''Medeniyet beşeriyetin düşmanıdır.'' sözünü babam bana 60 sene önce söylerdi. O zamanlar daha çocuk olduğum için babamın ne demek istediğini pek anlamazdım. Ama şimdi çok iyi anlıyorum. Hatta bu söze aynen katılıyorum. Sadece ben katılmıyorum; dünyada aklı başında herkes katılıyor. Çünkü medeniyet seviyesi arttıkça; ve önlem alınmadığı takdirde, dünyayı çok büyük felaketlerin beklediği aşikar olmaya başladı bile...
   Hepimizin gözü önünde olagelen şu değişikliklere bir bakın! Mevsimler değişti artık doğru dürüst kar bile yağmıyor.. Küçük dereler kuruyor, nehirlerin suyu azalıyor, göller ve sulak alanlar birer birer yok oluyor.. Yeraltı suları çekiliyor pınar için açılan kuyuların çoğu boş çıkıyor.. Kısacası tatlı su kaynakları azalıyor..  Solunabilir hava gittikçe kirleniyor ve bu nedenle insanların ve diğer canlıların sağlığı tehdit altına giriyor... Hatta bazı canlı türleri tek tek yok oluyor..
   Daha önce pek görülmeyen anormal hava olayları artmaya başladı..  Hortumlar, fırtınalar, depremler ve sel gibi tabii afetler kitlesel ölümlere sebep olacak derecede etkili oluyor...
   Artan insan nüfusuna karşı ekilebilir dünya tarım arazilerinin daha şimdiden % 33'ü orta ve üst düzey toprak bozulmasına uğramış durumda.. Yani toprak giderek çölleşiyor!
   Bunların yanında, kutuplardaki buzullar eriyor.. Bunun sonucu deniz seviyesi yükseliyor ve deniz seviyesine yakın olan yerleşim yerlerini tehdit ediyor.. Ayrıca, ısınan deniz suyu iklim değişikliklerini tetikliyor... Okyanusların yüzey sularının asitliği halen % 30 oranında artmış durumda..
   Gördüğünüz gibi tablo oldukça karamsar. Acilen önlem alınmayıp böyle devam ederse, insanoğlu geri dönüşü mümkün olmayan bir yıkımla karşı karşıya kalacak;  ve insanlığın şimdiye kadar yüzleştiği en zorlu sürece girecektir. Daha da kötüsü; dünyayı ödünç aldığımız çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya kalmayacaktır!
   Peki, binlerce yıl yukarıdaki problemleri yaşamamış olan dünya; neden sadece 150 yılda bu hale gelmiştir? Bunun sebebi ve müsebbibi kimdir? Kim olacak, tabii ki insanoğlunun bizzat kendisidir! Tüm problemler onun yarattığı sanayi devrimi ve açgözlülüğü yüzünden olmuştur.
   Örneğin,atmosferin kirlenmesine ve mevsim değişikliklerine sebep olan, en büyük bela küresel ısınmaya bakalım: 19.ncu yüzyıla kadar tertemiz olan atmosfer, 19.ncu yüzyılda yapılan sanayi devrimi ile sür'atle kirlenmeye başlamış ve bu yüzden bu güne kadar 1 derece ısınmıştır. Atmosferin kirlenmesine ve ısınmasına sebep olan tabii ki atmosfere çok miktarda salınan, başta karbondioksit ve metan olmak üzere sera gazlarıdır.
   Değerli okuyucular, solunabilir, daha doğrusu yaşanabilir atmosferin kalınlığı sadece 5 kilometre kadardır. Dünyanın çapını dikkate aldığınızda bu kalınlık çok incedir. Örnek olarak ben sizler için bir simülasyon yaptım: Dünyanın çapını 3 metre farz ederek bu küreyi saran atmosferin kalınlığını hesapladım. Ne çıktı biliyor musunuz? Sadece 1,2 milimetre! Yani bir zar! Ve bu zar her gün, salınan binlerce ton sera gazı nedeniyle, geri dönüşü olmayan bir şekilde kirleniyor.
   Düşünün: Dünyadaki milyarlarca konut ve fabrika bacalarından durmaksızın binlerce ton zararlı gazlar fışkırıyor.. Yine milyarlarca petrol türevi kullanan araba ve araçlardan anormal miktarda egzoz gazı sürekli havaya karışıyor..Diğer hava kirletici faaliyetleri saymıyorum bile.. Bu günkü teknoloji ile temizlenmesi de mümkün olmayan bu incecik atmosfer buna ne kadar dayanabilir ki!
   Bir fikir olsun diye, diğer hava kirleticilere örnek olarak insanları ele alalım: Yine sizler için bir hesap yaptım. Biliyorsunuz bir insan normal şartlarda dakikada 7 litre, günde 11.000 litre (11 metreküp) hava solur. Rakamlarla kafanızı karıştırmamak adına sadece sonuçları söylüyorum: Bir insan günde 550 litre oksijen tüketir. Dünyada bu gün yaşayan insan sayısı olan 8 milyar ile bu rakamı çarparsanız;  insanların günde 4,4 milyar metreküp oksijeni tükettiğini; ve yerine karbondioksit vererek havayı nasıl kirlettiğini net olarak görebilirsiniz.
   İnsan faktörü deyince üzerinde biraz daha duralım: Bir insan ortalama günde 2 litre su içer. Belediyeler tarafından yapılan hesaplamaya göre insan başına günlük tatlı su sarfiyatı 217 litredir. Bunun % 26'sı tuvaletler, % 22'si çamaşır, % 17'si banyo ve geri kalanı da yemek yapmak için, boru sızıntıları, kaçaklar gibi harcamalara gider. Bu demektir ki 8 milyar insanın sadece evlerde kullandığı günlük tatlı su sarfiyatı 1,736 milyar metreküptür. Bu rakam günlük dünya tatlı su sarfiyatının % 11'ine denk gelir. Geri kalan %89, yani 14 milyar metreküp tatlı su ise yine insanlar için tarım ve sanayide harcanmaktadır.
   İnsanların atmosferin ısınmasına sebep olan diğer bir katkısı da vücut ısıları dır. Biliyorsunuz insanların vücut ısıları 36,5 derecedir. Düşünebiliyor musunuz;36,5 dereceye ayarlı 8 milyar radyatör sürekli olarak havayı  ısıtmaktadır! Bir de bu insanların ısınmak için veya başka amaçlarla yaktığı ateşlerin atmosferi ne kadar ısıttığını hesap ederseniz rakamların korkunç bir hal alacağı yadsınamaz.
   Görüldüğü gibi, yukarıda saydığım olumsuzlukların baş sorumlusu insanlardır; yani beşeriyettir. Sanayi devrimini yapan, teknoloji ve tıpta gerçekleştirdiği inanılmaz gelişmelerle medeniyeti tırmandıran bu beşeriyetin kendisi değil midir? Dünyanın dengelerini değiştiren dramatik değişmeler bu yüzden olmuyor mu? Hal böyleyken sürekli insan nüfusunu artırmanın mantıklı bir yanı var mı?
   Dünya binlerce yıldır besleyebileceği bir nüfusu sabit tutmuştur. Tabiat nüfus artışını gerek verem, veba veya kolera gibi afetlerle, gerekse sel, deprem gibi tabii afetlerle veya savaşlarla dengelemiştir.  Sanayi devrimine kadar dünya nüfusu 1 milyar civarında idi. Ama bu devrimden sonra hızla artmaya başladı. Daha 1940 yılında 2 milyar olan dünya nüfusu bu gün 8 milyara dayanmış durumda.. Yani 80 yılda 4 misli artmış! Bu kadar kısa zamanda bu artış çok korkunç!
   Nitekim bilim insanları bu tehlikeli artışı görmüşler ve dünyanın sonunu bu artışın getireceğini söylemeye başlamışlardır. Kitaplarını gerçeklere ve bilimsel verilere dayandıran ünlü yazar Dan Brown, yazdığı ''Cehennem'' isimli kitabında bu konuyu işlemiştir. Kitapta, dünya nüfusunun üstel olarak büyümesini insanlığın sonu olarak gören Bertrand Zobrist isimli bir genetik mühendisinin, insan nüfusunu azaltmak için bir virüs geliştirdiği ve bunu insanlara bulaştırmak istediği anlatılmaktadır. Bu durum son günlerde Çin'in Hubei Eyaleti Wuhan Şehrinde ortaya çıkan ve dünyayı kasıp kavuran ''Corono virüsü'' ile ilgili komplo teorilerinin gerçek olabileceğini akla getirmiyor mu?
   Dünyada aklı başında insanlar nüfus artışını tehlikeli bulurken bizim Reis insanlara önce 3 çocuk yapın dedi. Sonra bunu 4'e 5'e çıkardı. Baktı ki kendini bile doyuramayan vatandaşta tık yok; inat olsun diye tuttu Suriye'den 4,5 milyon insan getirdi!
   Değerli okuyucular, şaka bir yana, durum ciddidir. Dünyanın olanakları ve nimetleri sonsuz değildir. Bu kadar nüfusu besleyemez ve bu kirlenmeyi kaldıramaz. Çünkü dünya ışığı milyarlarca yıldır daha dünyaya ulaşamayan milyarlarca galaksinin bulunduğu evrende nokta kadar bile değildir. Bu küçük gezegende milyarlarca insan çekirge sürüsü gibi dünya nimetlerini talan ederse; küçük bir odada fosur fosur sigara içen 50 insanın bu odayı nefes alınamaz duruma getirdiği gibi sera gazları salarak atmosferi kirletirse bakın ne olur: Bu hızla giderse dünya 20 - 30 sene içinde 3 derece daha ısınır ve yaşanmaz hale gelir. Aç ve susuz kalan insanlar su ve yiyecek savaşları yaparak birbirlerini öldürmek zorunda kalırlar! 
   Soğuk suya bırakılan kurbağa hikayesini bilirsiniz. Kurbağayı sıcak suya atarsanız zıplayıp kaçar. Ama soğuk suya bırakıp suyu ısıtmaya başlarsanız kurbağa bunun farkına varmaz. Yavaş yavaş ısınan su kaynamaya başlayınca da kurbağa haşlanıp ölür. İşte bu günün insanları da tıpkı o kurbağa gibi suyun değilse de atmosferin ısındığının farkında henüz değiller. Nasıl olsa bir şey olmaz diye düşünmektedirler.  Ama atmosfer iyice ısınıp yaşanmaz hale gelince; hikayedeki kurbağa gibi haşlanmaya başladıklarında artık geç kaldıklarının farkına varacaklardır. Tabii ki durum böyle giderse..
  Bu işin geriye gidişi yoktur ama durdurulabilir. Nitekim bazı devletler gerekli önlemleri alarak sıcaklık artışını 1,5 ila 2 dereceyle sınırlamak için Paris İklim Anlaşması'nı ve Kyoto Protokolu'nu imzalamışlardır. Ama ne yazık ki bazı devletler de, durumun farkında olmalarına rağmen egoist davranmaya devam etmektedirler. Bunların başında gelen ABD halen bu anlaşma ve protokole imza atmaktan kaçınmaktadır.
   Değerli okuyucular, yine karamsar bir tablo çizdim ama tedbir almak için gerçekleri bilmede fayda vardır. Bu kadar devasa bir soruna karşı biz ne yapabiliriz demeyin. Karınca kararınca herkes havayı ve çevreyi kirletmemeye özen gösterirse, bu küresel bazda önemli bir önlem haline gelir.
   Unutmayın: Dünya sanıldığı kadar büyük değil..  Atmosfer de çok ince... Başka dünya da yok.. Bu yüzden dünyamızı koruyalım ve kollayalım!
   Bunu yaparken çocuklarımızı da gözümüzün önüne getirmeyi unutmayalım!