Kozlu’da ev tamiratı ile ilgili bir malzeme ararken, gözüme iki katlı harabe bir bina ilişti. Güzel ve orijinal bir binaya benziyordu. Giriş katı taş, ikinci katı harman tuğlası ile yapılmıştı. Binanın alın kısmında bir süsleme ve onun ortasında da boynuzları dikkat çeken bir geyik başı bulunuyordu. Binanın duvarına asılmış tabelada, binaya yaklaşılmaması ve içine girilmemesi için Valiliğin bir uyarı yazısı vardı (bina yıkılırsa kimseye zarar vermesin ve içine girilip içki içilmesin diye). Binanın karşısındaki elektrik malzemesi satan dükkâna, evin kime ait olduğunu sordum. “On dokuz ortağı var, burada oturmuyorlar” diye bir bilgi aldım. –En iyisi, Belediye’deki kültür işleri ile ilgili birime sormaktır- diye düşündüm. Belediye binasının giriş katındaki Danışma, beni İnsan Kaynakları ve Kültür İşleri’ne yönlendirdi. İlgili kişinin bina ve malikleri hakkında bir bilgisi yoktu. Kozlu’nun eskilerinden emekli avukat Celal Yetimoğlu ve Nedim Yüksel’in bana bilgi verebileceği söylendi.
Merak ettiğim binanın karşısındaki mobilyacı dükkânında bulduğum Nedim Yüksel, “Binanın uzun yıllardan beri harabe vaziyette olduğunu, varislerden birinin Kozlu’da oturduğunu söyledi”. Kim bu kişi diye sorduğumda, “Balık tutmaya meraklı, sarışın, orta boylu bir kişi” olarak tanımladı. Bu tarif aklıma, Kozlu’da oturan zamanında Zonguldak Sosyal Sigortalar Kurumu’nda şefliğimizi yapan Tanju Berber’i getirdi. Tanju Berber mi?   Diye sorduğumda,  aldığım cevap “evet” olunca işimizin kolaylaşacağını düşündüm ve rahatladım.
Hemen binanın nasıl kurtarılacağı ile ilgili fikirler geliştirmeye başladım; Bina restore edilerek butik otel olarak işletilebilir, lokal / kafeterya veya kültür evi olarak kullanılabilir. Belediye, bina sahiplerine başka bir yer vermek sureti ile burayı alıp turizm bürosu olarak kullanabilir veya Kültür Müdürlüğü’nü buraya taşıyabilir. Amaç, binanın restore edilerek korunması ve gelecek nesillere taşınması.
Vakit kaybetmeden Tanju Bey’i telefonla arayıp bilgi aldım. “ Binanın çok varisli olduğunu, bütün uğraşmalara rağmen çözüme kavuşturamadıklarını, elinde Osmanlı Dönemi’nde düzenlenen bir tapu olduğunu” söyledi. Daha sonra Tanju Bey’le Kozlu’da buluştuk, tapunun bir fotokopisini bana verdi. Yaptırdığım tercüme sonunda tapunun Abdülhamit döneminde verildiğini öğrenmiş oldum. Tanju Bey’den aldığım bilgilere göre, bugün yaklaşık olarak denizden bir kilometre içerde bulunan bu evin bahçesine deniz dalgaları vuruyormuş. Evin taş işçiliğini Bulgar, ahşap işçiliğini ise Macar ustalar yapmış.
Kozlu’da yıkılan veya halen ayakta olan tarihi binalarla ilgilenmeyen Kozlu Belediyesi, bu tutumunu devam ettirdi ve bu bina ile de ilgilenmedi. Tek çare bu binanın koruma altına alınması için ilgili kurulu başvurmak. Ankara Köprüsü’nde yaptığım gibi Karabük Koruma Kurulu’na başvurmam gerekiyordu (Kurul’a başvuru, Kurul Kararı çıkarmak ve yapılan içler acısı uygulama aklımın bir köşesinde dururken).Birçok insan gibi, Tanju Bey’in de Koruma Kurulu Kararı’ndan memnun olmayacağını düşündüm. Ayrıca Tanju Bey’in “ Bak bu bilgileri Mustafa Yüce’ye verdim, gitti haberim olmadan Koruma Kurulu’na başvurdu” demesini istemedim.
En iyi çözümün, müracaatı Zonguldak İl Kültür Müdürlüğü’nün yapması olacağını düşündüm. Bu amaçla evin yerinin tarifi, fotoğrafları ve tapu fotokopisini müracaat yapılacağından emin olarak ilgili kişiye verdim. Ara ara sorduğumda başvuruyu yapacaklarını söylüyorlardı. Aradan yaklaşık bir buçuk yıl geçti. Bir gün mahalli gazetelere bakarken, Kozlu Belediyesi’nin, bu evi tinerciler ve sarhoşların ellerinden kurtaramadığı için, iş makinesi ile yıktığını öğrendim. Üzüntü ve pişmanlık içerisinde niçin bu müracaatı ben yapmadım diye kendime öfkelendim – Tanju Bey’i üzmek istemedin, Kültür Müdürlüğü’ndeki arkadaşlara güvendin, sonuç Kozlu ve Zonguldak’ımızın harika bir tarihi binası daha yok oldu-. Hem de bu binayı koruması ve şehre kazandırması gereken Kozlu Belediyesi tarafından.
Zonguldak’ın ekonomisini canlandırmak için turizmi de devreye sokma iddiasında olan yetkililerin, ne yazık ki şehrimizin diğer tarihi değerlerinin yok olmasına gösterdikleri duyarsızlığı bu binanın yıkılışında da devam ettirmişlerdir.
 
 
                                                                                                                                   19.02.2020
                                                                                                                       Mustafa Yüce