Son günlerde sık sık kaçak göçmen taşıyan deniz vasıtalarının uğradığı kazaları okur olduk. Bu kazalarda çoluk çocuk binlerce göçmenin hayatını kaybettiğini üzüntüyle öğreniyoruz. 

Sadece geçen pazar İtalya açıklarında batan teknede 800'den fazla insan kaybı olduğu söyleniyor. Son on yılda bu kazalarda hayatını kaybeden insan sayısının 30.000'in üzerinde olduğu göz önüne alındığında; bu kadar riskli bir yolculuğa insanlar, üstelik aileleriyle birlikte niçin çıkıyor acaba?  Kırık dökük eski teknelere tıklım tıklım ne cesaretle binebiliyorlar?

İsterseniz bu insanlar nereden nereye gidiyorlar gidiyorlar önce bunu bir görelim; sonrada niçin gittiklerini irdeleriz.

Haritaya baktığımızda, göç yollarını gösteren okların hep  Batı Avrupa'ya yöneldiğini görüyoruz. Demek ki insanlar buraya gitmek istiyorlar. Peki bu insanlar kim? Kim olduklarına baktığımızda; bunların hep geri kalmış ve özgürlüklerini yaşayamadıkları fakir ülkelerden olduklarını  görüyoruz. Örneğin; Suriye, Afganistan, Bangladeş veya çoğu Afrika ülkeleri gibi..Burada dikkat edilmesi gereken husus; bu ülkelerin büyük bir çoğunluğunun Müslüman olmasıdır.

Şimdi de, bu insanlar, ve özellikle de Müslümanlar ''gavur'' dedikleri ve tamamı Hristiyan olan Batı Avrupa ülkelerine, ölümü dahi göze alıp neden gitmek istiyorlar. Üstelik sevdiklerini de yanlarına alıp vatan topraklarını neden terk ediyorlar? Onları bu derece zorlayan şartlar nelerdir? Bir insan bunu kolay kolay yapar mı?

Bu sorulara cevap vermeden önce lisede biyoloji dersinde okuduğum ''tropizma'' hareketlerinden bahsetmek istiyorum. Tropizma, kısaca ''yönelim hareketi''dir. Bunun türleri vardır. Örneğin ''fototropizma'' ışığa yönelim hareketidir. Hani pencere önündeki saksılardaki bitkiler cama, yani ışığa doru yönelirler ya! İşte o hareket.. Bir başka tür ''kemotropizma'' hareketidir. Buna da örnek olarak, özellikle bitki köklerinin besinlere doğru yönelip o yönde uzamaya başlamasını gösterebiliriz.

Değerli okuyucular, insan da bitkiler gibi bir canlıdır. Tabiatıyla,  insanlarda da tıpkı bitkilerdeki gibi tropizma hareketleri vardır diye düşünüyorum. Nasıl ki bitkilerin toprak üstü kısmı ışığa, kökleri de besine yönelip hareketleniyorsa; insanlar da medeniyete ve hürriyete doğru yönelirler.

Elbetteki bu insanlar kendi ülkelerinde mutlu olsalardı; tüm riskleri göze alıp her bakımdan ve tamamen yabancı oldukları gurbet ellere sığınmaya çalışmazlardı.Demek ki o derece mecbur kaldılar!

O zaman size bir soru: Tüm bu insanlar ölümü dahi göze alarak doğudan batıya gitmeye çalışırken; biz neden son yıllarda yüzümüzü batıdan doğuya çevirdik? Alemin akıllısı biz miyiz? Yoksa benim de bilmediğim başka nedenler mi var? Eğer doğu daha iyiyse bu insanlar salak mı; neden doğudan batıya kaçıyorlar? Ya geçmişte bizi hep sırtımızdan vurmuş, dünyada hiç bir milletin güvenmediği, demokrasinin olmadığı Araplara benzemeye çalışmamızı neyle izah edeceğiz?!..

İşte bunlar, üzerinde düşünülmesi gereken sorulardır.

Şimdi ''göç'' derken aklıma nereden geldi; sahi bizim Zonguldak da yoğun göç veriyor! Neden acaba? Yaptığım hesaplara göre ayda bin kişi kenti terk ediyor. Şu anda il nüfusu 600.000'in altına düşmüş vaziyette. Edindiğim bilgilere göre; nüfus kağıdına göre Zonguldak doğumluların şimdilik üçte biri göç etmiş. Bunun 122.000'i İstanbul'da varoşlarda yaşam savaşı veriyor. 20.000 kişi Ankara'ya ve 20.000'in üzerinde Zonguldaklı da Bursa'ya göç etmek zorunda kalmış. Gerisi de diğer illerde olmak üzere toplam 200.000'in üzerinde insanımız doğup büyüdüğü kenti terk etmiş. Bu, zamanında göç alan bir il için hazin bir tablodur.

Böyle giderse, bu benim hesabıma göre kısa zamanda Zonguldak Bayburt gibi bir il olacak. Bunun sonucu milletvekili sayısı da muhtemelen ikiye düşecek. Bu yüzden, zaten Ankara'da sahibi olmayan Zonguldak hepten sahipsiz kalacak!

Değerli okuyucular, belki sık sık tekrar ediyorum ama dost acı söyler; böyle gelmiş böyle giderse; bu kenti bu hale düşürenlerden hesap sorulmazsa ve Ankara'da Zonguldak'a sahip çıkacak güçlü bir lobi oluşturulmazsa; gidişat hiç de iyi değildir.