Canlı bombalar…

Terör saldırıları…

Yitip giden hayatlar…

Borsada uçup giden dolar…

Dolar fırsatçıları…

Siyasetle cebini dolduranlar…

İflas eden binlerce esnaf…

İşsiz kalan on binler…

Özelleştirmeci leşçiler!

Patronların kâr hırsına kurban olan işçiler…

“Açılım” uğruna teröre kurban verdiğimiz şehitler…

İktidarın avukatlığına soyunduğu ancak sonradan düzmece olduğu anlaşılan Balyoz, Ergenekon ve Kumpas davaları…

O davalarda bir hiç uğruna hapishanede çürüyen insanlar…

Cemaat liderini ilahlaştıran siyasetçiler…

15 Temmuz’da darbecilik oynayan askerler…

Başarılı olamayınca 2016’nın don kreasyonuyla objektiflere poz veren darbeci generaller…

İktidarın prensi, ihaleci işadamlarının referansı, kamuda yükselmek için kapısında el-pençe duran bürokratın “Muhterem Hoca Efendi”siyken bir gecede “FETÖŞ” olan Fethullah Gülen…

OHAL’in Türkiye’yi getirdiği bu hal!

Dünyaya insanlık dersi vereceğiz diye sınırlarımızı yol geçen hanına çeviren mülteciler…

O mültecilerin arasına karışarak içimize kadar sızan teröristler…

Bir tarafta savaştan kaçarken sahillerimize vuran öteki Aylan bebekler…

Diğer tarafta mültecilere can simidi satarken insan olduğunu unutan gerzekler…  

Akşam Ahmet Davutoğlu’nun…

Sabah Binali Yıldırım’ın Başbakan olduğu…

Koskoca Cumhurbaşkanlığı makamının mafya özentisi sokak jargonuyla “Reis” diye anıldığı…

Ve o Kasımpaşa’nın bağrından yetişen “Reis”in tüm dünyaya kafa tutarak Temel Reis’liğe soyunduğu bir ülkede milletin topyekun “dumur” oluşu…

Yol yaptı diye yolsuzlukları yok sayan insanlar…

Yüzümüzü güldüren, güldürürken düşündüren, Tarık Akan, Kamer Genç,  Erdal Tosun, Naşide Göktürk, “Neşeli Günler”imizin Oya Aydoğan’ı, son golü Azrail’den yiyen “Berlin Panteri” Turgay Şeren, dil ustası Gazeteci Hakkı Devrim, Gezi eylemlerinde gaz fişeklerinden kaçan halkı oteline aldığı için başına gelmeyen kalmayan Mustafa Koç, Allah’la kandırıldığımızı bize ilk söyleyen Yaşar Nuri Öztürk, unvan maçını izlemek için sabahlara kadar uykusuz beklediğimiz Muhammet Ali Clay ve devrimci lider Fidel Castro’yu sonsuzluğa uğurladığımız bir yıl oldu 2016…

Haaa… Bir de ülkede tüm bu olumsuzluklar yaşanırken mutlu olan bir azınlık ve onlara “kul” olanlar yok muydu?

Nazım Hikmet’in dediği gibi…

“Vatan çiftliklerinizse… Kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan…

Nazım Hikmet Vatan hainliğine devam ediyor…”

Dini ve milli duygularla insanların inançlarını sömüren siyasetçilerin olmadığı, savaşın değil “inadına barış” diyenlerin hakim olduğu bir dünya dileğiyle…

Mutlu seneler Türkiye…