Endüstrinin yarattığı yeni insan ve toplum tipi ulaşılması zor görünen sınırsız tüketme yetkisini her alanda başarılı bir şekilde kullanarak kendini gerçekleştirmiştir! Zirvelerini yaşayan endüstri insanlarının geçmişlerine dönüşleri çok da zaman almayacaktır. İçinde bulunduğumuz yeni yaşam, insanların yalnızca üretileni tüketmeleri üzerinde yoğunlaşırken, mekan bunun yalnızca bir parçası haline gelmiştir. Oysa ki “mekan da üretmeye yarar.” İçinde bulunduğumuz mekandan zayıf olanı arındırıp daha güçlüsünü üretmesi ya da doğanın bağrında bulunan bir nesneyi amacımıza araç olarak kullanarak(zayıf ya da “ölü” olanı) bunu sağlayabiliriz. ( Bu konuya tesadüfen izlediğim kısa metrajlı belgesel filmi üzerinden açıklama getirmek istiyorum. (İzlemek isteyenler için dipnotta bağlantı adresini belirtiyorum.) Mekan orman ve çalışmayı gerçekleştiren sanatçının çevresinde var olan doğal malzemelerden yaşam alanı oluşturmak için izlediği yolları ve kullandığı yöntemleri anlatıyor. Önce ilkel bir balta yapıyor. Ardından ormanın derinliklerinde zayıf birkaç ağaç kesiyor. İlgimi çeken cılız bir ağacı kesiyor olmasıydı. Doğadan zayıf olanı arındırıp daha güçlüsünü daha güzelini üretmesini ve belleğini temizleyip yeni şeyler eklemesi için bir zemin oluşturdu sanatçı.) İlkel dönem şartlarını tekrar canlandıralım demiyorum ama çevremizde bulunan doğallığa, tazeliğe, kokusuna vs. dokunalım, hissedelim. Bu hususta mekan tekrar bir çok boyutu ile ele alınmalıdır. Gördüklerimiz ve yaşadıklarımız yaşam alanlarımızla ilişkilendirilmeli ve “bir tık” boyutundan uzaklaşılmalıdır. Bilgisayar yazılımı gibi her komuta sadece “evet” ya da “hayır” demeden önce ince çizgiler oluşturulup o ince çizgiler doğrultusunda düşünerek, yazılım boyutundan insan zihni boyutuna geçilmelidir.