Kara şehrin ak sakinleri, Merhaba! Bendeniz Mihriban SARI. Kabul buyurursanız bundan sonra her cumartesi ‘”Kararmış Elmas” Köşemde fikirlerimle fikirlerinize ziyarette bulunacağım.
***
Bir kadın hayal edin: Tepeden tırnağa simsiyah. Deniz mavisi gözleri inci gibi parlar karanlıklar içinde. Bülbülleri kıskandıran sesiyle, her odası; umuda, sevgiye, dostluğa çıkan kalbiyle siyahlar içinde akça pakça bir kadın. Fikrinizde canlandırdığınız kadın Zonguldak’ın can buluş halidir, kanaatimce. Dışarıdan bakanların gördüğü yalnızca kararmış bir elmastır. Güzelliğini emekle örtmüştür çünkü Zonguldak. İsten değildir elmasın karalığı, kıymet bilinmemesindendir. Bunu da yalnızca emek verenler ve şehrin mensupları bilmektedir.
***
Gözlerine bakmadan denizi göremezsin. Konuşmadan sesini duyamazsın. Yüreğini dökmeden, kalbini bilemezsin Zonguldak’ın. Yaşamadan sevemezsin bu şehri yani. Her sokağını her taşını, köşeye atılmış tüm anılarını; yaşayarak öğrenirsin kasveti dost edinmiş bu şehrin.
***
Yabancı nedir bilmez bu şehir. Kimilerine ana kucağı kimilerine cehennem ocağı olur. Sen bilmek istersen onu; ana kucağı olur sana, sahiplenir, tüm güzelliklerini aşikar eder. “Hayır! Ben yapamam, duramam buralarda” dersen, kırılır sana, her yeri sana cehennem ocağı eyler. Ben derim ki dostlar; cehennem bizden uzak dursun, biz ana kucağında keyif eyleyelim. Sevelim ki sevilelim. Elmasın karalığına gizlenen güzelliği izleyelim. İşte tam bu nokta da sizden bir ricam olacak; o güzelliği gelin her cumartesi birlikte izleyelim. Yeni mucizeleri, umutları, Zonguldak’ın siyah incilerini hep birlikte keşfedelim. Sizlere hoşça kal demenin burukluğu ve ‘”Merhaba”’ demiş olmanın sevinciyle, iyi günleriniz olmasını temenni ederim. Aaa! Bu arada sizin hayatınızda ki siyah inciniz ne? Hiç düşündünüz mü?

GÖLGESİ DAHİ HUZUR
Salgın var, salgın var!
Koşun, kaçın, durmayın ahali!
Yüreği kararan insanların,
Hayalleri bağnazlaşmışların
Hastalıklı fikirleri cereyan ediyor, kaçın!
Bedenleri kara olanlara yıllarca yapılırken ayrım,
Kalbi kararmışlara kucak açıldı.
Firar ederken hastalık kumkumasına bürünmüş fikirlerden,
Düşünülmeli, nasıl geldik bu vaziyete durup dururken.
Derken, yükselir bir ses ötelerden.
Barışın, özgürlüğün, sevginin sesidir gelen.
Öylesine gür öylesine berraktır ki figanları;
Katrana boyanmış düşlerin,
Umuda susamış günlerin,
Olmuşlardır, sesleriyle kurtarıcıları.
Dimdik duruyordu barış tüm yok oluşların karşısında.
Dimdik duruyordu barış tüm yanlışların karşısında.
Ezilene, üzülene tebessüm ediyordu.
" Bir olun, birlik olun ben varım " diyordu.
Güneş ki her gün doğacağı kat' i olan.
Gelişim de güneş gibidir, gerçekliği tartışılamayan.
Ardından geleceklerin kalıcılığı
Bir çocuk yüreğinin masumluğu gibi ayan beyandır.
Der, yıkılması imkânsız olan barış.
Dile gelir bitap düşmüş bedenler.
Dile gelir umutsuzluğa boyun eğmiş yürekler.
Gel ey gölgesi dahi huzur olan!
Gel ki yeşersin umutlar 
Sıcacık gülsün çocuklar.
Cehennem, cennet olsun.
Sen gel ki beşer sıfatına yaraşır insanlar hayat bulsun.
Sen gel ki ey barış!
Kâinat seninle var olsun 
Seninle son bulsun.