Başkanlık sistemi; kapitalist bir ülkenin daha istikrarlı yönetilmesi için tercih edilen bir sistem. 
Türkiye’de bunu isteyenler sadece AKP-Tayyib Erdoğan değil; CHP, HDP, MHP de bu sistemden, yani kapitalist sistemin devamından ve bu devamlılığın yönetsel biçimi olan “Başkanlık Sistemi”nden yana.
Çünkü ulus devletler sürecinin bittiğini ve ulus devletlerin küresel sermayenin önünde artık engel olduğunu bu nedenle ulus devletlerin tasfiye edilip yerine yerel yönetimler-şehir yönetimleri kurulması gerektiğine dair Birleşmiş Milletler (BM) kararı var. 
Yani BM ,”Üniter devletler yerine Şehir Yönetimleri-Federe devletler” diyor. 
Türkiye’de bunun adımları 80 li yıllarda başladı 90 lı yılların sonunda üniter-ulus devletlerin olmazsa olmazları olan KİT lerin tasfiyesi ile tamamlandı. 
Peşine “Büyükşehir Belediyeleri”, AKP nin “ Kalkınma Ajansları” ve Kent Konseyleri oluşumu bunun adımlarından dı. 
Ama ortada bir engel vardı. Başkanlık sisteminin tamamen tam yetkili çalışması için Türkiye’nin siyasi bölgelere ayrılması gerekiyordu. Sizler bu ayrılmaya bazılarının         “ ülke bölünecek” diye karşı çıkmalarına bakmayın onlarda bu siyasi bölgelerin oluşumunun Türkiye’nin bölüneceği anlamına gelmediğini biliyorlar. 
Bir zamanlar yani yüz yıl önce küresel sermaye; dünyada mal ve para dolaşımı için önünde engel gördüğü Osmanlı İmparatorluğunu parçaladı ve İmparatorluğun içinden 20 den fazla devlet çıktı, mal ve sermaye akışı hızlandı. Mal ve sermaye akışının hızlanması demek insanların, ülkelerin sömürülmesi, savaş, kan ve gözyaşı demekti. Öyle de oldu. Özellikle, Birinci Dünya savaşında milyonlarca insan katledildi. 
Örneğin; Küresel sermaye daha önce Osmanlı idaresinde olan Mısır’a bir lokomotif parçası satmaya kalktığında bu parçanın İngiltere’den alınması için Mısır-İstanbul ve İngiltere arasında iletişim üç ay sürüyordu. 
Mal ve para hızlı dolaştığında daha çok kar eder,  bunun için üç ayın kısalması gerekiyordu. Bunun içinde malın, Mısıra daha kısa sürede ulaşımı için İmparatorluk gibi bir engelin ortadan kalkması lazımdı ve kalktı. 
Tabii ulus devlet olan Mısır artık kendi ihtiyacını dışarıdan doğrudan kendi gümrüğü aracılığı ile almaya başladı. 
Ama yıllar geçtikçe teknoloji gelişti. Mal ve sermayenin dolaşımı daha kısa süreli olmalıydı.
Örneğin; Zonguldak’ta İl Özel İdaresinin arıza yapan dozerinin parçası için bakanlıklarla bir sürü bürokrasi yazışması yerine Zonguldak eyaleti-vilayeti bu parçayı kendine ait gümrük kanalı ile getirecek. 
Küresel sermayenin o zamanlar can simidi gibi sarıldığı ulus devletler şimdi uluslar arası sermayeye engel ve bu engelin ortadan kalkması için; Ulus devletin; yerel yönetim –Demokratik Özerk yönetim, Federasyon vb. yönetim biçimine dönüşmesi ile olacak. 
(Balkanlar ve Arap ülkelerinde halklar sırf bu nedenle emperyalistler tarafından birbirine boğazlatıldı.)
Yönetimsel olarak İl Genel Meclisleri “Yerel parlamento” olacak.
“Başkan”, özerk yapıların toplamı üzerinde olacak . 
Yani bunlar olmadan “Başkanlık” sistemi olmaz. 
Ulus-üniter devletin bu şekilde küçülmesiyle uluslar arası sermayenin mal ve sermaye dolaşımı daha da hızlanacak.  
Peki; CHP, MHP, HDP başkanlık sistemine neden karşı olsunlar. 
Bunlarda ulus devletin kanatları sayılan KİT lerin tasfiyesinden sonra artık direnmenin bir faydası olmadığını biliyorlar, kaldı ki bunlar başkanlık sistemine değil Tayyib Erdoğan’ın başkanlığına karşılar..
 Peki, kısaca nedir başkanlık sistemi? Uluslar arası sermayenin uluslar arası alanda mal, sermaye ve hizmet akışını hızlandırmak için oluşturulan bir yönetim. 
Yani,  savaş, sömürü sistemi olan kapitalist sistemi kendileri açısından iyileştirmek ve insanlığı daha çok baskı altında tutmak için oluşturulan siyasal bir yönetim. 
Uluslararası sermaye; mal ve sermayenin önünde engel olarak gördüğü Osmanlı imparatorluğu içindeki ulusları destekledi ve onlara “Bağımsızlıkçı” gibi ilerici misyonlar yüklendi.  İmparatorluğun dağılması sonrası ortaya çıkan 20 den fazla ulus devlet, yarattıkları Pazar nedeniyle uluslar arası sermayenin derin bir nefes almasını sağladı.
Uluslararası sermaye şimdi bu ulus devletleri mal ve sermayenin dünyada daha hızlı dolaşımı önünde engel görüyor, gördüğü bu engelden kurtulmak için bu konumdaki ülkeleri; federasyon, demokratik özerk yönetim, eyalet vb. sistemlerle yönetilmesini istiyor.
Yani kısacası; 
İktidara kim gelirse gelsin tercihi, kapitalist sistem olacaktır. 
Tercihi, Avrupa Birliği (AB)olacaktır, 
Yönetsel sistem olarak tercihi, “Başkanlık Sistemi “olacaktır.
Peki, sınıf mücadelesi açısından bu bir ayrışma nedeni, sınıfın bölünmesi olarak tanımlanabilir mi?
Türkiye Sosyalist Solu genelde bazı konularda özellikle eleştiri özeleştiri konularında utangaçtır aynı bu konuda olduğu gibi..