İnsanın memleketi çocukluğudur:
Kimine göre doğduğu yer, kimine göre doyduğu yer, asıl olan çocukluğunun geçtiği yerdir insanın memleketi. Çocukluk ve gençlik yıllarının izleri unutulmaz, yaşamın izleri henüz omuzlara binmemiştir çünkü. Anne babanın gölgesinde sadece kendi ağırlığını taşır omuzlar. Kanın kaynadığı, ayakların yere basmadığı, hayallerin havada uçuştuğu güzel yıllardır çünkü onlar.
Yaşama mücadelesi başlayınca çocukluk yıllarının değeri daha bir ortaya çıkar. Geçmişe özlem, aslında çocukluk yıllarına özlemdir. Büyüdüğün, ilk yürüdüğün, sokağında koşturduğun, hayatı keşfettiğin yerdir çocukluk. O yüzden insanın memleketi çocukluğudur…
Zonguldak’ta doğup büyüyüp dışarıya savrulanlar. Zonguldak’tan ayrılanlar, ayrılmak zorunda kalanlar, kenti basamak olarak kullananlar, küsüp gidenler, kaçanlar, ihanet edenler ne tür bir ayrılık olursa olsun eğer çocukluk ve gençlik yılları bu topraklarda geçmişse bu sevdadan kurtulamazlar. Dünyanın öbür ucuna gitseler kalpleri çocukluklarını yaşadıkları bu sokaklarda atar.
Zonguldak’ta bu özlemin o kadar çok örneği var ki… Yerli olsun, yabancı olsun 50-60 yıl sonra bile, Çin’de yaşayan Yıldırım Özener’in eski Zonguldak notlarını ve yıllar sonra tekrar geriye dönüp yerleşme düşüncesini. Fransa’dan Gelik’e çocukluk yıllarını aramaya gelen yaşlı Fransız kadını, yine Hollanda’dan Fener Mahallesine gelen Marina’nın hikayelerini kaleme almış anlatmıştım.
İrfan yalçın’ın “İçimdeki Zonguldak”, Atilla Osman Poshor’un “Fener’in Çocukları” kitapları çocukluk yıllarını işaret etmiyor mu? Gazeteci Bülent Habora’nın Zonguldak gençlik hatıraları, Cenk Koray’ın ölümünden kısa bir süre önce yapayalnız Zonguldak sahilinde yürüyüşü buna işaret değil mi?
İnsanlar hangi gerekçeyle olursa olsun Zonguldak’tan ayrılsalar bile, mesafeler ne kadar uzak olursa olsun, çocukluğu Zonguldak’ta geçmişse memleketleri hep Zonguldak kalacaktır.
ASAF GÜNERİ VE ZONGULDAK…
2018 yılında İş adamı Asaf Güneri ve ailesi Zonguldak ziyaretinde bulundular. İki kız kardeşi ve iki oğluyla birlikte 45 sene önce ayrıldıkları Zonguldak’ta bir dizi ziyaret, eş dost ile yemek yediler, sohbet ettiler, doğdukları ev, oyun oynadıkları mahalle ve sokaklarına hatıra ziyaretleri gerçekleştirdiler. İlk iş yerlerini, Zonguldak sahilini, cadde ve sokaklarını dolaşarak hasret giderdiler. Geride bıraktıkları Zonguldak ile, şimdi ki Zonguldak’ı karşılaştırdılar...  
Asaf Güneri’nin başında olduğu şirket, EKİ’den sonra (Ereğli Kömürleri İşletmesi) Zonguldak’ta kurulan ilk özel kuruluş sayılabilecek “Zihni Denizcilik Acentesi…” Yıllar sonra geçmişi araştıran temsilcisi gibi eski işyerlerinde incelemelerde bulundu. Babası Turgut Güneri’nin 1930 yılında çektirdiği Zonguldak liman manzaralı balkon fotoğrafına karşılık olarak, yaklaşık 90 yıl sonra oğul Asaf Güneri sanki yeniden geçmişe hayat verdi… 
 





Asaf Güneri ismi Zonguldak’a yabancı bir isim değil. Bir asırlık mazisi olan, Zonguldak dışına taşmış, hatta yurt sınırlarını aşan Zihni Şirketler Grubu’nun üç çeyrek asırlık firmasının temsilcisidir. Güneri’nin çocukluğu ve ilk iş hayatı Zonguldak’ta geçmiş ve mazisi onu tekrar mıknatıs gibi Zonguldak’a geri çekmiştir. Dedesi Zihni Güneri ve babası Turgut Güneri’den aldığı bayrağın vefa borcunu yerine getirmek ve yad etmek adına, ailesine bu günlere nasıl geldiklerinin izlerini yerinde göstermek için başladıkları yerden 90 yıl sonra aynı noktada çocuklarına bayrağı devir teslim ritüeli yaşatmıştır…
Benim çocukluğumun 70’lı yıllarında; eski çocuk bahçesi, şimdi İnönü Parkı karşısında bulunan (Barlı Apt.)Yılmazlar İş Hanı’nın birinci katında faaliyet gösteren, ’Zihni Vapur Acente’ tabelası ve mavi-siyah renklerden oluşan flamaya benzeyen ortadan dik kesilmiş baklava dilimi şeklindeki logosu hep dikkatimi çekerdi... Çocukken deniz ve denizciliğe olan ilgimle beraber, babamın EKİ Ulaştırma Müdürlüğü çalışanı olmasıyla bağlantılı liman faaliyetleriyle içli dışlı olmam ve bu tür işletmelerin duvarlarındaki tabela ve flamalar içimdeki heyecanı coştururdu. Bu heyecan içimde tekrar canlanmış olacak ki, bu makaleyi hazırlamak, kent tarihine not düşmek bana bir zorunluluk oldu…
 

 
90’INCI YIL KUTLAMASI…
Zihni Şirketler Grubu önümüzdeki günlerde kuruluşlarının 90’ıncı yılı kutlaması için hazırlıklar yapıyor. Zonguldak’ta başlayan serüvenin devamında gelinen noktadaki ayrıntılar grubun programında hazırlanmaya devam ediyor. Bu hazırlıklar kapsamında tarihsel ve ticari belge ve fotoğraflarla desteklenecek…
ZİİHNİ VAPUR ACENTESİ’NDEN, ZİHNİ DENİZCİLİK FİLOSUNA…
Girit Adası’nın Hanya kazası kökenli olan Güneri ailesinden gençler 19.Yüzyıl başlarında eğitim amaçlı olarak İstanbul’a geliyorlar ve zamanla ailece İstanbul’a yerleşiyorlar.
1911 doğumlu olan Salih Turgut Güneri İstanbul’un işgaline kadar İstanbul’da ticarî faaliyete devam ediyor. Fakat İstanbul’un işgalini takip eden günlerde İstanbul’dan ayrılıyor ve Fransız işgalindeki Zonguldak’a yerleşiyorlar.
O zamanlar Zonguldak’ta kömür işletmeleri Fransız Hollanda Belçika konsorsiyumunda bulunuyordu. Turgut Güneri bu işletmeden Mösyö Palme ile tanışıyor. Dostlukları ilerledikçe Mösyö Palme aileye vapur acenteliği yapmalarını tavsiye ediyor.
Zihni Güneri ve oğlu Turgut Güneri Kurtuluş Savaşı’nın ilk yıllarından itibaren yavaş yavaş işi öğrenip acentelik yapmaya başlıyorlar.
Cumhuriyetin ilanıyla neşredilen yeni Ticaret Kanunu uyarınca 1930 yılında ‘Zihni Vapur Acente’’sini hayata geçiriliyorlar.




 
Turgut Güneri 1943 yılında dönemin Zonguldak Emniyet Müdürü Necmettin Akgün ve Nezihe Akgün ailesinin kızı Fahire Akgün ile evlenmiştir. Bu evlilikten 1944 yılında Naciye Mergen Güneri ve 1946 senesinde Asaf Güneri ve 1960’da Nezihe Güneri adını verdikleri üç çocukları dünyaya gelmiştir.
1950 başlarında Turgut Güneri, babası Zihni Güneri’nin yaşlılığı nedeniyle tamamen işin başına geçiyor ve “Şark” isimli genel yük gemisine Orhan Orsa Kaptan’la ortak oluyorlar. Armatörlük serüveni başlıyor…
Zonguldak’taki yaşamında bölgenin sorunlarına da eğilen ve acenteliğini üstlendiği yabancı bayraklı gemilerin kaptanları ve sahipleriyle giderek artan dostluklar kuran Turgut Güneri, aynı zamanda devlet ricalinin katıldığı toplantılarda da varlığını hissettirmeye başladı.
Nevar ki Turgut Güneri artan rahatsızlıkları sonucu 5 Kasım 1965 günü hayatını kaybetti.





 
ASAF GÜNER İŞİN BAŞINA GEÇTİĞİNDE 19 YAŞINDAYDI…
Turgut Güneri ve Fahire Güneri’nin oğlu olan Asaf Güneri, 07 Haziran 1946 tarihinde Zonguldak’ta doğdu. Ankara TED Koleji’nden mezun olduktan sonra 1969 yılında Ekonomi ve Ticari İlimler Fakültesi’ni bitirdi.
1974 yılında Betigül Güneri Hanımla evlendi. 01 Ağustos 1977 günü Zihni Turgut Güneri ve 16 Haziran 1980 günü Zihni Cömert Güneri ismini verdikleri iki oğlu oldu.
Asaf Güneri üniversiteden mezun olduktan sonra Zihni Şirketler Grubu’nda ve Zihni Holding A.Ş.’de Yönetim Kurulu üyesi olarak görev aldı.
Zihni Grubu, gemi işletmeciliği, gemi acenteliği, deniz hava kara taşımacılığı, turizm ve enerji sektörüne girdi. Grup Başbakan Turgut Özal döneminde Türkiye’nin denizcilik sektöründe yaptığı atılımlarda önemli rol oynamıştır.
Meslek yaşamında Türk - Çin İş Konseyi, Türk-Yunan İş Konseyi, TURMEPA (Türk Deniz Çevre Koruma Derneği), Intercargo (Kuru Yük Gemi Sahipleri Derneği), BIMCO (Baltık ve Uluslararası Denizcilik Konseyi) gibi Ulusal ve Uluslar arası meslek örgütlerinde etkin görevler üstlenmiştir.





BABASININ ÖLÜMÜYLE GENÇ YAŞTA İŞİN BAŞINA GEÇTİ…
Babasının ani ölümünden sonra 19 yaşındaki Asaf Güneri annesi Fahire Hanım’ın denetimi ve desteğiyle işin başına geçiyor. Ancak bugünlere geliş başarısı, Turgut Güneri ve Zihni Güneri’nin zamanında uluslararası camiada yarattığı itibar ve dostluklar ardından Asaf Güneri’nin inanılmaz mücadelesiyle mümkün olabilmiştir.
Asaf Güneri babasından intikal ederek bünyesinde yer aldığı Zihni Denizcilik Acentesi’nde etkin çalışmalarını “Vapur Donatanları ve Acenteleri Derneği” bünyesinde de ayni şekilde sürdürdü.
Annesi Fatma Fahire Güneri 11 Ocak 1978 Çarşamba günü vefat etmiştir.


 
Annesinin ölümünden sonra 1985 yılı başlarında filosuna kattığı tankerlerle UM ve Cerrahoğulları’ndan sonra üçüncü büyük tanker armatörü haline geldi. 37 yaşına basmıştı ve müthiş bir enerjiyle daha güçlü bir uluslar arası filo kurmak için aralıksız çaba sarfediyordu.
Asaf Güneri yaşamı boyunca daima daha güçlü başarılara doğru ilerlemesi bildi ve hedeflerine ulaştı.
Edindiği engin deneyimlerinden yararlanarak geleceğin yöneticilerine önerilerde bulunuyor ve “Ülkemizde ve dünyada kültürel, ekonomik ve politik gelişmeleri takip etmelisiniz. Bunun için daha orta öğretim sıralarında okul eğitimini teşkil eden rutin derslere çalışmanın yanında yukarıdaki gelişmeleri izleyebilmek için okumak, çok okumaya olanak sağlamalısınız.” diyordu.
Asaf Güneri tüm bu önerilerinin temelindeki rehberi işaret ediyordu ve “Aziz Atatürk’ün gençliğe hitabesi rehberiniz olmalıdır” diye yol gösteriyordu. Asaf Güneri geleneklere sahip çıkılmasını ve asırlara dayalı deneyimlerle üretilmiş atasözlerinin her birinin bir ayrı felsefeyi içerdiğini söylemiştir.
Şöyle demiştir;
Mevlana’nın dizelerini de hayranlıkla okurum ve alabildiğine ezberden hatırlamaya çalışırım. Zira bilirim ki Hazreti Mevlana’nın deyişiyle “Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır.”
ACI BİR GÜN…
Asaf Güneri eşi Betigül Güneri ile yaşadığı mutluluklar dolu yılların ardından, derin üzüntülerle mücadele etmek zorunda kaldı. Eşi Betigül Hanım onanmaz bir hastalığa maruz kalmıştı ve sonunda 17 Mart 2015 günü yaşama yenik düştü.
Vefat duyurusunda şöyle yazılmıştı; “Dz.Kur.Alb. Rauf Şimşek ve Mürşide Şimşek’ın kızı, Turgut Güneri ve Fahire Güneri’nin gelini, Armatör Asaf Güneri’nin eşi, Turgut ve Cömert Güneri’nin annesi Betigül Güneri amansız bir hastalığa karşı verdiği mücadelesini kaybederek daha genç denilecek bir yaşta fâni âlemden göç etti ve 17 Mart 2015 günü vefat etti. Cenazesi 19 Mart 2015 günü Teşvikiye Camii’nde kılınan öğle namazını müteakiben Kanlıca Mezarlığı’nda defnedildi.
T. İlhan Sözer ve Oya ve M.Gökhan Şimşek’in kardeşi, Naciye Güneri ve Nezihe Güneri’nin yengesi, Meltem ve Ayça Güneri’nin kayınvaldesi, Turgut ve Cömert Güneri’nin annesiydi.”
 


Sabah Gazetesi’nin Atina muhabiri ve Güneri ailesinin yakın dostlarından Stelyo Berberakis şöyle yazmıştı;
“Geçtiğimiz hafta Atina, haberciler açısından oldukça yoğundu. ‘Radikal solcu genç başbakan Aleksis Çipras, Almanya gibi güçlü bir ülke ile başa çıkabilecek mi’, ‘Yunanistan yine mi iflas edecek yoksa Euro Bölgesi’nden dışlanacak mı?’ gibi sorular herkesten çok biz gazetecilerin aklını kurcalayıp durdu. Hatta geçen hafta ortasında AB zirvesini izlemek için Brüksel’e gidip gitmeme arasında bocaladım. Nihayet gitmemeye karar verdim ve aldığım bir daveti değerlendirmek için, mart ayı için, hele Atina’da, alışılmışın ötesindeki soğuğa bakmadan motosikletime atladığım gibi soluğu, şehrin en ‘entel’ denilebilecek semtlerinden biri olan Aghia Irini Meydanı civarındaki davete gittim.
Bir Fransız müzisyen bir ara ünlü Amerikan “New York, New York” şarkısını söylemeye başladığında aklıma hemen Betigül geliverdi...

Betigül, çok sevdiğim arkadaşım işadamı Asaf Güneri’nin sevgili eşi ve bizim çok sevdiğimiz bir ablamızdı. Bu şarkıyı çok seviyordu ve her fırsatta eşi Asaf ile dans ettiğini gözümün önüne getiriyordum ki. Aniden cep telefonum çaldı. Gecenin o saatinde “Allah bilir yine neler oldu ki beni arıyorlar” diye mırıldandım. Telefondaki ses Asaf’ın sesiydi. İki yıldan bu yana bir türlü sağlığına kavuşamayan sevgili eşini kaybettiğini söylüyordu bana. Telefon az kaldı elimden düşecekti. Ne söyleyeceğimi bilemedim, öyle kala kalmıştım. Bu kadar kötü bir tesadüf olamazdı, Betigül güzeldi, gençti, çağdaştı, gönlü bol, nazikti ve en önemlisi insandı.
Sahnedeki müzisyenlerle salondakiler birbirlerine lütuflarda bulunarak eğlene dursunlar beynimden vurulmuşluğum her halimden belli olmalı ki, yanımdakiler “Ne oldu kötü bir gelişme mi var, yoksa AB’den mi kovulduk” gibi şaka ile karışık sorular sormaya başladılar. Durumu anlattım ve kendimi Faust’tan dışarıya attım. O gece pek uyuyamadım…

Ertesi gün uçakla İstanbul’a geldim. Uçakta eşleriyle birlikte birkaç Yunan işadamı, armatör ve doktora rastladım. Hepsi Betigül’ün cenazesi için İstanbul’a geliyorlardı. Hepsi, gemicilikle uğraşan Güneri Ailesi’nin sevgili dostlarıydı.

Hayatın çok garip ve sürprizlerle dolu olduğunu hep duyarız, başkalarından dinleriz. Ama başımıza gelmeden bunun ne anlama geldiğini pek anlamayız. Demek ki Betigül’ü bu fâni dünyadan New York New York şarkısıyla ruhen uğurlamak bana düşüyormuş...”

ARAŞTIRMACI YAZAR OSMAN ÖNDEŞ’’İN KALEMİNDEN…

Türk denizcilik dünyasının hemen her bireyinin belleğindeki ifadesiyle “Birçok şirketi yaratan bir okul” olan Zihni Denizcilik Şirketler Grubu Başkanı Asaf Güneri’ye “Türk Armatörleri Tarihi” çalışmalarını tanıtmak ve katılmaya davet amacıyla önce Recep Düzgit teşebbüs etmişti. Bir süre sonra ben mesaj göndererek aradım.
Amiral Bülent Ulusu’nun vefatı nedeniyle göndermiş olduğu içtenlik dolu ve sevecen cevabını bir anı olarak muhafaza ediyorum.
Asistanı Ayşe Yenen’in alâkasına da çok teşekkür ediyorum. Ancak Asaf Güneri Bey’e bir daha ulaşmak mümkün olamadı. Kanlıca’daki yalının birçok zamanlar sessizliğe büründüğünden bahsettiler. Bir süre sonra tekrar aradığımda Ayşe Yenen Hanım Asaf Güneri Bey’in anıları ve yaşam öyküsü hakkında eskiden şirketinde çalışmış Kaptan Efruz İneceli’ye görev verdiğini söyledi. Aradan hayli aylar geçti. Bu kez otuz yıldan fazla şirket mazisine tanık olan Genel Müdür İlki Bayram hazırladığım metin üzerinde çok değerli çalışmalar yapmakla kalmadı, aile bireylerine, Asaf Güneri’nin ablası Naciye Güneri’ye ulaşarak aile arşivinden çok önemli anı fotoğrafları sağladı.
Yine Efruz İneceli Kaptan’a ulaşarak hazırladığı görüşlerini içeren bir metni bana gönderdi. Zihni Şirketler Grubu’ndan ayrılalı yirmi beş yıl gibi uzun seneler olsa da, Asaf Güneri ile derin dostlukları nedeniyle, görüşleri unutulmamalıdır. Efruz İneceli Kaptan şöyle diyordu; “Üç çeyrek asırlık bir geçmişi olan Zihni şirketler Grubu’nun Holding Yönetim Kurulu Başkanı Asaf Güneri’nin önderliğinde gerçekleşen çok değerli çalışmalar olmuştur.
Zihni holding dünya deniz ticareti merkezlerinin başında gelen Londra, New York, Avrupa ve Uzak Doğu limanlarında Türk deniz ticaretinin özel sektörüne ait ilk kalıcı atılımları yapmıştır.
Bu merkezlerde önde gelen çağdaş kurumları, tekne alım – satım ve navlun brokerleri, bankaları ve başta Bimco olmak üzere gemi sahiplerine ait kurulmuş çeşitli birlik ve dayanışma kurumlarının pek çoğuna üye olarak çalışmalarına fiilen iştirak etmiştir.
Asaf Güneri denizcilik alanındaki gelişmelere paralel olarak devamlı yenileme gösteren yönetim metotlarını ve uygulama gelişmelerini takip etmiş ve gözden geçirilmesine özen göstermiştir.
Gemi alım ve satım piyasasında faaliyet gösteren yabancı bankalarla doğrudan ilişkiler sonucu Zihni filosunun geliştirilmesi için kredilerin sağlanmasında ve bu işlerin diğer armatörler nezdinde rutin olarak devam ettirilmesinde ön planda özel sektör kuruluşlarından biri olmuştur.
Bir Norveç firmasından satın alından “Obo Zihni” gemisi Türk bayrağı altında ve tamamen Türk personeli yönetiminde Zihni filosunda kalmıştır. Ülkemizde akaryakıt ve dökme kuru yük taşımalarında dönüşümlü olarak kullanılan ilk gemi Obo Zihni’nin personelinin bu tip gemilerde deneyim kazandığını belirtmek isterim.
İletişim alanındaki çok hızlı ve önemli atılımları takip ve bilgisayarların yeni uygulama alanlarına hakim olacağı gerçeğini görerek, masaüstü ve dizüstü bilgisayarların piyasaya çıkışlarından çok kısa bir zaman sonrasında yurda intikal ettirerek, şirket ünitelerinde ve gemilerde kullanıma geçiren Asaf Güneri gibi bir liderin öngörüsü olmuştur.
Zihni filosu Türkiye’nin ithal ve ihraç dökme (çelik, kömür, cevher, buğday vs.) yüklerinin değişik tonajlardaki gemilerle yıllardır taşımış, Türk denizciliğine, demir ve çelik fabrikalarına büyük hizmetler vermiştir.”
Yüksel Yıldırım (Ocak 2021)



Yardımcı kaynaklar…
Osman Öndeş (Türk Armatörleri Tarihi-Cilt-4)
Fotoğraflar: Nezihe Güneri arşivi