Ne günlere kaldık
Çoğu kişinin de aynı şekilde olduğunu düşünüyorum, içinde yaşadığımız şu karanlık günleri, bir an önce uyanıp kurtulacak kötü bir rüya olarak görüyorum…
50 yılı aşkın ömrümde kötülüğün bu kadar prim yaptığı bir döneme inanın hiç tanık olmadım…
12 Eylül’ün en karanlık günlerinde bile bu kadar yalnız, insandan yana bu kadar azalmış hissetmedim kendimi…
Yarın umudumu körükleyen hep bir ateş yanıyordu içimde; şimdiyse, yarına dair derin endişeler, hafakanlar bastıran kaygılar birikiyor…
Bir kâbusu izler gibi bakıyorum geleceğe; hayata, “yarınlar bizim” coşkusuyla kafa tutmuş bir kuşağın ferdiyim oysa…
Sur’da, Cizre’de, Silopi’de yaşananlar, ülkeyi Suriyeleştirmek, Irak gibi kaosa sürüklemek isteyen güçlerin gemi iyice azıya aldığını gösteriyor…
Akıl almaz bir kin duygusu, nefret, gözü dönmüş bir öfke hepimizi içine alıyor…
Yapılmak istenen tümüyle de bu zaten… Türk’ü, Kürt’e, Kürt’ü de Türk’e kırdırmak istiyorlar…
Aylar önceki bir yazımda, “Pusu kurup, yol kesen PKK canileri de, gencecik bedenleri patlatıp toplu katliamlara imza atan IŞİD barbarları da, vatana sahip çıkma adına zehirli bir dille kendi gibi düşünmeyen herkese hakaret yağdıran, ötekileştiren milliyetçi aymazlar da, şehidine sahip çıkma adına oraya buraya saldıran, yakıp yıkan şuursuzlar da tüm farklı söylemlerine karşın, aynı planın taşeronluğunu yapıyor” diyerek işaret etmiştim bu tehlikeye..
Ortada henüz hendekler yokken ve bu bahaneyle Kürt illeri tarumar edilmemişken yazmıştım, kimseye de dinletememiş olmalıyım ki dehşetle izlediğimiz katliam görüntüleri ortaya çıktı…
 
HANİ DEVLET “GARSON” OLACAKTI
Ülkede sağduyu kayboldu tümden, kimsenin kimseyi dinlemediği alacakaranlıkta tam bir cinnet hali yaşanıyor…
Olaylara daha derinlikli bakıp, soğukkanlı sonuçlar üreten, bilimsel açıdan inceleyip bulgularını paylaşan bilim insanları bile ağır tehdit altında kalıyor…
Tartışmalar hamaset edebiyatı yapmaktan, mahallenin külhanı ağzıyla,  onu bunu suçlamaktan öteye geçmiyor…
Kürt meselesiyle ilgili bir tane yazı okumayan, etnik sorunların başka yerlerde nasıl çözüldüğü konusunda en küçük fikri olmayan aklı evveller, tümüyle duygular ve ezber cümlelerle saldırıyor kendileri gibi düşünmeyen insanlara…
Bununla kalsa yine iyi, bu konularda bildiği yanıldığına yetmeyen cahiller, “Bu konuda şöyle diyeceksiniz”, “Şu konudaki cümleniz noktası, virgülüne böyle olacak” diye akıl satmaya kalkıyor…
Andaval hiç düşünmüyor, herkes aynı şeyi, aynı cümlelerle söylerse, farklı olan cümle nasıl çıkacak ortaya? Ülkede çoğulculuk nasıl oluşacak? Hangi fikri tartışacağız?
“Kutsal devlet fetişizmi” büyük bir küstahlıkla pompalanıyor halk arasında, elitlerin oluşturduğu ceberut devleti yıkıp, “garson devlet” kuracaktı birileri sözüm ona…
PKK ile mücadele etme adına, sivil yurttaşları, çocukları, kadınları topa tutan, on binlerce insanı yerinden yurdundan eden akıl dışılığı eleştirenler, “vatan haini” olarak yaftalamıyor…
Sanki devlet, ülkeyi yöneten siyasi erkten, o erkin atadığı memurlardan, o memurların verdiği emirleri uygulayanlardan, aldığı emri kat kat aşan uygulamaların altına imza atanlardan farklı bir şeymiş gibi algı yaratılarak muhalifler şeytanlaştırılıyor…
Kimileriyse durumdan vazife çıkarıp, insanların ortak acılarını başkalarından intikam almak için kullanıyor…
 
EROL SARIAL’A YAKIŞMADI
Sıradan faşizm kol geziyor ülkenin sokaklarında, herkes birbirinden, en çok da kendinden korkuyor…
Düşündüğünü söylemekten, acılarını paylaşmaktan, farklı olan gözyaşı dökmekten uzak duruyor insanlar…
İşin en acı yanıysa bu cinnet halinin oluşumuna sözde muhalif isimler de çanak tutuyor…
Erol Sarıal gibi fikri olduğuna inandığım, yayımladığı kitaplar nedeniyle CHP içinde başka bir yere koyduğum bir isim bile apaçık dezenformasyon yayıyor…
Tavşanın suyunun suyundan haber çıkarıp, menkıbeler üreten havuz medyasına, değme istihbarat örgütüne taş çıkaracak bir gayretkeşlikle, Demokrasi Platformu’nun basın toplantısında, PKK bildirisi okunduğuna dair aklın sınırlarını zorlayan tezvirat yayıyor…
Birileri de bu kirli bilgiye balıklama dalarak resmi ideolojiden farklı düşünen herkesi karalayan yayınlar yapıyor…
O bildirilerin kendisinin halen üyesi olduğu TMMOB’la kuruluşuna çok çaba harcadığı KESK tarafından yazıldığını pekâlâ bilmesi gerekiyor Sarıal’ın…
TMMOB, DİSK ve KESK’in resmi internet sitesine, ayın 25’inde konan bildirinin aynısı çünkü…
Küçücük bir araştırma yapma gereği duymadan,  27 Ocak’ta yapılan DTK toplantısında yazıldığını iddia ediyor, arada 48 saatlik bir fark bulunuyor oysa…
Şu düştüğümüz hale bakın, uluorta algı operasyonu yapılıyor, bir insanın saçının kılına zarar gelmesin diye tüm kariyerini, geleceğini ortaya koyarak barış isteyenler, hiç çekinmeden terör destekçisi ilan ediliyor…
Duymayan kulaklar duysun: Bedeli ne olursa barış istiyoruz…
Herkes bilsin: Silahları bırakılıp, eller tetikten çekilene kadar da devam edecek mücadelemiz…