Son yıllarda demokrasi havarisi kesilen Akp yöneticileri emperyalizme, ABD’ye, İsrail’e Avrupa Birliğine (AB),Arap ve Orta Doğu ülke yöneticilerine karşı çıkmaya başladılar.
Bu karşı çıkışları hiçte samimi değil. Akp iktidarı öyle Onbeş Yirmi yıllık değil en azından 80–90 yıllık gerici geçmişin mirasını taşıyor. Yani yeni Osmanlıcılık. Cumhuriyetin oluşumunda büyük rol oynamış olan bu güçler önce Sabahattin Ali son olarak Hırant Dink ile Ulusalcıları-Kemalistleri Laikleri bunların aydın sanatçı bilim adamlarını tasfiye ettiler. Bu tasfiye hareketleri “”Fetocu” yaftası altında devletin birçok kademesinde şimdi bile devam ediyor.
 Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar iktidarı elinde tutan sağ-milliyetçi, dinci güçler hiçbir zaman ABD ve diğer sömürücü devletler ile ilişkilerini kesmediler.
Örneğin ulusal kurtuluş savaşının öncü hatiplerinden olarak iktidar partisi tarafından zaman zaman öne çıkarılan Sultan Ahmet mitinglerinin kahramanı olarak bilinen Halide Edip Adıvar TBMM kürsüsünden ABD mandacılığını savununca Mustafa Kemalin sert eleştirilerine uğradı.
Türkiye’de ve öncesi Osmanlı yönetiminde imparatorluğun ABD ile ilişkisi taa 1800 lerin başına kadar gider. Kurtuluş savaşı yıllarında ABD nin Anadolu’da yüzden fazla okulu olduğunu da hatırlatmakta fayda var.
200 yıllık Osmanlı-Türkiye ilişkileri tarihine kısaca bir bakalım.
Amerika Birleşik Devletleri ( ABD) ile Osmanlı İmparatorluğunun ilk görüşmeleri 1820 de başladı.
Osmanlı Devletinde ilk ABD, Konsolosluğu 1824 de İzmir’de açıldı.
ABD, Kommodore John Robers’i geniş yetkilerle 1825 de İstanbul’a Elçi olarak gönderdi ve Bab-ı Ali ile gizli temaslar kurarak görüşmelere başladı.
Osmanlı Devleti ile ABD arasında biri gizli olan 9.maddelik“Dostluk, Ticaret ve Seyr-i Sefain” anlaşması 7.Mayıs.1830 da imzalandı. Gizli madde; Osmanlı gemilerinin Amerikalı mühendisler tarafından yapımını içeriyordu. İstanbul tersanelerinde ilk buharlı gemileri Amerikalı gemi mühendisi Poster Rhodes denize indirdi.
1968 de tüm dünyada başlayan Demokratik Hak ve Özgürlükleri genişletme mücadelesinde devleti yönetenlerin-iktidar partisinin en büyük düşmanları Komünistler-Sosyalistler Devrimciler hatta Ulusalcılardı.
İktidar partisinin birinci hedefi, düşman gördüğü Komünist-Sosyalist Devrimcileri tasfiye edip onların yerine göstermelik muhalefet hareketi ortaya koymaktı. Öyle de yaptılar.
Örneğin 80 yıllık tarihinde hiç öldürme olayı olmayan Türkiye Komünist Partisi (TKP) üye ve yönetici kadrosundan 15 kişi Karadeniz’de hunharca öldürüldü. Devam eden yıllarda on binlerce üyesi-sempatizanı gözaltına alındı sürgünlere gönderildi. Yüzlerce üye ve sempatizanı faili meçhul cinayetlerde-işkencelerde öldürüldü.
12 Mart 1971 faşist darbesi öncesi ve sonrası yüzlerce devrimci işkence gördü, cezaevlerine dolduruldu yıllarca hapis yattılar.
Denizler, Mahirler, Hüseyinler, Ulaşlar, Kaypakkaya lar ve onlarca can yoldaşımız katledildiler.
Çok yakın tarihimizde onlarca Devrimciye cezaevlerinde bile yaşam hakkı tanımadılar onları diri diri yaktılar.
Peki, bunların bu mezalimleri yapanlara göre ortak suçları neydi?                                                                                                                                                                                                                                                                                                                    
 Hepsinin de ortak suç’u aynıydı. “Bağımsız Türkiye” ve “ABD emperyalizmine hayır” demeleri. Ne oldu neler değişti de Sol-Sosyalist düşmanlığı geleneğinden gelen Erdoğan anti Amerikancı, “Bağımsız Türkiye” söylemiyle bangır bangır bağırıyor.
 Adama sormak lazım; yoldaşlarımız ve bizlerde hep “Bağımsız Türkiye” istedik, “ABD ye hayır” dedik, “Bağımsız Filistin” dedik, “kahrolsun İsrail” dedik.  O zaman bunlara karşı çıkıp böyle söyleyenlere neden yapılmadık zülüm bırakmadınız?
Bizler geçmişe takılıp kalmayız ama geçmişi de unutmayız. Örneğin “Kanlı Pazar”da öldürülen kardeşlerimizi ve o günleri unutmadık. Kanlı pazarda ne oldu?
16.Şubat-1969da ABD 6 Filosu’nun gelmesiyle birlikte öğrencilerin bir hafta süren yoğun protesto eylemlerinden sonra Türkiye’de o güne kadar gerçekleştirilmiş en geniş anti- emperyalist kitle gösterisi düzenlendi.
 Üniversite öğrencilerinin yanı sıra işçi sendikaları, meslek kuruluşları ve çoğunluğu işçi olan 30 bin kişilik “ Sömürüye son” mitinginde Taksim alanında toplanıp kortejler halinde yürüyüşe geçildiğinde yürüyüşün öncü kolu ile gövdesi arasına girerek set çeken toplum polisi kuvvetleri birkaç bin kişilik bir gurubu alana yalnız başına soktu. Bunu fırsat bilen ve birkaç gün öncesinden beri alanda toplu halde bekleyen sarıklı gerici faşist kalabalık, ellerinde kama ve sopalarla polisin gözü önünde “ABD emperyalizmine sömürüye hayır” ve “Bağımsız Türkiye” sloganı atan protestocu işçilere saldırdılar.
Sokak aralarına yayılan çatışmalar sırasında Türkiye İşçi Parti’li (TİP)  iki işçi Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan sarıklı, çember sakallı faşistler tarafından kamalarla delik deşik edilerek öldürüldüler.
Tarihe  “Kanlı Pazar” olarak geçen bu olayları ve işçilerin kamalarla öldürüldüğü anı fotoğraflarla belgeleyen Ergin Konuksever’  in bu fotoğrafları ertesi günü Günaydın Gazetesinde yayımlandı.
İstanbul’daki bu eyleme Zonguldak TİP il örgütü öncülüğünde 40 kişi katıldı.        
Akp çıkıp ta “ geçmişteki olanlar bizi bağlamaz” demesin, çünkü gelenek aynı ve Akp de aynı geleneğin devamcısı.