Değerli okuyucular, biliyorsunuz gözleri ışıl ışıl yanan hazine ve maliye bakanımız sayın Nureddin Nebati geçenlerde bir konuşmasında kendisinin bile  anlamını bilmediğini düşündüğüm tuhaf laflar etti. Hatta muhtemelen eline tutuşturulan nottan okuduğu bu sözlerinden dolayı hayli eleştirildi ve alay konusu oldu. 
   Önce bu sözleri hatırlayalım:
   Ne demişti Nebati? ''Biz artık ortodoks politikaları bir tarafa koyduk. Neoklasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu temsil eden heterodoks yaklaşım günümüzde giderek ön plana çıkan davranışsal ekonomi ve nöro ekonomiyle daha fazla önem kazanmaktadır.''
  Nebatinin bu lafları bana bir anımı hatırlattı.
  1981 Yılında, o zamanki ismiyle EKİ Karadon Bölgesinin emniyet başmühendisliği (Bugünkü işçi sağlığı ve iş güvenliği şube müdürlüğü) görevine atanmıştım. O zamanlar kömür havzasında çok kaza olurdu. Ölümle sonuçlanan kaza sayısı yılda ortalama 100'ü bulurdu. Bunun başlıca nedeni işçi sayısının fazlalığı (45.000) ve iş güvenliği tedbirlerinin zayıflığı idi.
   Her kazadan sonra emniyet başmühendisliği tarafından kaza raporu tutulurdu. Bu raporlarda kazanın sebepleri, oluşumu ve sorumluların tespiti gibi hususlar yer alırdı.
   Ben de yeni göreve başlayınca, daha evvel bu raporların nasıl yazıldığı ve formatı hakkında bilgi almak istemiştim. Bu yüzden eski raporları isteyerek inceledim. Fakat genellikle iki sayfayı bulan bu raporları okuyunca hiçbir şey anlamadım. Çünkü yazıda ne nokta var ne virgül. İki sayfayı bulan raporlar adeta tek bir cümle haline getirilmiş. Cümleler birbirine binaenaleyh, bundan naşi ve dolayısı ile gibi bağlantılarla bağlanmış. Yazıyı okurken ne okuduğunuzu anlamıyorsunuz.
   Böyle olunca bu görevi benden önce yapan ve raporları yazan meslek büyüğümü aradım. ''Yahu bunlar ne biçim rapor? Hiçbir şey anlaşılmıyor.'' dedim. Ne dese beğenirsiniz! ''Zaten amaç anlaşılmaması. Mahkemeye gidildiğinde hakim okuduğu raporu anlarsa işletmenin kusurlu olduğunu da anlar ve bizi yakar!''
   Nebati de herhalde bu düşünceyle halkın anlayamayacağı bir dil ile konuşmuş. Çünkü halk anlarsa yediği kazığın farkına varacak.
   Halbuki öyle diyeceğine bu dediklerinin Türkçesini söyleseydi şöyle demiş olacaktı: ''Biz alışılagelmiş ekonomik politikaları artık terkettik. Klasik ekonomi tarzınını reddediyoruz ve sözde değil uygulamada da ekonomi politikalarını değiştiriyoruz. Çünkü bu yaklaşımı temsil eden ana akımdan kopuş; günümüzde giderek insanların beynindeki sinir uçları ile oynayarak tüketicileri psikolojik yönden yönlendirmeyi, yani manipüle etmeyi ön plana çıkarma konusunda daha fazla önem kazanmaktadır.''
   Görüyorsunuz ben bile tam tercüme edemedim! O derece anlaşılmaz bir ifade tarzı! Eğer Nebatinin ne demek istediğini tam olarak anlatmaya kalksaydım en az iki üç sayfa sürerdi.
   Ancak şu kadarını iyi anladım: Nebati insanlarımızın sinir uçlarını manipüle ederek yeni ekonomi politikalarını, yani ''faiz sebep enflasyon sonuç'' ucube ekonomik anlayışını cilalayarak halka yutturmaya çalışıyor.
   Halbuki aşağıdaki fıkrada olduğu gibi, konuyu uzatmadan kısa ve net söyleseydi başımıza gelecekleri hemen anlayabilirdik.
   İşte o fıkra.
   Osmanlıca meraklısı bir edebiyat öğretmeni, öğrencilerinden sürekli Osmanlıca konuşmalarını, sorulara Osmanlıca cevap vermelerini istiyormuş.
   Soğuk bir kış günü öğretmen sınıfın ortasında dolaşarak ders anlatıyormuş. Bir ara yanan sobaya arkasını dönmüş ve sobadan sıçrayan kıvılcım eteğini tutuşturmuş.
   Bunu gören ve parmak kaldırıp söz isteyen bir öğrenci; ''Efendim, arka cenahınızdaki sobanın derunundaki parçe-i nardan kopan bir şerare şahsınız istikametine tevcihlenerek, eteğinize sirayet etmiş ve dahi mabadınıza intikal etmek üzre revan olmaktadır.''
   Öğretmen, öğrenciyi anlayıncaya kadar geçen sürede arkasında artan ısının etkisiyle panikler ve; ''Oğlum, ne uzatıyorsun. Şuna ''Hocam götün yanıyor!'' desene..Demiş.
   Nebati'ye de şöyle seslenmek lazım; ''Sayın Bakanım, böyle anlaşılmaz ve uzun laflar edeceğinize; vatandaşa, 'Bu ekonomik politikalarla götünüz daha da yanacak!'' desenize..