KURAN OKUMALARI  
 
Din’e Kuran’ın ışığından bakan ve yalnızca onu rehber edinmeye çalışan bu köşede zaman zaman aynı bakış açısına sahip başka gönül erlerinin de yazılarına yer vermiştim. Bu sefer de sıra Özgür kara kardeşimiz de.
 
Ve Allah yaklaşık 6 asır sonra insanoğluyla tekrar ama son kez konuşmaya başladı.  Konuşmaya başladı çünkü insanlar Allah'ın belirlemiş olduğu sınırları iyiden iyiye aşmış, kendilerini kaybedip, yollarını şaşırmışlardı.  Bu da her alanda ahlaki bir çöküşü, yozlaşmayı beraberinde getirmişti.  Doğal olarak insanın yaratıcısıyla olan ilişkisi bozulunca bu durum onu olumsuz yönde etkileyecek, diğer insanlarla ve eşyayla olan münasebetlerine sirayet edecekti yani adaletsizlik baş gösterecek ve sosyal hayat dibe vuracaktı.
İşte Rasulullah özellikle toplumunun önde gelenlerinin çoğunluğunun menfaatperest, seküler, materyalist ve ahlaksız olduğu bir ortamda okumaya (düşünmeye, sorgulamaya, anlamaya) başladı.  Bu öyle bir okumaydı ki, Rasul ve yanındaki adanmış bir avuç insan az bir imkânla önce kendilerini sonra toplumlarını sonra da dünyanın seyrini değiştirmeyi başardılar.  Evet, bu devrimi kendilerine gelen vahiyle yaptılar.  Acaba biz okumayı yanlış mı yapıyoruz ki aynı vahiy elimizde olmasına rağmen ve hatta elimizde onlarla kıyaslanamayacak kadar çok daha fazla imkan olmasına rağmen bugün biz neden cehalet bataklığında, güçsüz, ihtiyaçlı, ezilen, sömürülen tarafız!!! Onlar bu vahiyle tek yürek olmuşken neden bizim yüreklerimiz aynı vahiyle paramparça!!! Onlar bu vahiyle kardeş olmuşken neden biz aynı vahiyle birbirimize düşmanız ve onlar sadece bu vahye tabi olurken neden biz aynı vahye sahip olmamıza rağmen başka kitaplara da tabi olma iştiyakı içindeyiz!!! vs.
Bunun sebeplerini biraz irdeleyecek olursak, Allah'ın kitabının, asırlar boyunca ve günümüzde hangi amaçlarla okunduğuna kısaca bir göz atmamız gerekecek.

-Sevap almak için yapılan okumalar: Bu, "Kuran'ın her harfine 10 sevap vardır" rivayetine dayanarak, toplumun çoğunluğu tarafından kabul gören bir okuma biçimidir.  Kuran anlaşılmadan, Arapça olarak okunur, hatim merasimleri düzenlenir, hasıl olan sevaplar birilerine postalanır.  Anlayacağınız insanlara hayat verecek olan bu kitap (8-24) sevap makinasına, merasim ve ölü kitabına dönüştürülmüştür.
-Çıkar, menfaat amacı güdülerek yapılan okumalar: Allah'ın dinini para kazanma kapısı olarak gören bir okuma biçimidir.  Allah'ın dini para kazanma ya da menfaat elde etme çabasıyla anlatılıyorsa, sırf para kazanmak için dini kitaplar yazılıyorsa, maaşlı bir din adamı sınıfı oluşturuluyorsa, bırakın bunları yapmayı en ufak bir çıkar sağlama amacıyla Allah'ın kitabı okunuyorsa; vay böyle yapanların haline. (2-79) Bu tebliğimize karşı sizden hiçbir ücret istemiyoruz. (26-109/127/145/164/180) Kuran'da Rasullerin kavimlerine karşı ortak bir nidası olan bu söylem, her türlü çıkar ve menfaat duygusunu, tutkusunu kökünden reddeder.
-Entellektüel olma çabasıyla yapılan okumalar: Sırf malumat sahibi olmak ve insanlarla fikri mülahazalara girmek maksadıyla yapılan okumalardır.  Bunlar Kuran'a göre kitap yüklü eşekler gibidir. (62-5)
-Kendini merkeze alarak yapılan okumalar: Bunlar için önemli olan mevzu başkaları tarafından beğenilip, övülmek ve tebrik edilmektir.  Amaçları birilerinin doğruyu bulmasına vesile olmak değil, bilgiçlik taslayarak nefislerinin okşanmasıdır.  Maalesef hevalarının, arzularının tutsağı olmuşlardır hatta ilahları hevaları olmuştur. (25-43, 45-23)
-Bağlı bulunduğu ekole,  mezhebe, tarikata, cemaate göre vs. yapılan okumalar: Bu tipler de Allah'ın muradının ne olduğuyla değil de kendi muratlarının ne olduğuyla ilgilenirler.  Kuran'ı okuyup tevil ederler yani tahrif ederler. (4-46, 2-75) Bunlar yeri geldiğinde kendi görüşlerine uyması için bazı ayetleri gizleyebilir, (2-159, 3-187) kitabın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayabilir, (2-85) kitabı çarpıtıp, (3-78) Allah'a iftira ederek O'nun adına yalan uydurabilirler. (6-21, 7-37)
-Ve nihayet Allah'ın muradı, rızası doğrultusunda yapılan okumalar: İşte bu yiğitler, yeryüzündekilerin çoğunluğuna uymazlar, (6-116) bu yüzden hep azınlıktadırlar. (34-13) Allah'ın rızasını kazanmak için nefislerini satarlar. (2-207) Kitabı birilerine bilgiçlik taslamak, ayetleri birilerinin yüzüne çarpmak veya nefsi arzularını okşamak için değil, kitabı hidayet rehberi olarak görerek, (3-4, 5-44) rahmet bilerek, (6-154, 31-3) öğüt alarak, (11-120) hayatlarına taşımak için okurlar. (8-24) Onlar bilirler ki, bu kitap ölüler için değil, diriler içindir. (36-70) Onlar kitabı yüreğinden okudukları için, sadece kendilerinin değil başkalarının hidayetleri için de uğraşırlar. (7-164) Allah anıldığında da kimyaları değişir, yürekleri hoplar, okunan ayetler ise imanlarını artırır ve Allah'a daha bir bağlanırlar. (8-2)

İşin teknik boyutuna bakacak olursak, Allah, vahyinin nasıl okunması gerektiğini bizlere açıklamıştır.
KIRAAT= Anlam/anlama merkezli okumaya başlamak. (16-98)
TERTİL= Kuran'ın anlam derinliklerine nüfuz edebilmek için ağır ağır, tefekkür ederek okumak. (73-4)
TİLAVET= Kuran'ın anlamının hayatla bütünleşmesini sağlamak için okumak. (2-121) Bir başka ifadeyle; ay nasıl güneşi tilavet (Telaha-91-2) ediyorsa yani güdümüme girerek güneşten aldığı ışığı yansıtıyorsa, biz de Kuran'ı tilavet ederek yani güdümüne girerek, ondan aldığımız bilgileri hayatımıza yansıtmak için yaptığımız okumadır.  Maalesef Kuran'ın bu muhteşem anlam örgüsü hiçe sayılarak (bilerek veya bilmeyerek) meal ve tefsirlerimizin çoğunluğunda bu üç kavram da sadece "okumak" olarak çevrilmiştir.  Meal ve tefcirlerimiz böyle yaparken biz de boş durmadık elbet, kıraatı, tertili ve tilaveti, tecvide dönüştürdük.
Sonuç olarak, Allah ayetlerini okuyor/indiriyor, (3-58, 28-3) hak olarak, hakkıyla okuyor/indiriyor, (2-252, 45-6) Rasulune de, "sana ne vahyediyorsam onu oku" diye emrediyor, (18-27, 29-45) Rasul de, "Bana Kuran okumam emredildi" diyerek Allah'ı teyit ediyor. (27-92) Ancak onu okuyup/duyup, hayatına taşımayıp da ayetleri başkalarına aktaranları, (2-44) birbirlerini suçlayanları kınıyor, (2-113) ve bu inkârcılar da; "Allah'ın ayetleri onlara okunduğu zaman eskilerin masalları", derler. (8-31, 68-15, 83-13) "Başka bir Kuran getir veya bu Kuran'ı değiştir", (10-15) diyerek, sırt dönerler, (23-66) yalanlarlar, (23-105) kibirlenirler, (45-8) hatta Rasul’e (34-43) ve vahye (46-7) iftira atıp, "Atalarımızı diriltip getirin" diye de talepte bulunurlar. (45-25)  Sonuç olarak iman etmezler. (26-199)
Allah inkârcıların kötü manzaralarını gözler önüne serdikten sonra, onlar gibi olmamamız için, "Size gelen ilimden sonra (2-120) anlaşmazlığa düşmeyin"(2-176, 3-105) diyerek bizleri uyarır.  Anlaşmazlığa düşenlerin de, "bağy"(çekememezlik, kıskançlık, hırs) yüzünden bu ihtilafa meylettiklerini, (2-213, 3-19, 42-14, 45-17) bildirerek, böyle yapanlara sorar "Siz yoksa başka bir kitap mı okuyorsunuz?"(28-49, 35-40, 44-21, 68-37)
Kendilerine kitap verdiğiniz kimseler onu, tilavetin hakkını vererek okurlar. (yetlunehu hagga tilavetihi) İşte kitaba iman edenler onlardır.  İnkar edenler ise, (kitabı tilavet etmeyenler) işte hüsrana uğrayan da onlardır.  (Bakara 121)
VESSELAM
KURAN’IN MUCİZELERİ



GÜNÜ GELİNCE BİR ÇIĞDEMLİK ET
Tek bir hücre bölüne bölüne ayrı organları, aşamaları, farklı dokuları oluşturmaktadır. Yaratılışın bir aşamasında bir çiğnemlik et kadar olan varlığımız, günü gelince tüm organlarıyla, kaslarıyla, iskeletiyle, beyni, gözleri, kulakları ile insan olacaktır. Bir bu çiğnemlik et aşamasını, bir de vücudumuzdaki organların aldığı son hali düşünelim. Böylece Allah’ın kusursuz yaratılışına bir kez daha tanık olabiliriz.
Gün gelecek bu bir çiğnemlik et, kalp olacaktır. O kalp bir günde ortalama 10. 000 kez atar. Hem de hiç haberimiz olmadan, biz kalbi attırmak için hiçbir çaba sarf etmeden… Kalbe gelen kirli kan ile temiz kanlar birbirine karışmaz, kanın vücuda gerektiği gibi dağıtımı mükemmel bir şekilde gerçekleşir. Kalbin kulakçıkları ve karıncıkları yaratılış harikalarıdır. Atar ve toplardamarlarla kanın organize çalışması sayfalarca yazıya konu olacak mükemmellikte ve karmaşıklıktadır. Gün gelecek bu bir çiğnemlik et karaciğer olacaktır. O karaciğer ki 400’den fazla görevi vardır. Bu minik et parçası, dünyanın hiçbir laboratuvarının beceremeyeceği üretimleri hiç şaşırmadan hiç haberimiz olmadan bizim için yapar.
Gün gelip de bu bir çiğnemlik et, vücudumuzu saran kaslar olacaktır. Yemek yemekten konuşmaya, yürümeye, oturmaya, gülmeye kadar her hareketimiz kaslarımız sayesindedir. Kaslar çok karmaşık ve büyük bir koordinasyon ağıyla çalışır. En basit hareket gibi gözüken gülme için bile 17 kasın ayrı anda çalışması gereklidir.
Beynimiz, ellerimiz, ayaklarımız, bağırsaklarımız, böbreklerimiz, solunum sistemimiz, kanımız… Hepsi de başlangıçta bahsettiğimiz bu bir çiğnemlik et aşamasını geçirir. Ondan önce ise ancak mikroskopla gözükebilen bir damla su aşamasını ve diğer aşamalar geçirirler. Sonunda ise anlatılması ciltlerle ansiklopediye bile sığmayacak mükemmel vücudumuz ortaya çıkar.  Kuran bizim tüm bunları incelemeye bu yaratılışlar üzerinde düşünmeye davet etmektedir
Kuran’ın ibadetle ilgili ayetleri de önemli bir yere sahiptir ve bunlar üzerinde çokça tartışılmıştır. Oysa düşünme, akletme ile ilgili Kuran ayetleri, şekilsel ibadetlerle ilgili  ayetlerden  daha çok  daha fazla sayıda olmalarına rağmen çok daha az düşünülmüş, çok daha az gündeme getirilmiştir.
(Kuran Araştırmalar Grubu)