Altı varsıl, üstü altından varsıl bu kente tek kelimeyle yazık… Dört bir yandan gelen insanının, 200 yıldır yerin altında verdiği cehennemi faaliyet, kimlik kazandırıp, “Emek kenti” yaptı Zonguldak’ı… İsli karanlıklarda doğaya karşı verilen amansız mücadele, yerin altında, müthiş bir dayanışma duygusu yaratırken, yerüstünde, bambaşka bir insani iklim yeşertti… Emek vermek, alın teri dökmek, üretmek, dayanışma içinde olmak gibi hasletlerin yanına hoşgörü de eklendi…
 
Bunlar güzeldi ama aşındı zamanla… Tarih sahnesine çıktığından bu yana hep sanayi kenti olmanın sancısını yaşadı Zonguldak… Kaderini endüstriyel süreçler belirledi ama kendisi, bir “endüstri kenti” olamadı… Yeni ticaret yolları oluşturmak, üretim teknikleri geliştirmek, sermaye biriktirmek, geleneği olan kurumlar yaratmak gibi endüstri kentinin tipik özelliklerini kazanamadı… Hep bir “şantiye kent” oldu… Büyümeyip azmanlaşınca, kent olamayıp “miş” gibi yapan bir garabet çıktı ortaya…
 
EĞİTİM ALANI GİBİ ENTELEKTÜEL HAYATI DA KAVRUK KENTİN
Her meclis toplantısında bir yeri değiştiği için kırk yamalı bohçadan beter imar planının uygulanabilir hiçbir yanı yok mesela… En küçük kamu yatırımı tartışmalara yol açan bir meseleye dönüyor… Uygun bir yer bulunamıyor en başta, bulunana da ulaşım da içinde destek hizmetleri sunulamıyor… Kenti yönetenlerin hiçbiri de “Adam gibi bir plan yapalım, neresi kentsel servis alanı, neresi ticaret bölgesi, ya da sanayi alanı olsun belirleyelim” demiyor, her şeyi birbirine sokup “miş” gibi yapıyor…
 
Kimse kusura bakmasın eğitim alanı gibi entelektüel hayatı da kavruk kentin… Zaman zaman yıldızı parlayan yazarlar, ülkece tanınan sanatçılar gelip geçse de, fikirleriyle toplumu etkileyen düşünürler, sarsıcı buluşlara imza atmış bilim insanları çıkmıyor mesela ortaya… Eğitim alanında da böyle… BEÜ maden mühendisliği bölümü öğrenci bulamıyor neredeyse… Bu kente, tam bir asır önce, havzanın ihtiyacı olan maden mühendislerini yetiştirmek için Cumhuriyetin ilk üniversitesi kuruldu oysa…
 
YAZIK ETMEKLE KALMIYOR, AYIP DA EDİYORUZ KENTE
Hangisini sayayım… Sporla sağlık alanında da “miş” gibi yapılıyor, bu alanlardaki tesisleşmelerde de… Ulaşım başlı başına kabus, karayolları insanı dehşete düşürürken, demiryolu, 70’lerdeki marşandiz hızıyla işliyor… Havaalanına uçak inemiyor… Bir sahil kentiyiz sözde… Ama halkın abartısız yüzde 99’u, kendi şehrinde, bir deniz aracına binemeden ömür tüketiyor... Bir yönetici de dert edip, “Kenti yeniden denizle buluşturan çözümler bulalım” demiyor… Bu kadar da kente kör olunur mu yahu…
 
Valisi, belediye başkanı, gazetecisi, okuyanı, cahili el birliğiyle kıyıyoruz bu kente… 67’liler Platformu’ndaki gibi, en parlak beyinler en halis duygularla bir araya gelsek de, kentin sorumluluğunu taşıyacak basireti koyamıyoruz ortaya… Önünü arkasını düşünüp fikir birliği oluşturarak değil de “miş” gibi yaparak yola çıkıyoruz çünkü… İlk çatakta da bozguna uğrayıp, “Daha iyi Zonguldak” düşlerini yıkıyoruz sonra da… Ne diyeyim: Yazık etmekle de kalmıyor, ayıp ediyoruz kente…