1990’lı yıllardan itibaren; TTK’nın küçültülmesi, bazı ocakların kapatılması, merkez atölyelerinin dumura uğratılması, işçi sayısının azaltılması, yatırımların da durması sonucunu doğurdu. Yüz elli yıllık “üretim kültürü” olan kentin limanlarına, herkesin gözleri önünde ithal kömürler boşaltılmaya başlandı.
Bununla da kalmadı; 1991’de Bartın’ın, 1995’de Karabük’ün siyasi tercihlerle il yapılması, Zonguldak’ın yüzde 60 toprak, yüzde 40 nüfus yitirmesine, ekonomisinin de küçülmesine neden oldu. Görünmez ellerin marifetiyle Zonguldak’ın toprağının, ekonomisinin, üretiminin gerçek anlamda beli kırıldı.
Ne oluyor?
             Cumhuryet’in ilk kentini niye bölüp parçalıyorsunuz, diyen oldu mu?
*****
Ahmet Öztürk’ün yıktırılan “İşçi Müdürlüğü Binası” ile ilgili yazısını okurken takıldı aklıma. Bu Zonguldak’ta  “Kentin önünü açmak teranesiyle”, bazı sorumsuz kalemlerin, Cumhuriyet dönemi ve daha öncesi dönemlerde yapılmış eski binaların yıkılması için bayrak açtıkları hatırlardadır.
Bu furyada, Zonguldak’ta yaşayanların büyük bir çoğunluğunun çok değerli anılarının bulunduğu “Tarihi iki katlı İskele, üstündeki Sürmen Lokantası ve Belediye Çayhanesi” ile birlikte yıkıldı.
Bir grup “Zonguldak Sevdalısı”nın dışında “Yapmayın, etmeyin!” diyen oldu mu?  
Olmadı.
Pekala ne oldu?
Yıkılan yerlere “Balıkçı lokantaları” açıldı. Bir de “Deniz Köşkü” açıldı. Bu son ikisi, tarihsel değeri olan iskele, lokanta ve çayhane yıkılmadan da yapılamaz mıydı? Yapılabilirdi..
İŞÇİ MÜDÜRLÜĞÜ BİNASI
Sonra sıra yine tarihsel dokusu olan, Limana ve denize bakan bir noktada bulunan     İşçi Müdürlüğü Binası’na geldi.2001 yılında oranın da hakkından gelindi.
Ne yapıyorsunuz, kent tarihine darbe vuruyorsunuz, yapmayın etmeyin”
diyen-ler oldu mu? Karşı çıkanlara ne demişlerdi malum kalemler: (K.Ö.T.ler- Kentin Önünü Tıkayanlar).
Bu tarihi bina edinilen bilgilere göre, önce Ereğli Şirket-i Osmaniyesi’nin merkez binası olur, 1.Dünya Savaşında da Zonguldak’ın Fransız Askeri Kuvvetlerince işgali sırasında Genel Karargah işlevi görür. Cumhuriyet döneminde ise özellikle 1940’lı yıllarda “İş Mükellefiyeti Dairesi” olarak kullanılır. Genç yaşta hayatını kaybeden ünlü şairimiz Muzaffer Tayyip Uslu da yoksulluk nedeniyle İstanbul’da üniversite öğrenimini yarıda bırakıp döndüğünde burada iş bulur ve çalışır. İlk yapıldığında tek katlı olan bina süreç içinde iki kat eklenmesiyle üç kat olmuştur.
AYNI YERDE YENİDEN YAPILABİLİR
Şimdi İşçi Müdürlüğü binasına nasıl kıyıldığını gösteren şu bilgileri bir kez daha okuyalım. “Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun uzmanları da uygun görüş bildirdi…Bunun üzerine 10.08.2000 tarihinde toplanan Kurul, aldığı 6497 kararla yıkıma cevaz verdi. Kurul kararında, “Zonguldak İli, Meşrutiyet Mahallesi’nde Liman Caddesi, 314 ada 1 parseldeki yapının gerek Bayındırlık İskan Müdürlüğü, gerekse Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü teknik elemanlarınca hazırlanan raporda; çevre açısından tehlike arz ettiği belirtildiğinden, gerekli can ve mal güvenliği, ilgili Valilik ve Belediye tarafından sağlandıktan sonra yıkılabileceğine, cepheleri ve gabarisi aynen korunmak kaydıyla Kurulumuzca belirlenen restorasyon projesinde belirtilen iç düzenlemesiyle yeniden yapılabileceğine karar verildi” deniliyordu.  
Raporda belirtilen “Kurulumuzca belirlenen restorasyon projesinde belirtilen iç düzenlemesiyle yeniden yapılabileceğine karar verildi”  ibaresine rağmen süreç hızlanır, iş makineleri, kentin yüzyıllık tarihini yerle bir eder. Yani hiçbir ilgili, yetkili bu binayı nasıl kurtarabiliriz, şehrimize estetik ve tarihsel bir değer katabiliriz diye düşünmemiş ne yazık ki!  Şehrimizin bir tarihsel değeri daha bilgisizlik, bilinçsizlik, sorumsuzluk sonucu yok edilir.
Ancak, Rapordaki son cümlede, “yeniden yapılabileceğine karar verildi” deniliyor. Şimdi buradan yola çıkılarak İşçi Müdürlüğü binasının, “cepheleri ve gabarisi aynen korunmak kaydıyla” yeniden yapılarak şehre kazandırılabileceği ayan beyan ortada. O zaman hep birlikte isteğimizi büyük harflerle söyleyelim. İşçi Müdürlüğü Binası aynı yerde yeniden yapılmalıdır. (Halkın Sesi-27.02.2018)
Eski Halkevi, sonra Belediye binası, şimdi BKM-Belediye Kültür Merkezi binasının dış dokusunun yok edilmesi de içimizde derin yaradır.
KIZ MESLEK LİSESİNİ YIKMAK
Zonguldak’a büyük bir hastane yapılması için önce karar alınır, plan proje hazırlanır. Son model tıbbi cihazlarla donanmış, 400 yatak kapasiteli hastane, kent ve insanların sağlığı için elbette büyük bir kazanımdır. Kentte daha geniş yerler dururken bu büyük boyutlu hastane getirilir eski hastanenin alt tarafına sıkıştırılır.
Ancak, bir süre sonra görülür ki hastane projesinde  ziyaretçiler için otopark unutulmuştur. Milletvekili Hamdi Uçar, Devlet Hastanesi Projesi’nde yaşanan otopark sorunu için, “Madem hastane buraya yapılıyor o zaman Kız Meslek Lisesi’nin oradan kaldırılması gerekiyor” der. Hastane inşaatı başlayalı üç yıl olmuş, ama “Bu hata nerede yapılmış, nasıl düzeltebiliriz, otoparkı nereye yapabiliriz” diye araştırılacak yerde, 1964 yılından bu yana eğitim-öğretim veren Kız Maslek Lisesi binasını yıkmak daha kolay geliyor. Yani hastane ve otopark için mazeret çok, ama Kız Meslek Lisesi ve Yayla ortaokulu kurbanlık koyun!
 Mimarisi ve görselliği ile Zonguldak’ın en kimlikli yapılarından biri olan Kız Meslek Lisesi ve hemen altındaki Yayla Okulunu (sinema salonu ve sahnesi olan ilk ve tek okul) yıkmak, yok etmek, tek çözüm olarak kamuoyuna açıklanıyor. Ama kamuoyu da şu sorunun yanıtını arıyor: Sayın vekil, eğer orada Kız Meslek Lisesi yerine Kız İmam Hatıp Lisesi olsaydı, Yayla okulu yerinde de İmam-Hatıp ortaokulu olsaydı, bu kadar kolay kaldıralım bu okulları, yıkalım bu okulları diyebilir miydi? (Halkın Sesi-23.06.2020)
Ne oldu?Kız Meslek Lisesi mezunları Tülin Papila öncülüğünde derhal bir araya gelip örgütlendiler ve ilk kez  Madenci Anıtı’nda bir basın açıklaması yaptılar. Okulun eski müdür, öğretmen ve mezunlarının katıldığı basın açıklamasında okullarına sahip çıkacaklarını kesin ve sert bir dille duyurdular. Umudumuz sorunun ortak akılla, var olanı koruyarak, kollayarak çözülmesidir.
BAKAN KURUM: FEVKANİ KÖPRÜYÜ YIKACAĞIZ
             1990’lı yıllardan başlayan ekonomik küçültülme ve içinden iki il çıkartarak nüfus ve toprak kaybı yaşayan Zonguldak’ın, bu hesapsız kitapsız yıkımlarla, yapımlarla tarihsel izlerinin yok edilmesi, kimliksizleştirilmesi, asla kabul edilmemelidir. Zonguldaklılar’ın neredeyse ortak mekanı olan her yer, bina, anıt, köprü, yol korunmalıdır. Kent kimliğini korumak hepimizin ortak görevi olmalıdır.
Bakan Kurum’un yaptığı “Fevkani köprüyü yıkacağız” açıklaması basında ve sosyal medyada yer aldı. Bakan’a Fevkani Köprüsünün yıkılması doğrultusunda kim-ler hangi bilgileri vermişlerdir? Bu konuda hangi araştırmalar, incelemeler yapılmıştır? Bunları bilemiyoruz. Ancak, geçmişte o kadar çok şey söylendi ki, hangisi doğrudur, yararlıdır anlaşılamamıştı.
              Ancak, Çaycuma Belediye Başkanı BÜLENT KANTARCI sosyal medya hesabından Fevkani Köprüsüyle ilgili düşüncelerini paylaşarak şu görüşleri öne sürmüştü: "Zonguldak merkezdeki Fevkani Köprüsü, tıpkı zamanında çok eleştirilen Eyfel kulesi örneği gibi kirlerinden temizlenerek ortaya çıkarılıp, bakımı yapılarak YAYALAŞTIRILIP, bitişiğindeki Lavuar alanı ve diğer endüstri mirası ile birlikte tarihi ve turistik simge haline dönüştürülmelidir.
Diğer taraftan, günümüze gelmeyi başarabilen az sayıdaki metruk haldeki özgün ve çok değerli sivil mimari örneklerinin hızla restore edilerek, kaybolmaya yüz tutmuş kent kimliğine sahip çıkılmalıdır..." (Mayıs-2019)
Zonguldak’ın simgesi haline gelmiş Fevkani Köprüsü konusunda Başkan Kantarcı’nın dediği gibi kent kimliğini koruyarak bir yaklaşımın ele alınmasında büyük yararlar görmekteyiz.
NOT: Bir süre dinlenmek ve zaman ayırmam gereken işlerle ilgilenmem yararlı olacak gibi görünüyor. Anlayışla karşılayacağınıza inanıyorum. Covid-19’dan kaçacağım, maske, mesafe ve hijyene dikkat edeceğim. Haydi kalın esenlikle..