbalık, tecavüz, rüşvet her kültürde yasak… Aksine tüm davranışlar yasalar kadar toplum vicdanında da mahkûm olur…
 
Hiç tartışma yok ki, demokrasi gibi hukuk da evrensel bir değerdir… Halk iradesiyle hukukun egemenliği kavramları her değerin üstündedir günümüzde… Kaynağını halk iradesinden almayan her şeyin meşruiyeti sorgulanır bu yüzden… Yöre halkının büyük desteğiyle seçilen Diyarbakır, Van ve Muş’un HDP’li belediye başkanları, AKP’li İçişleri Bakanı’nca (Bakanlığınca değil) sabaha karşı görevden alındı hafta başında… Kelimesi kelimesine okuduğum gerekçelerde somut hiçbir suçlama olmadan yapılan işlem sözcüğün tam anlamıyla içimi sızlattı, düpedüz halk iradesinin gaspıydı çünkü…
 
SUSKUN KALMAK OLUŞTURDUĞUM DEĞERLERİ REDDETMEKTİR
Kimi aklı evveller beni “terör destekçisi” olarak suçlayabilirler dilerse…  Umurumda değil, bu martavallara karnım tok olduğu gibi korku yaşım da geçti çoktan… AKP elebaşlarının muhaliflere gözdağı vermek, toplumsal gerilimleri tırmandırıp kendine yeni alan yaratmak için yaptığı işlemin hukukla, demokratik değerlerle uyuşmasından vazgeçtim vicdanlara sığacak yanı yok… Bir arada yaşam irademizi sarsıp ve ülkeyi üçüncü sınıf demokrasiye mahkûm etmekten başka bir sonucu olmayan karara suskun kalmanın bunca yılda oluşturduğum değerleri reddetmek anlamına geldiğini düşünüyorum ayrıca…  
 
Şayet bir yerel yöneticinin yasadışı işleri varsa cezaya karar verecek hukuktur… Savcılık iddianameyi hazırlar, mahkeme yargılamayı yapar, suçlu bulunursa cezalandırır… İçine sinmese de “mahkeme kararı” deyip herkes de uyar… İdarenin bunun tersine her işlemi siyasi rakibini tasfiye amacıyla yaptığı bir gasptan öteye geçemez… Buna bir de demokratik tepkileri amansız bir polis şiddetiyle bastırılmasını eklersek, adı faşizm olur… Dünya insanlığı önünde insanımız kadar, ekonomimizi de zora sokacak bu karara karşı çıkıyor, başımı belaya sokma pahasına faşizmle mücadele edeceğimi duyuruyorum…