Türkiye, işçi sınıfı mücadelesinin en güzel örneklerini 90'lı yıllarda yaşadı. Zonguldak’ta bu onurlu mücadeleden payına düşeni fazlası ile aldı. Dünya sınıf kardeşlerine örnek olacak nitelikteki eylemleri ile tarih sahnesine “Emeğin ve Mücadelenin Başkenti Zonguldak“ olarak adını yazdırdı. Büyük madenci yürüyüşü ile sınıf mücadelesi veren emekçilere ve sendikalara paha biçilmez miraslar bıraktı. Zonguldak ve halkı bu onurlu mücadelenin ve mirasın üzerinde kimlik bulmuş, akıllarda böyle kalmıştır.Pandemi ile mücadele ettiğimiz bu günlerde ise Zonguldak yerini “….VE ZONGULDAK“ olarak aldı.“30 Büyükşehir ve Zonguldak“ ile başlayan pandemi mücadelesi, en son “14 Büyükşehir ve Zonguldak“ olarak devam ediyor. Kulaklarımızda: …ve Zonguldak, …ve Zonguldak,…ve Zonguldak sesi…

Zonguldak’ı …ve Zonguldak yapan ne peki ?

Zonguldak; Akciğer hastalıkları ve solunum rahatsızlıkları ile hızla artan kanser vakalarıyla, bedeni zayıf düşmüş emekçilerin yoğun olarak yaşadığı bir şehir.Erken emeklilik fırsatı (!) ve nispeten yüksek maaşları ile cazip hale getirilmiş ama diğer taraftan 60’ına gelmeden hayatları yitip gitmiş maden işçilerinin şehri burası.Coğrafyasının imkânsızlığına rağmen şehrin neredeyse göbeğindetermik santrallerin kurulduğu, santral sahiplerinin siyasilerden aldığı güçle yıllarca bacasız- filtresizbu santralleri çalıştırabildiği bir şehir burası. Hava kirliliği tehlike sınırlarının çok üstünde ve bu durum bağımsız kurum ve kuruluşlar tarafından defalarca raporlanmış olmasına rağmen sermayenin kazanını doldurduğu arta kalanlarla siyasileri beslediği bir şehir burası. Burası balkonlarına çamaşır asamayan, duvarları kömür isinden kararmış, kömür isiyle gözleri sürmelenirken kaderide “kararmış“ emekçilerin şehri.Zonguldak özelleştirmelerle halkın kaynaklarının sermaye ve siyasi işbirlikçilere peşkeş çekildiği ve bunlar yapılırken işçi–emekçilerin hayatlarının hiçe sayıldığı bir şehir.  “…Ve Zonguldak“.
Zonguldak’ınpandemi sürecinde sürekli isminin ön planda olmasının sebepleri özelde yukarıda saydığımızdurumlar üzerinden açıklanabilir. Fakat bu durum “ve Zonguldak’ı“ anlamak için yeterli olmayacaktır. Mesele özü itibari ile sınıfsaldır. Hepimiz aynı gemideyiz klişesi ile eşitlenmeye çalışılan sınıfsal eşitsizliği görmezden gelmek pekte mümkün değildir. Bir taraftan evde kalınması çağrıları yapılırken,diğer taraftan çalışmak zorunda kalan milyonlarca emekçinin varlığına egemenlerin ve onların iktidarlarının bir çare bul(a)madığını hep beraber gördük. Emekçilerin elleri ile hayatlarını feda ederekvar ettikleri dünya sermayesi ve devlet kasalarının emekçinin tam da ihtiyacı olduğunda nasıl da kapandığına tanıklık ettik. Aynı iktidarların zor durumda kalan sermayenin yardımına bol sıfırlı paralarla nasıl cansiperane koştuklarını da gördük. İşçi sınıfı-sermaye sınıfı ikileminde iktidarların önce sermaye sınıfının varlığı üzerinde hissettiği kaygıların yansıması olan ekonomik paketleri ardı sıra izledik. Bu virüs maalesef en çok işçi-emekçi sınıfını etkilemiştir. Bunun tarihsel örnekleride mevcuttur.Üretim-tüketim kıskacında kalan işçi ve emekçiler dünya üzerinde pandeminin faturasını daha fazla can vererek ödemiştir, ödemeye devam edecektir. “VeZonguldak“ söylemini ortaya çıkaran dinamiklerde tamda bunlardır. Emekçilerin kenti emekçinin başkenti olmanın bedelini “…ve Zonguldak“ olarak ödemeye devam etmektedir.Vaka sayısı ve ölüm miktarı ile diğer illerinönünde olan Zonguldak pandemi üzerinden yazılan tarihte yerini -maalesef almıştır.

Kapitalizminin üretim – tüketim sarmalı içine hapsettiği emekçi sınıflar açısından durum dünden daha tehlikelidir. Evde kalmanın kapitalist ekonomilerde geri dönülmez yaralar açtığı, bir şekilde hayatın “normale“ dönmesi gerektiği zorunluluğu tartışılmaktadır. Sermaye sınıflarının ve etrafında yemlenenen siyasi tabakaların 3 ay dayanabildikleri pandemi sürecinde Haziran ayını “her şeye rağmen“ geri dönüş ayı olarak ilan etmeleri tesadüfi değildir. Sürü bağışıklığının bir şekilde yeniden tüm dünyada daha yüksek sesle tartışıldığı bir döneme girmekteyiz (Virüs daha Çin de iken sürü bağışıklığı ile ekonomi ve hayatı durdurmadan süreci atlatmaya çalışan başta İngiltere ve sonra ABD nin ağır bedeller ödediğini gördük).
 
Virüsün dünden bugüne yok olmayacağı gerçeği önümüzde dururken, bulunacak aşının ne derece koruyucu olacağı datartışmalıdır. Yılda 3 milyon insanın ölümüne sebep olan grip virüsüne karşı üretilen aşıların bile etkililiği ortada iken, daha bulaşıcı belki daha öldürücü (mutasyonlarla) olan covid-19 virüsü işçi-emekçiler açısından çok daha tehlikeli olmaya devam edecektir. İnsan sağlığının “Gölgesini satamadığı ağacı kesen kapitalistlerin düzeninde“ maalesef çokta önemi yoktur. Meselenin daha fazla kar ve daha fazla para ile kurgulandığı dünya düzenin insanın geleceği açısından ne kadar tehlikeli olduğu da ortadadır. Taş kömürüyle örselenmiş bedenleriyle, akciğer sorunları ile yaşamaya çalışan, termik santralleriyle nefes alamaz hale gelen Zonguldak halkı için durum çok daha tehlikelidir. Hazirandan sonra, “bir şekilde sağlık sitemimiz bu durumla baş edebilir“ öngörüsüyle bütün yasakların, önlemlerin sermaye düzeninin üretim-tüketim kaygıları yüzünden bir anda kaldırılacak olması ürkütücüdür “ …ve Zonguldak“ açısındantehlikelidir.Malthusçu düzen güdücülerinin,“-ölen ölür kalanlarla dünya devam ederci“ emekçi düşmanı bakış açısının devlet liderlerinin genel politikası olacağı söylemlerinden anlaşılmaktadır. Sanki bütün devletler tek bir merkezden beslenen bakış açısının yansıması ile ortak karar almış gibi hareket ederek Haziran ayında yasakların sona ereceği bir dönemi işaret etmektedir. Durum bu oluncaHaziran ayından itibaren, emekçiler acısından zor bir dönem başlayacaktır. Baskıların, hem üretim açığının kapatılması yönünde daha fazla çalışmak biçiminde olacağı gibi hemde esnek çalışma vs. gibi iş güvencesiz çalışmanın kapıların aralandığı bir dönemim devamı seklinde gerçekleşecektir. Bu durum karşısında, işçi ve emekçilerin yapabileceği en etkili mücadelede sınıf sendikalarında örgütlenmek sınıf bilinci ile mücadele etmektir.