İnanç özgürlüğü ve ifade özgürlüğü kutsaldır, engellenemez. Aynı düşünmesek, aynı inancı taşımasak da bir başkasının hür iradesine saygılı olmak zaruridir ve insan olmanın gereğidir, nitekim!

İnancı gereği sıcak havaya rağmen oruçlu insanların gözü önünde bir şeyler yiyip içmek, kültürümüze uygun bir davranış mı? Ayıp olur, canı çeker, özenir, deyip biraz kenarda köşede yemek – içmek gerekmiyor mu? Bir birimize saygılı olmamız gerekmiyor mu?

Fakat gördüğümüz manzara bunu söylemiyor.

Hayır, yıllardır bize gösterilen çağdaş medeniyet düzeyi bu olamaz!

***
Mesele oruç tutmak ya da tutmamak değil, saygı…

Sadece “Yahu belki oruç tutan vardır kokutmayalım” nezaketini arıyoruz.  Annelerimiz, bir şey pişirdiğinde, “Burunlarına kokmuştur” diye birer tabak komşulara da gönderirlerdi.

Ne ara bu kadar duyarsız olduk!

Çok değil, 15 – 20 yıl önce insanlar saygılıydı oruç tutanlara. Yabancılar bile saygıda kusur etmezlerdi. Şehirlerde açık lokanta sayısı azdı. Zaten o zamanlar lokantaya gelenler de insanlara ayıp olmasın diye kenarda köşede yerlerdi. Utanılırdı, oruçlunun yanında bir şeyler yiyip içmeye. Bu saygıdandı, edeptendi.

Öyle ya, açın halinden anlama ayı değil mi Ramazan-ı Şerif?

Diyeceksiniz ki, “Adam oruç tutmuyor. Öyle bir değer yargısı yok, neden saygılı olsun ki?”

Yabancılar da oruç tutmuyor, hatta inanmıyorlar; ama saygıda kusur da etmiyorlar.

Toplumsal genlerimiz de mi değişti? Yoksa “sanal” alem, örümcek ağı gibi bütün naif duygularımızın üstünü örttü de gözümüz mü köreldi?

SİGARAYI TÜTTÜREN FOTOĞRAFÇI

Bunları yazarken, 1999 senesinde Eskişehir’de lise son sınıf öğrencisi iken bir fotoğrafçı dükkanında yaşadığım olay aklıma geldi.

Yine böyle bir Ramazan ayıydı. Ücretini ödediğim fotoğrafları almak için iş yerine gitmiştim.
Ben ayaktayım ve görevli bayana fotoğraflarla ilgili bir şey söylüyorum. O ise masaya kurulmuş, sigara içip dumanını üstüme üstüme üflüyordu.

Sigara dumanından hayli rahatsız olmuştum. Beni toy bir öğrenci zannetmiş olacak ki… Üstüne bir de fotoğraf parasını ödemediğimi iddia etmeye kalktı. Arsızca sigara içmeyi sürdürünce daha fazla dayanamadım, “ Senin yaptığını Yunanlılar bile yapmaz!” diye tepki gösterdim.  

Peşinden “Oruçlu insanın yüzüne –normalde de yapılmaz- sigara üflemek ne demek? Turistler bile oruç tutana saygı gösterirken, senin saygın nerede?” dedim. Tabi böyle çıkış beklemediği için şok oldu.

-“Belki hastayım, belki özel durumum var, olamaz mı?” dedi.

-“Tabi ki mazeretiniz olabilir. İsterse keyfî tutmayabilirsiniz. Bu beni hiç ilgilendirmez. Ama dükkânınıza gelmiş bir müşteriye saygılı olmak zorundasınız.” diye tepkimi sürdürdüm.

Tabi ki hoş olmadı. Keşke daha fazla sabretseydim. Ama sabır da bir yere kadardı…

Velhasıl o zamanlar tek tük olan hadiseler bugünkülerin yanında çok masum kalıyor.

MADALYONUN ÖBÜR YÜZÜ

Bir de madalyonun öbür yüzü var. Bereket, Zonguldak’ta pek rastlamadık. Ancak İstanbul gibi bazı büyük şehirlerde, oruç tutmayanlara yönelik tepkilere basından görüyoruz. Hiç kimse, “neden oruç tutmuyorsun” diye bir başkasını azarlama ve fiziki saldırı hakkına sahip değildir. Bu da bağnazlıktır. Nasıl oruç tutana saygısızlık bağnazlıksa, tutmayana baskı ve şiddet ondan daha feci bir cehalet ürünüdür.

Orta yol, bir birimize saygılı olmak ve empati yapmaktan geçer.

Tekrar Hoş geldin Ya Şehr-i Ramazan!

Sabır, tahammül, kardeşlik ve yardımlaşma duygularını tekrar bize hatırlattın.

Geldin de ne iyi ettin!