Zonguldak’ımızın kendisiyle bütünleşmiş, halkın yıllardır kullandığı, bazı köy, semt, sokak, bölge, maden ocağı, park, plaj gibi kamunun kullandığı alanlara verdiği özel isimler vardır. Bunların bazılarının orijinal isimleri de vardır, zaman içinde bu orijaniliteden türeyen başka isimleri de vardır. örneğin; siz resmiyette, bayramda, seyranda istediğiniz kadar valilik binası yanındaki parka “İsmet İnönü Parkı” deyin, halk buraya “Emekliler Parkı” adını takmış bir kere… Yanlış! Ama böyle gelmiş, böyle gidiyor. Kızlar Plajı da öyle. İşte işin aslı astarı:

KIZLAR PLAJI DEĞİL BALKAYASI PLAJI
Emniyet Müdürlüğü’nün hemen altında yer alan küçük koy ve Dedeman Oteli’nin önündeki kayalık alan bugüne kadar Balkayası olarak anıla gelmiştir. Zonguldak Belediyesi’nin yaptırdığı arıtma tesisi işletmeye açıldıktan sonra bu koyda yeniden denize girme imkanı doğdu. Belediye’nin kağıt üzerinde kalan bir projesinde bu koy Kızlar Plajı olarak adlandırılmıştır. Yanlış bir bilgilendirme sonucu ortaya çıkan bu durumun düzeltilmesi yine Zonguldak Belediyesi’ne düşmektedir.
Kızlar Plajı neresidir ve adı nereden geliyor diye konu araştırıldığında ortaya çıkan gerçek şudur; 1950’li yıllarda, Maden İşçileri Sendikası’nın önderliğinde yapılan Sendika Evleri ve o evlerin oluşturduğu Sendika Mahallesi, bu günkü Terminal’den Balkayası’na kadar uzanan sahil şeridinde yer almaktadır. Tabii, plansız şehirleşme sonucu, bahçeli ve yaklaşık 50 metrekarelik büyüklükteki bu şirin evlerden bu gün bir tanesi dahi kalmamıştır.







 

Alaborina’nın Kozlu tarafındaki sahil şeridi 1950’li yıllarda plaj olarak kullanılmakta idi. Bu dönemde bayanların mayo ile denize girmesi pek alışılmış bir durum değildi. Sendika evlerinde oturan ailelerden birinin kızı bu plajda mayo ile denize giriyor, bazen şehir dışından gelen kız arkadaşları ona eşlik ediyordu. O dönem için cesur sayılabilecek bu davranış, halk tarafından bu plaja Kızlar Plajı adının verilmesine neden olmuştur.
 

Balkayası’nın ise çok hoş ve ilginç bir tarihi vardır. Bu konu daha önce Zonguldak’ın Yerel Tarihi ile ilgili çalışmalar yapan yazarlar tarafından değişik şekillerde ele alınmıştır. Bu bilgilere ekleme yapıp konuyu zenginleştirmek amacı ile, Balkayası konusunu tekrar huzurlarınıza getirmek istedim.
 


E.K.İ.’nin sahildeki eski taşocağından başlayıp Kandilli’ye kadar uzanan sahil şeridini, çoğu zaman haşin dalgaların dövdüğü sarp kayalıklar kesintiye uğratır. Bu kayalıklarda yetişen beyaz renkli bir meyvası olan Mersin bitkisi, Likapa’yı (yaban mersini)  andırmaktadır. Çalı büyüklüğünde, çiçekleri enfes bir kokuya sahipbu bitki az da olsa halen bu bölgede yaşamaktadır. Yaban arıları , Mayıs ayında çiçek açan bu Mersin bitkisinin çiçeklerinden yaptıkları balları sarp kayalardaki kovanlarına taşıyorlardı. Alınması çok zor bu ballar, çoğu zaman bu kayalıklardan aşağıya doğru akardı. Bu arılara yaklaşıldığında, adeta fazla yaklaşmayın dercesine uğultu çıkarırlardı.
  






Balıkçılar arasında ve denizcilik literatüründe bu koyun adı Balkayası olarak geçer. Bu  koydan itibaren Kandilli’ye kadar uzanan sahil şeridinde yetişen ağaç çileği, yabani çilek (ahududu’ya benzer ve diğer çiçek açan bitkiler, bu bölgede yaban arılarına geniş bir yaşam alanı sunmuştu. Sahilden biraz üst kesimlerde, yoğun tilki ve çakal vardı. Emniyet Müdürlüğü’nün altından Şehir Terminali’ne doğru giden gezi yolunun üzerinde görülen oyuk, o günlerden kalma bir tilki yuvasından başka bir şey değildir.
 

Hüseyin Şeker, Balkayası’nı  “Şeker Tadında Anılar” kitabında şöyle anlatır; Eniştem bir gün beni dükkandan aldı, deniz kenarına getirdi. Bir sandala bindik. Kürekle Balkayası’nın oraya geldik. Eniştem sandalı demirledi.Bana“uslu dur” dedi. Elindeki büyükçe bir kavanozla denize daldı, kayboldu gitti. Ne olacağını bildiğim için ben merak etmedim. Deniz balık kaynıyordu. Ben onları seyrederken eniştem çıktı. Kucakladığı dolu kavanozu bana verdi ve sandala çıktı.
Bu kayalığın altından geçilince ufak bir mağaradan su üzerine çıkılıyormuş. O mağaradan dikine gökyüzüne uzanan minare gibi bir yarık varmış. Bu yarığın içine arılar yenilebilen bal kovanları yaparlarmış. Bu kovanlardan aşağıya bal akarmış veya damlarmış.Eniştem kavanozunu bu balla doldurmuş. Bu yarık şimdi üstündeki tesislerle kapatılmış. Deniz dibi de dolmuş. Balkayası ismi buradan gelir.Hüseyin Şeker’in anılarında yer alan Balkayası hikayesi, Dursun Ali Turan’ın anlatımıyla da doğrulanmaktadır; 1940’lı yıllarda bahçesi için fasulye sırığı yapmaya gelen bir grup insan, kayaların üzerinde yaban arılarının oluşturduğu onlarca bal peteklerinin, sıcaktan eriyerek kayalar üzerinden aktığını gözlemlemiş ve o yıllardan günümüze kadar buraya Balkayası adı verilmiştir.
Balkayası ile ilgili bilgisine başvurduğumuz Engin Hamarat bu konuda şunları anlattı;16-17 yaşlarında idim. Bu kayalıklara çıkıp bal almak istedim. Gençliğin verdiği cesaret ve enerji ile yalçın kayalıklara tırmandım. Elimi bala uzattığım anda, arıların hücumuna uğradım .Korku ve panikle elimi tutunduğum kayadan bıraktım. O anda dengemi kaybettim, önce kafam yakındaki bir kayaya çarptı, oradan da denize düştüm. Kafamın taşa vurduğu yer halen batık (çukur) vaziyettedir.
Balkayası Plajı’nın içinde yer alan ve en uçta bulunan kayaya İslam Kayası bu koya da İslam Koyu denilirdi. Bu kayadan düşenlerin birçoğu boğulmuştur. Bu kayanın dibinde, adeta vakum etkisi yapan ve insanları aşağıya çeken bir durum vardı. Balkayası’nın bir özelliği daha; Dalga kıyıya attığı bir cismi veya insanı kıyıya atar tekrar çeker ve geriye vermez. Bu dalga soluganlı dalga ( gel-git dalga ) olarak anılır. Burada dalganın altına yatan ve iyi yüzme bilmeyen çok kişi boğularak hayatını kaybetmiştir.
 Sahilde, denizin içindeki kayalıklara çıkıp yatan bol miktarda Bıyıklı Fok Balıkları bulunurdu. Bu balıklara yaklaşıldığında tükürür gibi su fışkırtırlardı. Adeta insanları fazla yaklaşmamaları için uyarırlardı.Balkayası koyunun Zonguldak tarafındaki E.K.İ.’nin taş ocağının altında denize açılan iki büyük mağarada, 100-150 civarında fok balığı yaşardı. Bu mağaralarda ürer ve barınırlardı. Burada bir aile ortamı içinde yaşayan fok balıkları, birbirleri ile oynar ancak yaralayıcı kavgaları olmazdı.
 
Balkayası’ndan Kasaptarla’ya kadar, sahilden 15-20 metre açıkta hamsi kuyuları vardı. Radarın balıkçılıkta kullanılmadığı o dönemde balıkçılar hamsiyi hamsi kuşları ile buluyordu. Hamsi kuşunu gördükleri yere şamandıra bırakan balıkçılar, geceleyin orayı ağla sararlardı. Gri renkli, güvercinden daha küçük, garip garip bakan hamsi kuşu kayalıklarda yalnız yaşardı. Yanında ikinci bir kuş görülmezdi. Bu kuş hamsi yukarıya çıkınca (havalandığında)  gider iki-üç hamsi alır, kayalara geri dönerdi. Bu gün avcılıkla ilgilenenler, hamsi kuşunun artık görülmediğini belirtiyorlar. 
Balkayası mevkiindeki yüksek ve denize dik kayalıklarda bazı intihar girişimlerinin olması nedeniyle, halk arasında  “Git kendini Balkayası’ndan aşağıya at” veya “Kendimi Balkayası’ndan aşağı atacağım” gibi olumsuz deyimler de oluşmuştur.
1950’li yıllarda başlayan Zonguldak Liman inşaatının taşları bu bölgenin sarp kayalıklarından temin edilmiş ve bu günkü alış veriş merkezinin bulunduğu düzlük ortaya çıkmıştır. 


Ocaklardan kömürle çıkan taş toprak, kömürün yıkama suyu ( şist )ve şehrin kanalizasyonunun buraya dökülmesi ile Balkayası bir çöplük haline getirildi. Buna bir de çarpık yapılaşma eklenince, Balkayası fiziken ortadan kaldırıldı.
 
Lavuar tekniğinin değişmesi ve arıtma tesisinin yapılması ile sadece Balkayası koyu temizlendi ve plaj olarak denize girme imkanı doğdu. Ancak yanlış bir bilgilendirme sonucu adı Kızlar Plajı olarak tanıtılmaya çalışılıyor. Kültürümüzde önemli yeri olan Balkayası adının Balkayası Plajı ile yaşatılması, kent bilincine sahip yurttaşlar sayesinde mümkün olacaktır. Balkayası’nın hatırası bunu hak ediyor.

Mustafa YÜCE

Kaynaklar
____________________________________________
1-Engin Hamarat, 25.05.2017 ve 22.05.2018 tarihli Kişisel Görüşmeler.
2-Yüksel Yıldırım,Git kendini Balkayası’ndan aşağıya at.., 14.07.2015 Tarihli Pusula Gazetesi
3- www.zonguldaknostalji.com