Doğadaki canlı türleri içinde en acımasız, en tahripkâr, en tehlikeli olanıdır türümüz! İnsanın, insanı katlettiği kadar, doğada hiçbir canlı türü türdeşini katletmemektedir! İnsan kadar diğer türlere kıyan bir başka canlı türü de yok!
Ne ki umut insandadır! Bir bilim insanı der ki “İnsan tanrıyı yaratarak bireysel tarihinin en büyük buluşunu yapmış ve insanlaşma yoluna girmiştir. İnsan, bu süreci, tanrıyı öldürerek tamamlayacak ve insan olmayı başaracaktır!
İnsan olmayı başaracağız!
Bir yanılgıyı düzeltelim, ilkel yaşam ve ilkellik, teknolojiden yoksunluk değildir. İlkel insan, uygarlığın insancıl kazanımlarından habersiz, bilgisiz ve acımasız olandır! Buradaki bilgisizliği bilinçli olmakla karıştırmayalım. Doğa ahlakını sezmiş ve onu içselleştirmiş insan, bilimsel bilginin bilincinde olmayabilir ama yaşamın işleyişinin bilincini kazanabilmiştir.
İlkellik, doğa ahlakından yoksun olmayı bilememektir!
Sonuç; Koca Yunus der ki “İlim, ilim bilmektir / İlim kendini bilmektir / Sen kendini bilmezsin / Bu nice okumaktır?
Bu söze ekleyecek pek bir şey bulamıyorum! Nice kendini bilmezle birlikte yaşıyor olmayı görmek bile başlı başına bir mutsuzluk nedenidir!
Kapitalist sömürü çarkının bir parçası, savunucusu ve çürümüş örneği olan kişilerin mülkiyeti olan sömürü birikimine maddi zenginlik diyoruz.
Atasözü der ki “Çok sözde yalan, çok malda haram vardır!
Haram yükünü yüklenmiş, kibirli, doymaz ve çürümüş kişileri tanımlamak bile insanı daraltıyor! Yakından uzağa o kadar çoklar ki! Altmış yedi haftadır onları yazdım; farkında mısınız?
Koca Yunus’tan bizim Veysel’e uzanalım...
Beni hor görme kardeşim, / Sen altındın ben tunç muyum? / Aynı vardan var olmuşuz, / Sen gümüşsün ben sac mıyım?
Ne var ise sende bende, / Aynı varlık her bedende, / Yarın mezara girende, / Sen toksun da ben aç mıyım?
Topraktandır cümle beden, / Nefsini öldür ölmeden, / Böyle emretmiş yaradan, / Sen kalemsin ben uç muyum?
Âşık Veysel’in o büyülü bilincine bakar mısınız; “Nefsini öldür ölmeden!” diyor.
Nefsinin kölesi olmuş, üç paralık çıkarı için takla atan, kişiliğini, kimliğini, insan özünü çürütmüş, türdeşlerine yukarıdan bakan, kapitalizmin sömürü çarkına dişli olmuş, kamusal alanda kendine yer satın almış nicelerini görüyor, biliyor olmak...
Ayrık otu tarlanın asli bir parçasıdır. Olması yadırganmaz ama ayrık otu tarlayı sarıp diğerlerinin yeşermesini engelliyorsa tarla temizlenmelidir!
Ayrık otu ve insan ikileminin temizlik anahtarını vermiş Veysel Baba; “Nefsini öldür ölmeden!
Çok yineledim, sıkıldınız ama izin verin son kez söyleyeyim; Karl Marks der ki “Ölüm varsa, mülkiyet yoktur!” A-ha, işte Âşık Veysel de onu diyor; “Nefsin seni çürütür!
Doymak bilmeyen egolarıyla topluma bir kanser hücresi gibi sirayet eden ‘nefsi obur türdeşler’ için yazacaklarım bu kadar!
Nefsine tutsak olanlardan çekinin!
HACETİM ŞUDUR...
Bu yazı, düzenli ve aralıksız olarak Halkın Sesi Gazetesine yazdığım altmış yedinci yazı! Her hafta, bir öncekinden daha düzeyli, daha doyurucu bir yazı olması için emek harcadım!
Çatır çatır yazıları tıklanan biri’ olmayabilirim ama “Çatır çatır okunan yazılar olsun” istedim. Suya değil, taşa yazılan yazılar olsun istedim. Benden sonraya kalsın, mağara duvarı da olsa büyüteçle incelenen ve farkındalık yaratan yazılar olsun istedim.  
Yaşadığım şehrin gündemini oluşturan can sıkıcı ‘garabetleri’ yazmayı görev bildim. Sığ siyasetin ikiyüzlü dolambaçları arasında soluklananlara uzattım işaret parmağımı! “Bu yaptığınız yanlış, bu yaptığınız halka ihanet!” dedim ısrarla.
Halkın içinden hiç çıkmadım. Ve halkı hep yanı başımda hissettim! Klavye gevişgenlerinin yazıp ettiklerini hiç dikkate almadım! Birçoğunun ayağına bastığımı biliyorum. Dilinin ucuyla selam verip ırak durmaya çalışanları anlıyorum! Slogan atmanın ötesine geçmeyen devrimci lafazanlıklarıyla yaşamın pratiği içinde güdük kalanlara fener tuttuğumu biliyorum. Yapayalnız bile kalsam bundan ödün vermeyeceğimi ilgilileri zaten biliyor!
 
YORULDUM!
Ne ki yoruldum! Başka üretim alanlarına ayırmam gereken enerjimi böyle tüketmiş olmaktan yakınmıyorum ama biraz soluklanmalıyım!
Biliyorsunuz benim asıl üretim alanım edebiyat! Ardı ardına kitaplaşmayı bekleyen dört kitaplık şiir dosyamı mağdur ettim! Onları “Toplu Şiirler”le ödüllendirmek boynumun borcudur!
Büyükler için masallar türüne örnek olabilecek farklı öykü çalışması dosyam boynunu bükmüş bana bakıyor!
Koralı” roman dosyasına başladım ve orada kaldım! Ölmeden yazmalıyım!
Otuz yılı aşkın zamandır yazdığım yazıları elden geçirerek iki kitaplık bir “Yazılar” dosyasına çevirdim ama benim yüzümden kitaplaşamadılar!
NK Şiir Evi projem büyük bir yol kat etti! Elektrik bağlanma işi bekliyor! Çözümlemeliyim!
Bu yaz buluşmalar yazı olsun istiyorum! Dostlarım gelecek! Tazelenmeliyim...
Sözü uzattığımın farkındayım! Hacetim şudur; Halkın Sesi Gazetesindeki “Bizim Çizgi” köşe yazılarıma ara veriyorum. Koşullar uyar da kendimde o gücü bulursam ekim ayının ortalarında yeniden sizlerle olmak isterim.
Altmış yedi haftadır yazılarımı okuyan, yorum yazan, arayan, katkılarıyla beni varsıllaştıran siz dostlarıma çok ama çok teşekkür ediyorum. Sizler varsınız diye ben vardım! Biz, birlikte biziz!
Yeniden buluşuncaya dek sağlıcakla kalın!